AİLEDE ÇOCUĞUN YERİ
AİLEDE ÇOCUĞUN YERİNİN VE AİLE İÇİNDEKİ ÖZEL SORUNLARIN RUH
SAĞLIĞI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Ailede Çocuğun Yerinin Ruh Sağlığı Üzerindeki Etkileri
Doğuş Sırası
Aile içindeki etkileşim çocuk sayısından ve doğuş sırasından da etkilenir. Anne babaların
çocuklarına karşı davranışları çocukların doğumuyla değişimine uğrar.
İlk çocuk öncelikle tek çocuktur. Hem çok sevilir hem de sıkı bir denetim altına alınır. İlk çocuk diğer çocukların doğumundan sonra bazı sorumlulukları omuzlamak zorunda kalır. Büyük çocuğa kardeşi doğduktan sonra aile içinde yaşanacak değişiklikler önceden anlatılmalıdır. Yetişkinlerden göreceği destek ve anlayışla, büyük çocuk yeni kardeşin gelmesiyle oluşabilecek sarsıntıyı kolay atlatabilir. Genellikle ailenin ilk çocukları kardeşlerinin sorumluluklarını da üstlenmek zorunda kaldıkları için (daha çok ebeveynlerin sorumluluk yüklemeleri) kendi kendilerine yetme, daha çabuk olgunlaşma ve koruyucu tavır geliştirme zorunda kalırlar. Bunları sürekli davranışa dönüştürürler. Evde abla-ağabey modeli yanında kardeşlerine arkadaş, anne-babaya yardımcı rolü üstlenirler. İlk çocuklar ileriki yaşamlarında problemlerini kendileri çözebilen, tek başına yeterlik gösterebilen yetişkinler olurlar.
Ortanca çocuklar gelişim dönemlerinde büyük ve küçük kardeşlere nazaran biraz daha şanssızdırlar. Büyük kardeşin hâkimiyeti, küçük kardeşin korunmacılığı arasında kişiliklerini ortaya koyamazlar. Ya tamamen içe kapanık ya da çok fazla dışa dönük kişilik geliştirebilirler. Bu durum genellikle ortanca çocuklarda daha az sevgi, daha az ilgi olduğu düşüncesini uyandırabilir. Bu nedenle de anne-babaların dikkatini çekebilmek için gereksiz aşırı davranışlar gösterebilirler.
Ailede en son dünyaya gelen küçük çocuklar ailedeki tüm bireyler tarafından her
zaman küçük olarak görülürler. Anne-babanın yaklaşımları çocuklar arasında gerekli
dengeyi sağlamazsa kendine güvensiz, problemlerle başa çıkamayan ve hataları hep kabul
gören bireyler olurlar. Anne-babanın çocuklar arasında kurduğu denge ve olumlu tutumlar
bu durumu değiştirebilir. Sürekli küçük çocuk muamelesi gören ve şımartılan çocuklar
benmerkezci ve sorunlarının başkaları tarafından çözülmesine alışkın oldukları için ilişki
yaşamlarında da böyle davranırlar.
Tek Çocuk Olma
Ailelerin tek çocuk sahibi olma nedenlerinin başında onlara daha iyi eğitim sağlama ve daha üst düzeyde ekonomik imkanlar sunma kaygıları yer alır. Bunların dışında geç yapılan evlilik ve sağlık problemleri de tek çocuk sahibi olma nedenlerindendir. Anne babanın çocuk üzerinde geliştirdiği aşırı korumacı tavır onların içe kapanık ve bencil olmalarına neden olur. Tek çocuklar kardeşleri olmadığı için oyun kurmakta ve arkadaşlık ilişkilerinde problem yaşarlar. Kardeşleri ile birlikte büyüyen çocuklar evde oynadıkları oyunlarda çeşitli roller üstlenirler. Bu roller onları hem hayata hazırlayan hem de paylaşmayı öğreten ilişkilerdir. Tek çocuklar bu ortamları olmadığı için daha çok anne-baba ve yetişkinlerle iletişim kurmak isterler. Ancak, tek çocuklar da bütün çocuklar gibi uygun anne-baba tutumlarıyla problemsiz bir yaşam sürdürebilirler. Unutulmaması gereken konu çocuk sayısının değil, anne-baba tutumunun önemli olduğudur.
Çocuk Sayısı
Ailede çocuk sayısı arttıkça buna paralel olarak da sunulan imkanlar azalır. Ekonomik
durumu çok iyi olmayan ailelerde ilgi ve sevginin bölünmesi yanında hayat standartlarında
da düşme olur. Çok çocuklu ailelerde anne-baba çocukların hepsiyle eşit ilgilenemez.
Bu da çocuklar arasında sevgi açısından kıskançlığa neden olur. Çünkü çocuklara ayrılan zaman
onların bireysel özellikleri nedeniyle eşit olmayacaktır. Anne-babanın çocukların bireysel
özelliklerine göre (yaş, cinsiyet) takındıkları uygun tavırlar olumlu kişilik geliştirmelerini
destekleyebilir. Özellikle anne, çocuk sayısı arttıkça daha büyük sorumluluklar altına
girmektedir. Ekonomik durumu iyi olmayan ailelerin çok çocuk sahibi olmaları çocukların
temel ihtiyaçlarını gidermelerinde sorun yaratacağından çocuklarda uyum ve davranış
bozukluklarının olması da kaçınılmazdır. Ayrıca anne-babaların ekonomik yönden yaşadığı
sorunlar nedeniyle yaşadıkları çatışmalar çocuklar üzerinde olumsuz etki yaratır. Ayrıca
anne-babaların ekonomik yönden yaşadığı sorunlar nedeniyle oluşan çatışmalar çocuklar
üzerinde olumsuz etkiler yaratır.
Çocuğun Cinsiyeti
Geleneksel aile yapısında toprak bütünlüğünün bozulmaması, soyadının devamı sosyal
statü, mirasın bölünmemesi gibi kaygılarla erkek çocuk edinme isteği çok fazladır.
Günümüzde de hala kırsal kesimde geleneksel aile yapısı devam eden bölgelerde erkek
çocuk sahibi olma isteği devam etmektedir. Bu istek çok çocuk sahibi olma nedenleri
arasında yer almaktadır. Ancak günümüzde kent yaşamı içinde ailelerin kültürel yapılarının
değişmesi, sosyo-ekonomik durumları, eğitim düzeyleri yeni kuşak anne-babaların bu
düşüncesinin değişmesine neden olmaktadır. Erkek çocuklara geleneksel aile yapısında tüm
olanaklar, maddi-manevi, en üst düzeyle ve öncelikli sunulurken günümüz aile yapısında
çocuklara cinsiyet olarak değil birey olarak yaklaşılmaktadır. Ailede çocuklar arasında
yapılan cinsiyet ayrımı kız çocuklarında duyguların bastırılması, değersizlik duygularına
neden olurken erkek çocuklarında üstün cinsiyet, hükmetme, çalışma isteğinin azalması gibi
olumsuz davranışlar gelişmesine neden olmaktadır. Bu tutumların var olduğu ailelerde
yetişen çocuklar yetişkin olduklarında kendilerine istemeden kazandırılan olumsuz tavırlar
sergilerler. Kardeşler arasında da çatışmalara neden olur.
Aile İçindeki Özel Sorunların Çocuğun Ruh Sağlığına Etkileri
Boşanma
Aile birliğinin yasal ve sosyal açıdan sona ermesi durumuna boşanma denir. Eşler
arasındaki anlaşmazlıklar, alışkanlık ve beklentilerdeki farklılıklar, ekonomik sorunlar gibi
nedenlerle aile birliği bozulabilir. Eşler aile birliğinin devamını sağlamak ve sorunlarına
sağlıklı çözümler bulmak amacıyla dayanışma içinde sonuna kadar çalışmalıdır. Bunun
başarılamadığı durumlarda boşanma gerçekleşir. Boşanma tüm aile bireylerini derin bir
şekilde etkiler. Fakat bu durumdan en çok çocuklar etkilenir. Çocuğun kişiliğinin gelişimi,
ruh ve beden sağlığı açısından ailenin önemi çok büyüktür.
Boşanma kaçınılmazsa, çocuk anlayabileceği bir dille bu duruma hazırlanmalıdır.
Boşanma sonrasında çocuklarda saldırganlık, hırçınlık, huzursuzluk, okulda başarının
düşmesi gibi uyum ve davranış bozuklukları görülebilir. Bunları en aza indirmek için anne babaya çok önemli sorumluluklar düşmektedir. Anne-baba ayrıldıktan sonra çocuğun belli bir evi olmalı, her iki ebeveyni de düzenli ve sürekli görebilmesine özen gösterilmelidir.
Çocuk taraf olmaya ya da arabuluculuk yapmaya zorlanmamalıdır. Çocuğa boşanmanın
onunla ilgili olmadığı açıklanmalıdır.
Üvey Anne-Baba
Aile içinde yaşanan özel sorunlardan biri de üvey anne-babayı çocuğun kabul
etmesidir. Boşanma ya da ebeveynlerden birinin ölümü sonucundan eşlerin başka biriyle
evlenmesi son derece doğaldır. Yalnız bunu çocuğun kabul etmesi zordur ve zaman ister.
Evlenecek kişinin öncelikle çocuğun ruh sağlığını düşünmesi gerekir. Çocuk bu olaya
psikolojik olarak hazırlanmalıdır. Çocuğun duyguları karmaşıktır. Bu durumdaki çocuk
kendisini suçlayabilir, terkedilmişlik duygusu yaşanabilir, güven duygusu sarsılır.
Üvey anne-babanın duygu karmaşasındaki çocuğa kendisini kabul ettirmesi zaman ister. Çocuğun davranışlarına ve duygularına saygı göstermek, ona karşı hoşgörülü davranmak, onu anlamaya çalışmak üvey ebeveyni kabul etmesine yardımcı olacaktır. Üvey anne ya da babaya sahip olan çocuklar ebeveynlerden birisinin sevgisini diğeriyle paylaştıkları duygusuna kapılırlar. Sevgi ve davranışlardaki dengenin iyi ayarlanması ve ebeveyne karşı sevgi oluşması için uygun zamanın çocuğa tanınması gerekmektedir. Dengeli paylaşımların yaşandığı bu özellikteki ailelerde de mutlu ve uyumlu bireylerin gelişmesi mümkündür.
Hastalıklar
Aile bireylerinden birisinin sağlık durumunun bozulası aileyi ekonomik, sosyal ve
duygusal açıdan etkiler. Özellikle ebeveynlerden birinin kronik hastalığı çocuğu üzer ve
mutsuz eder. Çocuk anne ya da babayı kaybedeceğini düşünür. Okulda bile aklı hasta
ebeveynindedir. Çocuğa hastalık hakkında bilgi vermek, iyileşmesi için neler yapılması
gerektiğini açıklamak gerekir. Hastalığın iyileşme ümidi yoksa bu çocuğa anlayabileceği
dille yeterli ve doğru olarak açıklanmalı, çocuk sonuca hazırlanmalıdır. Eğer hasta olan
çocuksa, anne ve baba kaygı ve üzüntüyle çocuğa karşı tavırlarını değiştirirler. Çocuğun
üstüne düşerler, her istediğini yapmaya çabalarlar. Bu durumdan çocuk rahatsız olur ve
kendini çok hasta sanabilir. Daha sonra anne babasının ilgisini kendi lehine kullanabilir.
Sürekli hasta muamelesi yapılan çocuklar psikolojik olarak kendilerini güçsüz hissederler.
İyi oldukları dönemde de aynı ilgi ve özeni görmek isterler. Hastalık döneminde sağlıklı olan
kardeş-abla ya da ağabey varsa onu gösterilen aşırı ilgiden rahatsızlık duyabilir ve gereksiz
kıskançlık gösterilerinde bulunabilirler. Ya da aynı ilgiyi görmek için hastaymış gibi
davranabilirler.
Ölüm
Aile bireylerinden birinin ölümü aile için dayanılması zor bir durumdur. Ölüm karşısında çocukların tepkisi yaşlarına göre değişiklik gösterir. Erken çocukluk döneminde annenin ölümü genellikle ruhsal bozukluklara neden olabilir. Çocuğun daha sonraki yaşantısı, ölen ebeveyninin boşluğunun kimin tarafından ve nasıl doldurulacağına bağlıdır. Ölüm olayı, çocuk çok küçük değilse uygun bir dille açıklanmalıdır, gerçek saklanmamalıdır. Çocuk ölüm haberini kendisine en yakın hissettiği kişiden duymalıdır.
Ölüm anında üzüntüyü belli etmek sağlıklı bir davranıştır. Ölüm karşısında çocukların yas
tutmaları ve yetişkinler gibi üzülmeleri beklenemez. Anne ya da babasını kaybeden çocuğun
davranışları, ölen ebeveyninin cinsiyeti, onunla ön yaşantısı, diğer ebeveynin evlenip
evlenmemesi ve başka kardeşlerin varlığına bağlı olarak değişiklik gösterir.
Çocuğun ölümle karşılaştığı yaş da önemlidir. Yedi yaş öncesi çocuk, yetiştiren ebeveynin yerine gelecek birini kabul edebilir. Yedi-on yaş arasında çocuğun ölüm olayını kabullenmesi zorlaşır. Çocuklarda duygusal ve zihinsel zorlanmalar görülebilir. Çocuğun hayatında önemli
yer tutan sevgi ojelerinden birini kaybetmek çocukta duygusal şoka neden olabilir. On yaş
sonrası ölüm karşısında gösterilen tepkiler yetişkinlerinkine benzer niteliktedir.
Çocuğun duygusal tepkileri gelişim düzeyine, yaşına, ölen ebeveynle ilişkilerine, ölüm
koşullarına ve ailenin tepkilerine göre farklılık gösterir. Çocuğun duygularını ifade etmesi
için fırsat verilmelidir. Üzüntüsünü, acıyı yaşadığı dönemde yaşamasına izin verilmelidir.
Çünkü acılar kişilerin bireysel tepkileri doğrultusunda yaşanmadığında üzerinden uzun yıllar
geçse de mutlaka başka bir zeminde ve başka bir şekilde ortaya çıkacaktır
Yorumlar