Eyvah Sınav

Çocuğunuz sınav için hazırlanıyor, siz de onu destekliyorsunuz. Öncelikle çocuklarımızı desteklemenin, hayata hazırlamanın görevimiz olduğunu düşünüyorsunuz ki çok doğru. Sonra onların başarısının bizlere de gurur verdiğini neden söylemeyelim? Onlar bizim birer parçamız değil mi? Öyleyse, onların başarılı olmasını istiyoruz, istemekte de haklıyız. Onlar için birçok fedakarlık yapıyoruz, karşılığında da hiç değilse manevi bağları, aile için olması gereken sevgiyi bekliyoruz.

Bu konuda pek çok şey yaparken belki de unuttuğumuz bazı noktalar kalıyordur, biraz bunlardan konuşalım mı? Çocuklarımızı çok severken kişisel isteklerimizin, beklentilerimizin onlar için belki de aşırı bir yük olacağını düşünüyor muyuz? Onlara yardım etmekle, onları kontrol etmek arasındaki farkı biliyor muyuz? Onları doğru yönlendirmek isterken onları belki de unuttuğumuzu farkediyor muyuz?

Acaba çocuğumuzu nesnel olarak (objektif) tanıyor muyuz, yoksa onları görmek istediğimiz gibi mi görüyoruz? Çocuğumuzla ilgili uyarıları yada eleştirileri kabul edebiliyor muyuz, yoksa hemen onu ve kendimizi savunuyor muyuz?

Düşünmeye başlayınca görebiliriz ki, çocuğumuza karşı olan sevgimiz belki de bizi kimi zaman bazı gerçekleri görmekten alıkoyuyor olabilir. Çocuklarımıza yardım etmek isterken bizim de bilmemiz gereken şeyler var galiba.

 

BEKLENTİLERİMİZ ÇOCUKLARIMIZ İÇİN Mİ? …

Bu soru sadece bizim için değil, bütün dünyada geçerli bir sorudur. Ünlü Amerikalı yazar Arthur Miller (sonradan ünlü sinema oyuncusu Marilyn Monroe ile evlendiği için ayrı bir ün kazanmıştı) yazdığı bir tiyatro oyununda ‘kendi beklentilerini oğluna yükleyen ve onu zorlayan bir babanın dramını' yazmıştı. '‘Satıcının Ölümü'’ adındaki bu oyun yazık ki kötü bir sonla bitiyor, kendi istekleriyle babasının istekleri arasında bunalan genç evini terkederken şu mektubu bırakıyordu: "Sevgili babam. Sen bir satıcıydın ve benim okuyarak senden üstün bir yerde olmamı istedin. Ama ben bu beklentini gerçekleştirecek kişi değilim. Ben daha üstün bir yerde olmayı istemiyorum, kendi yaptığım şeylerle kişiliğimi kazanmak istiyorum. Buna uygun hareket edebilmek için de evden ayrılıyorum." Baba, çocuğunun bu hareketinin kendi yanlışından kaynaklandığını anlar ve kendini suçlar. Oyun Amerika’da çok etki yaptı ve pek çok aile çocuklarıyla arasındaki tartışmalara tutulmuş bir ışığı bu oyunda buldu.

Anne baba olarak bizlerin de beklentilerimizde hakkımız olabilir ama çocuğumuzun beklentilerini öğrenmek, bu beklentinin nedenlerini düşünmek önemli değil mi? Belki çocuğumuzun beklentileri konusunda bizim de haklı bulacağımız nedenler vardır. Bunları gözden kaçırmak yanlış olmaz mı?

 

ÇOCUĞUMUZA VERDİĞİMİZ DEĞER NELER İÇİNDİR ?…

Uzun yıllardır gençlerle ve sorunlarıyla uğraşıyorum. Gençlerin anne ve babalarının kendilerine neden değer verdiği sorusuna verdikleri iki yanıt büyük bir yüzdeyi oluşturuyor:

  1. Bize, onların istediklerini yaptığımız zaman değer veriyorlar.
  2. Başarılı olduğumuz zaman değer veriyorlar.
  • Hemen arkasından da ekliyorlar: Oysa bize sadece kendimiz olduğumuz için değer verselerdi.

Bu konu bütün hayatımızı etkileyecek önemde bir konudur. Hayatımız boyunca ‘kendimize verdiğimiz değerin’ içinde en yakınlarımızın bize neden değer verdiğine ilişkin kanımız rol oynar. 'kendilik değerimiz’ böyle olur. En yakınlarımız, annemiz ve babamız bize neden değer verirler? Bu sorunun yanıtı hep aklımızda durur. Bizi tanıyarak, bizi değerli bularak verilen değer çok önemlidir ve bizim başarımızın sağlam bir dayanağıdır. Bu değer bize özgüven kazandırır. Ama başarımıza verilen değer bize özgüven değil, ’ya başaramazsam ?’ diyen bir kuşku kazandırır. Onun için çocuğumuza, başarıları için değil, kişiliği, karakteri, kısaca kendisi için değer vermeliyiz ve bunu böyle belirtmeliyiz. Unutmayalım ki, hayattaki sınavlar sadece üniversiteye girmek için verilmez. Bütün hayat bir sınavdır ve hepsini de kişiliğimizin, karakterimizin değerleriyle vermemiz asıl olmalıdır.

 

ÇOCUĞUNUZU YETERİNCE TANIYOR MUSUNUZ?

Bu soruya kolayca ‘elbette tanıyorum, o benim çocuğum’ demeden önce biraz düşünelim. Çünkü, araştırmalar göstermiştir ki, bizler, anneler babalar olarak çocuklarımızı nesnel (objektif) olmaktan çok, öznel (subjektif) olarak tanıyoruz. Bunun asıl nedeni de, anne babaların çocuklarını ‘olmaları istedikleri gibi görmeleri için güçlü bir güdüye sahip olmaları’ dır. Anneler ve babalar çocuklarını belirli hayat başarıları içinde görmek isterler ki bu doğaldır. Çocukları hayatta başarılı olsun, iyi bir eğitim görsün, iyi bir mesleği olsun, iyi bir gelir sahibi olsun, mutlu bir yuvası, mutlu olacağı bir eşi, sağlıklı, güzel çocukları olsun. Hayatlarındaki başarıyı aileleri ile paylaşsın, kendisine, ailesine, topluma yararlı olsun isteği elbette doğaldır. Ancak bu istek ‘güçlü bir güdü’ biçimine geldiği zaman anne babaların çocuklarına bakışını da farkında olunmadan değiştirir ve biçimler. Böylece de çocuklarımızı ‘oldukları gibi değil’, ‘olmalarını istediğimiz gibi’ görmeye başlarız.

Ayrıca, çocuklarımızın bütününü görmekten çok görmek istediğimiz alanlara daha çok dikkat ettiğimiz için, tanımakta eksiklerimiz oluşur. Örneğin, bir anne için çocuklarının en önemli özelliği ‘yeterince yemek yiyip beslenmeleri’ olabilir. O zaman, anne, çocuklarının duygusal sorunlarına beslenmeleri kadar dikkat etmez, bu da çocuklarını tanımakta eksiklikler yaratır. Baba, çocuklarının okul durumuna çok dikkat eder ve çocuklarının mutsuzluk nedenlerini gözden kaçırabilir. Dikkat edilmesi gereken çok şey vardır. Onun için de (evet, elbette tanıyorum’ demeden önce bunları düşünmeliyiz.

Çocuklarımızı tanımanın yolu, onlarla iletişimimizi arttırmak, onları dinlemek, onlara değer vermekten geçer. Çocuklarımızın duygularını, düşüncelerini paylaşmalı, kendi duygularımızı, düşüncelerimizi de onlara aktarmalıyız. Çoğu kez yapılan yanlış, çocuklarımızı sorgular gibi onların yaptıklarını öğrenmeye çalışmak, onları sadece eleştirmek ve ne yapacaklarını söylemek isteğidir. Bunların hiç birisi paylaşmak değildir ve çocuklarımızı anlamanın doğru yolu olamaz. Çocuklarımızı dinleyelim, anlayalım ve hayatı onlarla paylaşalım. Birisini yeterince tanımak oldukça karmaşık bir işlemdir ama ödülü de ‘birbirimizi anlamak ve sevmek’ olarak çok değerlidir.

 

Yorumlar

Yorum Bırakın