KAYNAŞTIRMA UYGULAMALARININ BİLİMSEL TEMELLERİ

 

Okulların açılması ile birlikte 'Kaynaştırma Uygulamaları'na dahil edilen öğrencilerimiz ve çocuklarımız ile ilgili problemlerin yaşanma olasılığı da artmıştır. Yetersizlikten Etkilenmiş Bütün Çocuklar İçin Kaynaştırma Ahlaki ve İnsani temelleri olan bir uygulamadır ve vazgeçilmesi düşünülemez...

 

ÜLKEMİZDE YETERSİZLİKTEN ETKİLENMİŞ BİREYLERİN EĞİTSEL TANILAMA VE YERLEŞTİRİLMESİ İLE İLGİLİ GEÇMİŞTEKİ UYGULAMALAR (AYRIŞTIRMA):

Ülkemizde önceki yıllarda zihinsel yetersizlikten etkilenmiş  çocuklar tıbbi tanılama modeline göre tanılanmaktaydı. Bu model tıbbi verilerin ve psikometrik ölçümlerin esas alındığı tanılama modelidir. Tıbbi tanılama modelinde yetersizliğe yol açan nedenler, yetersizliğin oluş zamanı, etkilendiği yer ve derecesi ve nasıl bir gelişme göstereceği üzerinde durulmaktadır (Özyürek,1991).

Tıbbi tanılama süreci, bir takım belirgin fiziksel ve gelişim özellikleri nedeniyle normalden farklı olan çocuğun anne ve babası ya da doktor tarafından fark edilmesiyle başlar. Yapılan tıbbi incelemeler sonucunda bu çocuklar zihinsel yetersizlikten etkilenmiş olarak tanılanmakta ve rehberlik araştırma merkezlerinde psikometrik incelemelerden geçirilerek bir eğitim ortamına yerleştirilmeye çalışılmaktadır. Yetersizlikten hafif düzeyde etkilenen çocuklar ise genellikle ilkokulda akademik boyutta göstermiş oldukları yetersizlikler sonucunda öğretmenler tarafından fark edilmektedirler. Bu öğrenciler öğretmenleri tarafından rehberlik araştırma merkezlerine sevk edilmektedirler. Rehberlik ve araştırma merkezlerinde psikometrik testlerin uygulanmasıyla zihinsel yetersizlikten etkilenmiş oldukları anlaşılmaktadır (Eripek,1990; Özyürek,1991).

Rehberlik araştırma merkezlerinde bu çocuklara standart zeka ve uyum testleri uygulanmakta ve normalden sapmalar bu testlerin uygulanması ile belirlenmektedir. Test sonucundan elde edilen zeka bölüm puanlarına göre zihinsel yetersizlikten etkilenmiş çocuklar gruplandırılarak, bu puanlara göre eğitim ortamlarına yerleştirilmektedirler. Zeka bölümü 45-75 arasında olanlar eğitilebilir zihinsel yetersizlikten etkilenmişler olarak gruplandırılarak, özel eğitim sınıfı ve eğitilebilir çocuklar ilkokullarına ; zeka bölümü 25-44 arasında olanlar öğretilebilir zihinsel yetersizlikten etkilenmişler olarak gruplandırılarak, öğretilebilir çocuklar okuluna veya bu grup için bulunan özel eğitim sınıflarına yerleştirilmektedirler. Zeka bölüm puanı 24 ve daha aşağı olanlar ise klinik bakıma ihtiyacı olan çocuklar olarak gruplandırılmaktadır (M.E.B.,1991). 

Uzun yıllar ülkemizde bu şekilde sınıflandırma, zihinsel yetersizlikten etkilenmiş çocukların eğitim ortamlarına yerleştirilmesinde ölçüt olarak alınmakta ve yerleştirme ayrı yerde eğitim(AYRIŞTIRMA) biçiminde olmakta idi.

GÜNÜMÜZDE KAYNAŞTIRMA UYGULAMALARI:

Gelişmiş ülkelerde, Özel eğitime muhtaç çocukların eğitiminde zorunluluklar olmadıkça, ayrı yerde eğitim uygulamalarına başvurulmadığı görülür. Olanakların elverdiği ölçüde,  Özel eğitime muhtaç çocukların normallere yakın yerlerde veya onlarla birlikte eğitilmesine çalışılmaktadır (Robinson and Robinson, 1976)

            Bu nedenle, Özel eğitim öğretmenlerinin büyük bir bölümü, özellikle Eğitilebilir zihinsel yetersizlikten etkilenmiş çocukların ayrı yerde eğitim yöntemiyle eğitilmelerinin yerine, normal çocuklarla birlikte, normal sınıflarda eğitime almalarını önermektedirler (Ingalls,1978).

Benett (1932),Pretsch (1936), Lapp(1957), Mullen-Itkin(1961), Goldstein(1965), Casiddy-Stanton (1962), Welch (1966), Caroll (1967),Schwartz (1971), Bryan (1974), Gampel-Gottlieb-Harrison (1974),Dokacki-Anderson-Strain(1977), yaptıkları araştırmalarda, ayrı özel sınıflarda eğitim alan, Eğitilebilir zihinsel yetersizlikten etkilenmiş çocuklarla, normal sınıflarda eğitim alan Eğitilebilir zihinsel yetersizlikten etkilenmiş çocuklar, benlik duygusu, uyum ve akademik başarı açılarından karşılaştırılmışlar, Normal sınıf uygulamasının (regular-class) Özel sınıf uygulamasından (self-contained class) daha olumlu sonuçlar verdiği kararına varmışlardır. Bu araştırmacılara göre, insanların, zeka düzeylerine göre ayrılması, demokratik eğitim anlayışına uymamaktadır. Yetersizlik türüne bakılmaksızın, toplumda herkesin eşit haklara sahip olabilmesi, insanların birbirine saygı ve sevgiyle yaklaşabilmeleri, hep fırsat eşitliğine bağlıdır (Strain-Kerr,1981).

İlerleyen bilimsel araştırma sonuçları ve insancıl psikolojinin hakim olmasıyla, yetersizlikten etkilenmiş bireylerin eğitimlerinde, ayrıştırmanın uygun olmadığı, bu kişilerin mümkün olduğunca normal yaşıtlarıyla birlikte olmaları gerektiği görüşü ağırlık kazanmaya başlamıştır (Gottlieb,1978).

Bu görüşler sonucunda, her bir yetersizlikten etkilenmiş bireyin, yeteneklerinin elverdiği ve gerekli şartların uygunluğu ölçüsünde, normal yaşıtlarıyla birlikte eğitilmeleri metodu yaygın biçimde uygulanmaya başlamıştır (Robinson and Robinson,1976).

İnsan haklarının da desteklediği ‘Eğitimde Kaynaştırma’ görüşü, kısa sürede A.B.D. ve İsveç başta olmak üzere, pek çok batı ülkesinde ulusal düzeyde kabul görmeye ve uygulanmaya başlanmıştır. Her çocuğun sahip olduğu yetersizlik türü ve derecesi ne olursa olsun, normal yaşıtlarıyla aynı eğitim ortamlarını paylaşmasına yönelik çabalar, her geçen gün artan bir destek görerek  günümüze kadar ulaşmıştır   (Feden and Clabaugh,1986).

Kaynaştırma kısaca; gerektiğinde Sınıf öğretmenine ve/veya Yetersizlikten etkilenmiş öğrenciye Özel eğitim uzmanları tarafından, destek özel eğitim hizmetleri sağlanması koşuluyla, Yetersizlikten etkilenmiş öğrencilerin, bireysel özellikleri göz önüne alınarak, normal eğitim ortamında ve normal yaşıtlarıyla birlikte eğitilmeleridir. Bu yöntem, eğitimde olumsuz bireysel farkların yerine, normal ve olumlu ortak özellikleri ön plana çıkarmayı esas almaktadır ve en az kısıtlayan çevreyi uygun görmektedir. Zira kısıtlayıcı çevrelerin, yetersizlikten etkilenmiş öğrencileri gerçek yaşama değil, aşırı korumacılık tutumlarına dayanarak, gerçek dışı bir dünyaya hazırladığı savunulmaktadır (Strain and Kerr,1981).

Yetersizlikten etkilenmiş bireyler, yaşamlarında karşılaşacakları normal bireylerle ne kadar çok ve ne kadar erken karşılaşırlarsa, toplumla bütünleşmede o kadar başarılı olacaklardır.

Kaynaştırmanın köklerini oluşturan, Eğitimde En Az Kısıtlayıcı Çevre uygulaması, yetersizlikten etkilenmiş öğrencilerin, zamanlarını imkanlar elverdiği ölçüde normal öğrencilerle birlikte geçirmeleri olarak tanımlanmaktadır. Özel eğitim kapsamında ele alınan ve önemli bir alt grubunu oluşturan Zihinsel yetersizlikten etkilenmiş öğrencilerin eğitimlerinde de, En Az Kısıtlayıcı Çevre olarak, normal okullar ve bu okullardaki, program ve fiziksel ortam açısından düzenlenmiş normal sınıflar önerilmektedir. (Mills,1998).

Zihinsel yetersizlikten etkilenmiş öğrencilerin normal yaşıtları ile birlikte eğitim almaları durumunda; kendine model alma konusunda, karşısında normal yaşıtlarını görerek psikolojik, sosyal ve davranışsal açılardan olumlu modeller seçebilme ve olumlu davranışlar geliştirebilme şansı artacaktır (Gillmore and Farina,1989).

Kaynaklar, özellikle zeka bölümü 55 ya da 60’ın üzerinde olan çocukların, özel okul ya da özel eğitim sınıfı gibi ayrıştırma ağırlıklı yöntemlerden çok, normal yaşıtlarıyla özel eğitim önlemleri alınarak, normal sınıflarda eğitildiklerinde, akademik açıdan daha başarılı olduklarını, benlik kavramlarının, öz saygılarının ve özgüvenlerinin daha olumlu geliştiğini kaydetmektedirler (Heward and Orlansky,1984).

Kaynaştırma programları ve sonuçlarını araştıran birçok çalışma, özellikle eğitilebilir düzeyde olan çocukların, bu programlardan akademik, benlik saygısı, öz güven alanlarında olumlu etkilendiklerini, genel performanslarının, ayrıştırılmış yaşıtlarından daha hızlı ilerlediğini kaydetmektedir (Charles and Malian,1980;Strain and Kerr,1981;Stephens and Blackhurst and Magliocca,1988;Whitaker and Alfonso,1989;Mills,1998; Salend,2000).

Bununla birlikte, kaynaştırma programlarının başarıya ulaşmasının bazı ön şartlara bağlı olduğu düşünülmektedir. Başta, kaynaştırma sınıfındaki öğretmen ve normal öğrenciler olmak üzere, okuldaki tüm öğretmenlerin ve öğrencilerin, hatta çalışan personelin ve velilerin bu konuda bilgilendirilmelerinin, program ve fiziksel çevre açısından özel eğitim önlemlerinin alınmasının kaynaştırma uygulamalarının en önemli bölümü olduğu savunulmaktadır. Bu koşullar sağlanmadan yapılacak bir kaynaştırma programının, yetersizlikten etkilenmiş öğrencinin yararına değil, zararına olabileceği görüşüne yer verilmektedir. Böyle bir durumda, yetersizlikten etkilenmiş öğrencinin daha fazla etiketlenmesi, arkadaşları tarafından daha fazla reddedilmesi ve akademik olarak da başarısız olması olasılığından söz edilmektedir (Stephens and Blackhurst - Magliocca,1988).

Bu nedenle, normal öğrenciler ile eğitim alacak olan yetersizlikten etkilenmiş öğrencinin, zeka bölümü, uyum yeteneği, okulda görev alacak olan eğitici personel, okuldaki normal çocuklar, yöneticiler ve yakın çevrenin bu konudaki eğitimleri ve tutumları, yapılacak eğitsel düzenlemeler, kaynaştırma sisteminin önemli öğelerini oluşturmaktadır.

           Nitekim, yapılan bazı araştırma sonuçlarına bakıldığında, kaynaştırma programı uygulanan sınıflardaki yetersizlikten etkilenmiş öğrencilerin, özel sınıflarda eğitim gören aynı düzeydeki diğer bir grup yetersizlikten etkilenmiş öğrenciye oranla, benlik kavramlarının, öz güvenlerinin, akademik başarılarının daha düşük olduğu görülmektedir (Strain & Kerr,1981). Uzmanlar, istenmeyen bu sonuçları, kaynaştırmada uygulamalarında ortaya çıkan hatalara bağlamaktadırlar.

  •        Öğretmenlerin ve sınıftaki normal öğrencilerin, bu konuda yeterince bilgili olmamaları,
  •        Sınıftaki yetersizlikten etkilenmiş - normal öğrenci oranının gelişigüzel olarak saptanması,
  •        Normal öğrencilerin ailelerinin bu konudan habersiz olmaları,
  •        Uygun eğitimsel düzenlemelerin yapılmaması,

uygulama hataları olarak kabul edilmektedir (Stephens and Blackhurst and Magliocca,1988).


Bilgilendirmenin önemini vurgulayan bir başka araştırmada da, özellikle sosyal kabul sağlama konusunda, konu ile ilgili bilgilendirilen normal çocukların, bu konuda yeterince gerçek bilgilere sahip olmayan çocuklara oranla, yetersizlikten etkilenmiş yaşıtlarını daha kolay kabul ettikleri sonucuna varılmıştır (Civelek,1990).

Başarılı ve başarısız pek çok kaynaştırma uygulamasını inceleyen bir araştırma, bu yöntemin başarılı olamamasının en önemli nedeni olarak;

1-  Yönetsel sorunları

2- Sınıf öğretmenlerinin ve okuldaki diğer personelin, bu konudaki  yetersiz bilgisini

3- Personelin bu konudaki  isteksizliklerini  göstermektedir (Bogdan,1983).

Kaynaştırmada temel amaç; yetersizlikten etkilenmiş bireylere, kısıtlayıcı olmayan bir çevrede, insan olmanın verdiği haklara dayanarak, normal yaşıtlarıyla bir arada eğitim vermektir (Nelson and Israel,2000). Bu amaca ulaşmada gerekli olan bazı ön koşullar vardır. Uygun fiziksel ortam, yeterli araç gereç yanında diğer şartlar, şu şekilde sıralanmaktadır;

1- Kaynaştırma, bir ekip işidir. Bu uygulamada öğretmenler, özel eğitim  uzmanları, yöneticiler, müfettişler, okuldaki yardımcı personel, önem ve gereklilik açısından bu konuda bilgilendirilmeli, yetersizlikten etkilenmiş öğrencilerle beraber olmaya hazır duruma getirilmelidirler.

2- Yetersizlikten etkilenmiş ve normal öğrenciler ve bu öğrencilerin aileleri, konu ile ilgili bilgilendirilmeli, bu programların gerekliliğine inandırılmalıdırlar.

3- Bu konuda çalışmak için istekli, bireysel farklılıklara ve farklılığın getirdiği değişik gereksinimlere duyarlı uzmanların, hazırladığı bireysel eğitim programları ve özel çalışma planları gerekmektedir (Salend,2000).

Bireysel farklılığı olan öğrencilerle çalışmak, farklı kişilik özellikleri gerektirmektedir. Bu yüzden, kaynaştırma programlarına katılacak her bir personel, her şeyden önce bu konuda istekli olmalıdır. Ancak, istekli olmanın gerekli ama yeterli olmadığına, bu alanda eğitimli olmalarına ek olarak, programlarla ilgili sistemli ve periyodik olarak bilgilendirilmiş olmalarına, hatta bu konuda deneyimli olmaları gerekmektedir. Özellikle, kaynaştırma programlarında görev alacak olan sınıf öğretmenlerinin, kişilik ve akademik özellikleri ayrı ayrı incelenmeli, konuya uygunlukları titizlikle gözden geçirilerek bu alanda görev almaları sağlanmalıdır (Strain and Kerr,1981;Stephens and Blackhurst - Magliocca,1988).

Artık yurtdışında Özel eğitimciler, “Kaynaştırma mı, ayrı okulda eğitim mi’’ sorusuna değil, “Nasıl daha başarılı bir kaynaştırma’’ sorusuna yanıt aramaktadırlar. Hatta, artık kaynaştırmanın kısmi zamanlı veya tam zamanlı olup olmaması değil, nasıl tam zamanlı kaynaştırma yapılacağı tartışılmaktadır (Kendall,2000 ;Salend,2000 ; Nelson and Israel,2000).

Kaynaştırmada başarı sağlamada, sınıf öğretmeninin rolünün büyük olduğu açıktır. Gerek yetersizlikten etkilenmiş öğrencinin akademik başarısı, öz güveni konusunda, gerekse normal öğrencilerin, yetersizlikten etkilenmiş yaşıtlarını sosyal kabullerini sağlama ve bunun, yetersizlikten etkilenmiş çocuk üzerindeki etkileri konusunda, öğretmenin birincil yönlendirici konumda olduğu söylenebilir (Stephens and Blackhurst - Magliocca,1988 ; Salend,2000).

Öte yandan yöneticiler, kaynaştırma konusunda, bir orkestradaki şefe benzetilmektedir. “Bir orkestra şefi ne kadar başarılı olursa olsun, çalınacak parça hakkında bilgi sahibi olmadığında, icrada mutlaka yanlışlıklar ve hatalı sesler çıkar’’ denilmektedir (Charles and Malian,1980).

 

ÜLKEMİZDEKİ KAYNAŞTIRMA UYGULAMALARI VE 573 SAYILI KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME

 Ülkemizde zihinsel yetersizlikten etkilenmiş çocuklar, tıbbi ve psikometrik incelemeler sonucunda, zeka bölümlerine göre gruplanarak, eğitim ortamlarına yerleştirilmektedirler. Bu tip bir tanılamada yetersizliğe yol açan nedenler, yetersizliğin oluş zamanı, etkilendiği yer ve derecesi, nasıl bir gelişme göstereceği dikkate alınmaktadır. Bu süreçte, yetersizlikten etkilenmiş çocuğun anne ve babası ya da doktor tarafından, belirgin fiziksel ve gelişim özelliklerinin fark edilmesi ile başlar. Erken yaşta yapılan tıbbi incelemeler sonucunda bu çocuklar, zihinsel yetersizlikten etkilenmiş olarak tanılanmaktadırlar. Eğitilebilir zihinsel yetersizlikten etkilenmiş çocuklar ise çoğunlukla ilkokulda öğretmenleri tarafından, akademik alanlardaki başarısızlıklarının ortaya çıkması ile fark edilmekte ve Rehberlik Araştırma Merkezleri’ne sevk edilerek, psikometrik incelemeler sonucunda tanılanmaktadırlar (Özyürek, 1991). Sonrasında, Eğitilebilir zihinsel yetersizlikten etkilenmiş çocuklar, ilkokullar bünyesindeki alt özel sınıflara, öğretilebilir zihinsel yetersizlikten etkilenmiş çocuklar, öğretilebilir çocuklar okuluna ve alt özel sınıfı bitirenler eğitilebilir çocuklar, iş okuluna yerleştirilmektedirler. Klinik bakıma ihtiyacı olan çocuklara ise eğitim hizmetleri götürülmemektedir (M.E.B. 1991).

1985 yılında yayınlanan Özel Eğitim Okulları Yönetmeliği’nin 70. maddesinde, “Yatılı özel eğitim okuluna alınmayı gerektirmeyen özel eğitime muhtaç çocuklar için, il içindeki diğer okullarda özel eğitim tedbirleri alınır.” hükmü yer alırken; 71. maddesinde, “Resmi ve özel ilkokul, ortaokul, lise ve dengi okullarda özel sınıf açılamadığı durumlarda, özel gereksinimli öğrencilerin normal sınıflara devam ettirilmesi ve destek olarak da okul içinde açılacak olan yardımcı dersliklere gönderilmesi” hükmü getirilmiştir. Ancak, 70. maddede yer alan, “Yatılı özel eğitim okuluna alınmayı gerektirmeyen” öğrencilerin, ne tür özelliklerde öğrenciler olacağı açıklanmamaktadır. Ayrıca, 71. maddede “yardımcı derslik” olarak belirtilen birimin, ne olduğu ve ne tür eğitsel düzenlemeler içereceği açıklanmamaktadır.

            22 Haziran 1992 tarihli Zihinsel Yetersizlikten etkilenmiş Çocukların Eğitim Uygulamaları Yönetmeliği’nde, “İlkokullarda Özel Eğitim Uygulamaları” başlığı altında, “kaynaştırma” ayrı bir bölüm olarak görülmektedir. Bu bölümde, zihinsel yetersizlikten etkilenmiş öğrencilerin kaynaştırılmasıyla ilgili olarak önemli bazı maddeler görülmektedir. Şöyle ki:

            Madde 71: Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlükleri’nce yapılan inceleme neticesinde, eğitilebilir seviyede olduğu tespit edilen çocukların eğitimleri, yeterli sayıda öğrenci bulunamaması halinde özel sınıf açılamayan durumlarda, ilkokullarda normal sınıflar içinde kaynaştırılmalarıyla sürdürülür.

            Madde 73:  Kaynaştırma için okulda, bir sınıfa bir öğrenci verilir. Bu sayı, çok zorunlu durumlarda 2’ye çıkarılabilir.

            Madde 74:  Bu öğrencilerin bulundukları sınıflarda öğrenci sayısı, diğer kaynaştırma öğrencisi olmayan sınıflara göre, en az beş öğrenci eksik olacak şekilde düzenlenir.

            Madde 76:   Okul idarecileri, bu çocukların bulundukları sınıfta, kaynaştırma yoluyla eğitim ve öğretimleri için, yetersizlikten etkilenmişlerin gerektirdiği eğitim ortamını sağlayacak tedbirleri almakla yükümlüdürler.

            Madde 77:  Okulun Rehberlik Hizmetleri Büroları ve buralarda görevli Rehber Öğretmenler, gerek kaynaştırma, gerekse özel sınıf öğrencileri için gerekli rehberlik çalışmalarını yaparlar.

            Madde 79:   Zihinsel yetersizlikten etkilenmiş öğrencilerin, kaynaştırma yoluyla eğitim-öğretim gördükleri okulun idarecileri tarafından, denetim esnasında müfettişlere, bu öğrencilerin özellikleri ve öğretmenlerin faaliyetleri konusunda bilgi verilir ve denetimde bu bilgiler dikkate alınır.

            Kaynaştırmayla ilgili etkili uygulamalar içerdiği düşünülebilecek olan bu maddelerin uygulama aşamasının, aynı biçimde etkili olmadığı görülmektedir. 1992 yılında hazırlanmış olan yönetmelikten sonra ise, 30.05.1997 tarihli 573 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 12. maddesine bakıldığında, uygulamanın daha detaylı olarak açıklandığı görülmektedir. İlgili maddede, “Özel eğitim gerektiren bireylerin eğitimleri, hazırlanan bireysel eğitim planları doğrultusunda, akranları ile birlikte her tür ve kademedeki okul ve kurumlarda uygun yöntem ve teknikler kullanılarak sürdürülür.” kararı yer almaktadır. Yapılacak uygulama için, ön şartlar ortaya sürülmediği görülmektedir.

Ayrıca, 30.5.1997’de yayımlanan 573 sayılı Özel Eğitim Hakkındaki Kanun Hükmünde, Kararname ve  ilgili Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği ile Zihinsel Yetersizlikten etkilenmiş Çocuklar ile ilgili tanımlar, sınıflandırma ve yerleştirme  uygulamaları değiştirilmiş ve aşağıdaki şeklini almıştır.

Özel Eğitim Gerektiren Birey: Çeşitli nedenlerle bireysel özellikleri ve eğitim yeterlilikleri açısından akranlarından beklenilen düzeyden anlamlı farklılıklar gösteren birey.

Zihinsel öğrenme yetersizliği: Zihinsel gelişim yetersizliğinden dolayı, bireyin eğitim performansının ve sosyal uyumunun olumsuz yönde, hafif- orta- ağır düzeyde etkilenmesi durumu.

Hafif düzeyde zihinsel öğrenme yetersizliği: Bireyin, temel okuma-yazma ve sayma becerilerini kazanmasında ortaya çıkan gecikme durumu.

Orta düzeyde zihinsel öğrenme yetersizliği: Bireyin, gecikmeli bir konuşma ve dil gelişimi, sosyal, duygusal veya davranış problemleri ile, temel okuma-yazma ve sayma becerilerini kazanmasında ortaya çıkan gecikme durumu.

 Ağır düzeyde zihinsel öğrenme yetersizliği: Bireyin, ciddi biçimde konuşma ve dil gelişimi güçlüğü, sosyal, duygusal veya davranış problemleri ile, temel özbakım becerilerini öğrenmesinde ortaya çıkan gecikme durumu.

Klinik bakıma gereksinim nedeni ile öğrenme yetersizliği: Ciddi biçimde zihinsel ve birden fazla yetersizliği nedeni ile bireyin, eğitim eğitim-öğretim kurumlarından doğrudan yararlanamama durumu.

Yerleştirme ile ilgili olarak çocuklar, tıbbi ve psikometrik incelemeler sonucunda zeka bölümlerine göre gruplanarak eğitim ortamlarına yerleştirilmek yerine, eğitsel performansları dikkate alınarak yerleştirilmeleri yoluna gidilmeye başlanmıştır. Ayrıca, alt özel sınıflar aracılığı ile ayrıştırma yerine, kaynaştırma uygulamaları yoluna gidilmeye başlanmıştır.

Ayrıca 14. maddede, kaynaştırma ile birlikte sürdürülmesi gereken bir hizmet olan ve ilk kez mevzuata girmiş olan ‘Özel eğitim desteği’ ile ilgili şu kararlar bulunmaktadır ; ‘Özel eğitim gerektiren bireylere, her tür ve kademedeki eğitim ortamlarında devam ettiği eğitim programlarının amaçlarını gerçekleştirmek üzere, özel eğitim desteği verilir. Bu amaçla, bireysel ve grupla eğitim imkanları sağlanır. Herhangi bir eğitim kurumuna devam edecek durumda olmayan zorunlu eğitim çağındaki özel eğitim gerektiren bireylere, yetersizlikten etkilenme düzeyine bakılmaksızın, temel yaşam becerilerini geliştirme ve öğrenme ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik eğitim programları uygulanır.’

Türkiye’de Kaynaştırma Uygulamaları ile İlgili Yapılan Bilimsel Çalışmalar:

            Civelek (1990) yaptığı araştırmada Eğitilebilir Zihinsel Yetersizlikten etkilenmiş çocukların sosyal kabul görmelerinde normal çocukların bilgilendirilmelerinin ve iki grubun belirli dersleri bir arada işlemelerinin etkisini belirlemek amacı ile iki grup öğrenciyi  bir dönem boyunca 3 eğitilebilir zihinsel yetersizlikten etkilenmiş öğrenci ile resim iş ve beden eğitimi derslerinde kaynaştırma uygulamasına tabi tutmuş bu gruplardan birine eğitilebilir zihinsel yetersizlikten etkilenmiş çocuklar konusunda bilgilendirme süreci uygulamıştır. Araştırmanın sonucunda  kaynaştırma uygulamasına dahil edilen ve aynı zamanda bilgilendirme süreci uygulanan grup diğer gruba ve kontrol grubuna oranla eğitilebilir zihinsel yetersizlikten etkilenmiş çocuklar ile ilgili daha fazla sosyal kabul göstermişlerdir. Bilgilendirme süreci uygulanmayan grup ise kontrol grubuna oranla eğitilebilir zihinsel yetersizlikten etkilenmiş çocuklar ile ilgili daha fazla sosyal kabul göstermişlerdir.

            Uysal (1995)  yaptığı araştırmada, Eskişehir ilinde 77 okulda görev yapan okul yöneticilerinin ve öğretmenlerin, zihinsel yetersizlikten etkilenmiş çocukların kaynaştırılmasında karşılaşılan sorunlara ilişkin görüşlerini belirlemek amacıyla, yarı-yapılandırılmış görüşmeler yapmıştır. Araştırmanın sonucunda, Kaynaştırmanın tanımı ve kapsamının belirlenmesi, öğretmen ve yardımcı personelin tanımı, görev ve sorumlulukların belirlenmesi, yeni bir program geliştirilmesi ve teftiş esaslarının oluşturulması konusunda, sorunların yoğunlaştığı görülmektedir.

            Baykoç,Dönmez, Avcı ve Aslan (1997) yaptıkları çalışmada, öğretmenlerin yetersizlikten etkilenmiş öğrencilere ve kaynaştırmaya ilişkin bilgi ve görüşlerini saptamak amacıyla, kaynaştırma uygulamasına katılan ve katılmayan öğretmenlere bir anket uygulamışlardır. Bu çalışmada, öğretmenlerin büyük bölümü, kaynaştırma öğrencilerinin toplum içinde yer alabilmeleri için gerekli eğitsel yardımı sağlamaya hazır olduklarını belirtmişlerdir. Ancak buna karşılık, öğretmenlerinin çok azı, tam gün kaynaştırmayı onaylamışlardır.

Ayrıca kaynaştırmaya katılan ve katılmayan normal gelişim gösteren öğrenciler ve velilerinin, kaynaştırma, yetersizlikten etkilenmiş bireyler ve yetersizlikten etkilenmiş bireylerin eğitimlerine ilişkin bilgi, duygu ve düşüncelerini saptamak amacıyla, öğrenci ve velilere anket uygulamışlardır. Yapılan araştırma sonucunda, öğrenci ve velilerin yarısına yakınının yetersizlikten etkilenmiş bireylere yardım etme isteğinde oldukları; buna karşılık, zihinsel yetersizlikten etkilenmiş bireylerle birlikte eğitim alma konusunda, diğer özür gruplarına göre daha az istekli oldukları görülmektedir.

Diken (1998), yaptığı araştırmada, sınıfında zihinsel yetersizlikten etkilenmiş öğrenci bulunan ve bulunmayan sınıf öğretmenlerinin, zihinsel yetersizlikten etkilenmiş öğrencilerin kaynaştırılmasına yönelik tutumlarının karşılaştırılması amacıyla, öğretmenlere tutum ölçeği uygulamıştır. Araştırma sonucunda, öğretmenlerin çok azının sınıfında kaynaştırma öğrencisi olmasını gönüllü olarak istedikleri; diğer öğretmenlerin ise gönüllü olmadıkları ancak, okul yönetiminin kaynaştırma öğrencilerini sınıflarına yerleştirdiği belirlenmiştir. Araştırma kapsamındaki öğretmenlerin tamamına yakını, kaynaştırma öğrencileri ile ilgili olarak destek hizmetlere gereksinim duyduklarını ifade etmişler, ancak aynı öğretmenler uygulama sırasında hiçbir destek hizmet almadıklarını da dile getirmişlerdir. Ayrıca, yapılan araştırmada, öğretmenlerin zihin yetersizlikten etkilenmiş öğrencilerle önceden deneyimlerinin olup olmamasının, kaynaştırma öğrencilerine yönelik tutumlarını etkilemediği de ortaya konmuştur.

 

Diğer Ülkelerde Kaynaştırma Uygulamaları İle İlgili Yapılan Bilimsel Çalışmalar:

Salisbury, (1993) yaptığı araştırmada, kaynaştırma öğrencileri yerleştirilmiş bir ilkokulun organizasyon özelliklerini ve gelişimini betimlemeyi amaçlamışlardır. Bu amaçla, 30 aylık bir süre boyunca, ortamda doğal gözlemler ve görüşmeler yapmışlardır. Araştırmanın sonucunda, okuldaki öğretmenlerin kaynaştırmaya ilişkin tutumlarının başlangıçta son derece olumsuz olduğu; ancak daha sonra bu olumsuz tutumlarını, işbirliğine ve kaynaştırma öğrencilerine sonsuz destek olma anlayışına dönüştüğü görülmektedir.

Giangreco, Dennis, Cloninger, Edelman ve Schattman (1993) yaptıkları çalışmada, sınıflarında ileri derecede zihinsel yetersizlikten etkilenmiş öğrencileri olan normal sınıf öğretmenlerinin deneyimlerini incelemek amacıyla, 19 normal sınıf öğretmeniyle görüşerek, bu öğretmenlerin 18’ine anket uygulamışlardır. Araştırma sonucunda, öğretmenlerin başlangıçta, sınıflarında ileri derecede zihinsel yetersizlikten etkilenmiş bir öğrencinin yerleştirilmesine karşı olumsuz tepkiler gösterdikleri ortaya çıkmıştır. Ancak, sonradan öğretmenlerin büyük bir çoğunluğunda daha olumlu deneyimler meydana geldiği de görülmektedir. Kaynaştırma uygulamasının, kaynaştırma öğrencilerine, yetersizlikten etkilenmiş olmayan sınıf arkadaş ve öğretmenlerine yararlı olduğu da araştırma sonuçlarında görülmektedir.

            Janney, Snell, Beers ve Raynes (1995) ise, orta ve ileri derecede zihinsel yetersizlikten etkilenmiş öğrencilerin kaynaştırıldığı 10 okuldaki özel ve normal eğitim öğretmenlerinin ve okul yöneticilerinin, kaynaştırmaya ilişkin önerilerini almak amacıyla görüşmeler yapmışlardır. 53 öğretmenle 30-90 dakikalık görüşmeler yapılmıştır. Bulgular iki alanda değerlendirilmiştir.

1- Başarı: Hangi faktörler başarılı kaynaştırmayı sağlamaktadır?

2- Öneri:  Kaynaştırmanın başarılı olmasına yönelik öneriler nelerdir?

 “Başarı”ya ilişkin sonuçlara bakıldığında, kendileriyle görüşülenlerden biri hariç, tümünün okullarındaki kaynaştırma uygulamasını başarılı bulduklarını belirttikleri görülmektedir. Öğretmenler, kendilerine sağlanabilecek her türlü destek hizmeti, kendilerine fazladan bir iş yükü getirmemesi şartıyla kabul edeceklerini belirtmişlerdir.

“Öneriler”e ilişkin sonuçlar incelendiğinde ise, önerilerin bölge yöneticilerine, okul yöneticilerine, özel eğitim öğretmenlerine ve normal eğitim öğretmenlerine yönelik öneriler olarak kategorilere ayrıldıkları görülmektedir. Bölge yöneticilerine yönelik öneriler arasında, önceden planlanan etkinliklerin uygulayıcılara yaptırılmasından çok, birlikte karar verilerek etkinliklerin planlanması önerisi yer almaktadır. Okul yöneticilerine yönelik önerilerde ise, öğrenciyle ilişkisi olan herkesin, hazırlık ve planlama aşamasında işe katılmasıyla ilgili ve ayrıca okul yöneticisinin farklı kaynaklardan öğrendiği yenilikleri ve bilgileri elemanlarıyla paylaşmasıyla ilgili öneriler yer almaktadır. Özel eğitim öğretmenlerine yönelik olarak ise, özel eğitimcinin normal eğitim öğretmenine destek hizmet sağlarken sergilediği davranışların, öğretmene yakınlık derecesine ilişkin ve kaynaştırma öğrencileriyle ilgili olarak sınıf öğretmenlerinin önceden bilgilendirilmesine ilişkin öneriler yer almaktadır. Sınıf öğretmenlerine yönelik öneriler ise, sorunları bir ekip olarak çözmek ve kaynaştırma öğrencisinin kendisini sınıfa ait hissetmesine yardımcı olmak olarak görülmektedir.

Turnbull ve Ruef (1997) de yaptıkları araştırmada, davranış sorunu olan bireylerin ailelerinin tercih ettikleri “kaynaştırmaya dayalı yaşam biçiminin ne olduğunu belirlemeye çalışmaktadırlar. Araştırmacılar 17 aileyle, telefonda 30-120 dakikalık yapılandırılmış görüşmeler yapmışlardır. Araştırma sonucunda, ailelerin yetersizlikten etkilenmiş çocukları için olabildiğince kaynaştırılmış, diğer bireylerle bir arada bulunabilecekleri yaşam şekillerini benimsedikleri; ancak buna rağmen, birinci derecedeki akrabalar dışındaki aile bireyleriyle yetersizlikten etkilenmiş çocuk arasındaki ilişkinin daha güç gerçekleştiği görülmüştür. Ayrıca, ailelerin çocuklarının sınıf öğretmenlerinin uygun öğretim sağlama ve çocuğa destek olma açısından yetersiz olduğunu belirttikleri de sonuçlar arasında verilmektedir (Batu,1998)

Giangreco, Edelman, Luiselli ve Macfarland (1997) yaptıkları çalışmada, normal sınıflarda yardımcı öğreticilerle desteklenen yetersizlikten etkilenmiş öğrencilerin durumlarını araştırmışlardır. Araştırmacılar, 1994-95 ve 1995-96 öğretim yıllarında, yetersizlikten etkilenmiş öğrencilerin yerleştirildiği 16 sınıfta, 2-3 saatlik ayrıntılı gözlemler yapmışlardır. Yapılan gözlemleri daha iyi anlamak için, sınıf öğretmenleriyle görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonucunda, sınıf içindeki yardımcı öğreticilerin yetersizlikten etkilenmiş öğrencilerle oldukça yakın etkileşim içinde oldukları, ancak bu etkileşimin öğrencilerde bir yetişkin bağımlılığına neden olduğu saptanmıştır. Diğer yandan, yine bu etkileşimin olumlu bir biçimde olmasının, sınıf arkadaşlarının etkileşimini de olumlu yönde etkilediği ortaya konmuştur.

         

 Öğretmenler; eğitime ilişkin kişisel bir felsefeye sahip olmalı, sosyal değişimin aracıları olma konusunda istekli olmalı, sunulan hizmetlere hesap verebilmeli, kişisel ve mesleki yeterlilikleri ile kapsamlı bilgi altyapısına sahip olmalı, bunları geliştirmeye devam etmeli ve kendileri de dâhil tüm İnsanları içtenlikle önemsemelidirler... (Öğretmenin Mesleki Özellikleri. (Bateman-1971)

Yorumlar

Yorum Bırakın