Çocukların Kişilik Gelişiminde Anne Babaların Etkileri

ÇOCUĞUNUZ İLE VAKİT GEÇİRİN

 

Yapılan araştırmalar özellikle ilk beş yaşta olmak üzere çocukların gelişimi üzerine anne ve babaların duygusal açıdan vakit ayırmasının çok önemli olduğunu göstermektedir. Özellikle bu yıllarda çocukların merkezi sinir sistemi gelişimine çok olumlu katkıları olduğu belirtilmektedir. Anne ve babanın günlük işlerin yoğunluğunu bir tarafa bırakıp sadece çocuklarına ayırdıkları vakit olması gerekmektedir. Babaların çocuklara vakit ayırmada zorluk çektikleri değişik nedenler ile çocukları ile daha az zaman harcadıkları sık karşılaşılan bir durumdur. Ayrılan bu vakit çocuğunuz ile ilgili kısa ve uzun vadede bir çok fayda sağlayacaktır, bu faydalar o kadar çok ki hemen birkaç tanesini sayabiliriz.

          Çocuğunuz ile geçirdiğiniz vakit onun özgüven gelişimi açısından çok önemli olmaktadır, çünkü ona vakit ayırmanız ona verdiğiniz değeri göstermektedir. Bilinç dışına "ben sana değer veriyorum, çünkü vakit ayırıyorum" mesajı vermektesiniz. Varlığı ile yokluğu hesaba katılmayan ve sanki o evde yokmuş gibi davranmak çocuğun kendine olan güvenini dolaylı olarak negatif etkilemektedir. Özellikle çocuk sayısının fazla olduğu ailelerde her bir çocuğun eşit şekilde vakit ayrılması önemlidir. Çocuk sayısının az olduğu veya tek çocuklu ailelerde ise diğer kardeşler olmadığı veya sayı az olduğu için çocuğun daha fazla sıkılacağı hesap edilerek zaman geçirme görevi anne babaya biraz daha fazla düşmektedir.

 

         Çocuğunuz ile geçirdiğiniz vakit onun stres ile daha kolay baş etmesine ve karşısına çıkan zorlukları daha kolay yenmesine yol açacaktır. Özellikle erişkinlik dönemine kadar yapılan araştırmalara baktığımızda çocukluğunda anne baba ve aile ile yakın bağları olan ve daha fazla vakit geçiren kişilerin karşılaştıkları stres durumu ile daha kolay mücadele ettikleri ve depresyon gibi durumlarda daha kolay iyileştikleri görülmüş. Bu durum çocuğunuzun kısa ve uzun vadede stres karşısında daha güçlü olmasını sağlayacaktır.

 

           Çocuğunuz ile geçirdiğiniz vakit onun ile aranızda bir yakınlık sağlayarak onun size karşı daha rahat duygusal ifade sağlaması ve buna bağlı olarak onun duygusal anlamda ve iç dünyasında hissettiklerini daha kolay anlamanızı sağlayacaktır. Diğer türlü sizden uzak, duygularını size ifade edemeyen, içe dönük, bir çok sorunu olduğu halde aile ile paylaşımı olmayan bir çocuk haline gelecektir. Uzun vadede bu durumun bir çok psikiyatrik soruna yol açması muhtemel gözükmektedir.

 

           Çocuğunuz ile geçirdiğiniz zamanın uzunluğu değil kalitesi önemlidir diyebiliriz. Özellikle çalışan anneler için önemli bir sorun olan vakit meselesi sık sorulan sorular arasındadır. Burada önemle vurguladığımız konu; Çocuğunuz ile geçirdiğiniz vaktin kalitesini artırarak onun bu konudaki ihtiyacını rahatlıkla karşılayabilirsiniz. Günlük hayat akışı içerisinde kendinize bir program yapıp yemek yemeye, TV izlemeye, uyumaya ve buna benzer bir çok yaptığımız günlük işler yanında çocuğunuza vakit ayırmayı unutmayınız. Her yaş grubuna göre hem anne hem baba olarak ayıracağınız vakit çocuğunuzun mutluluğunu sağlayacak ve onun normal psikolojik gelişimine katkıda bulunacaktır. Aksi takdirde çocuğunuz sizden davranış problemleri ile vakit isteyecek ve onunla zoraki ilgilenmek zorunda kalacaksınız.

 

               Sağlıklı nesiller için çocuğa ayrılan vaktin önemi büyük olup klinik gözlemlerimiz bizi anne babaların vakit ayırma konusunda ki eksikliklerinin olduğunu göstermektedir. Anne babalar çocuk yanımızda iken vakit ayırmış oluyoruz gibi düşünebilirler. Burada şunu vurgulamak gerekir, vakit ayırmak dediğimiz şey ''sadece'' çocuğunuz için ayırdığınız vakittir. TV izlerken veya kendi işinizi yaparken çocuğunuzun yanınızda bulunması elbette ki tamamen yalnız olmasından iyi olmakla birlikte yeterli değildir. Önemle vurgulamak gerekir ki çocuklar onlara sağlanan maddi imkanlar ile geçici mutluluklar sağlayabileceklerdir. Asıl mutluluk çocuk için onu sevenler ile belli zaman dilimlerinde bir arada bulunmaktır.

                 Yapılan araştırmalarda çocukların anne babalarından aldıkları sevgi ve mutluluk ile hayata daha olumlu ve mutlu bakabildikleri, daha az zarar verici davranışlarda bulundukları, insanlara karşı daha sevgi dolu oldukları, arkadaşları ile daha uyumlu halde oldukları gösterilmiştir.

 

                 Bazen tam tersi olarak çocuklara anne babalar o kadar çok vakit ayırmaktalar ki o zamanda çocuklar bunalmakta, anne babalarına daha kolay karşı gelmekte, çok aşırı müdahale olduğu içinde onların yaşlarına uygun bireyselliklerinin gelişiminde sorunlar yaşanmaktadır. Bu konuyu çok abartıp hayatın ve ailenin ''tek gündemini'' çocuk veya çocuklar yapmamak önemlidir. Çocukların kendi başına da geçirdikleri zamanın onların gelişiminde önemli katkıları vardır. Bu konuda denge önemlidir.

 

                 Kısa vadede olumlu etkilerinin yanı sıra uzun vadede etkileri oldukça fazla olduğu bilimsel çalışmalar ile gösterilen bu konuda son olarak şunu söylemek istiyorum; Çocuğunuz size ne kadaryakın olursa kötülüklere o kadar uzak olacak, sizin ile birlikte ne kadar mutlu olursa hayatın diğer alanlarında da o kadar mutlu olacak, sizinle ve ailesi ile bağları ne kadar sağlam olursa onun tüm hayatı boyunca problemleri daha az olacaktır. Kitle iletişim araçlarının yaygınlaştığı ve insanların bireysel meşguliyetlerinin arttığı günümüzde adı geçen konular için en önemli tehlike çocuklar ve onların duygusal ihtiyaçlarının karşılanmaması olmaktadır. Bu günden atılan tohumlar yarınlar için çok güzel sonuçlar verecektir . Eğer bu konuda bir gayret yok ise yarın oldukça geç olabilir.

 

 ANNE BABA TUTUMLARI

 

 Anne baba tutumu; anne ve babanın psikolojik eğilimleri doğrultusunda gelişen, onların bilinç dışı gereksinimlerini yansıtan davranışlardır.

   Anne baba tutumlarını etkileyen çeşitli faktörler vardır. Bunlar:

1- Anne ve babanın kişilik özellikleri: Anne ve babanın ruh sağlıkları, davranış biçimleri, kendilerinin yetiştirilme tarzları çocuğu etkiler.

2- Anne ve babanın yaşı: Anne ve baba ergenlik çağında evlenmişlerse olgunlaşmamışlığın getirdiği acemiliği yaşayıp çocuklarını ihmal edebilirler ya da evliliklerinin yürümemesi nedeniyle çocuk sıkıntı yaşayabilir.

      Özellikle ülkemizde çocuğa anne ve babanın ebeveynlerinin baktığı durumlarda, çocuk anne-babayı neredeyse akranları gibi görüp onların ebeveynlerini otorite olarak kabul eder. Dede ve nine de genel olarak torunlarını koruyup taviz verdikleri için (bir dediğini iki etmeme, her isteğini yerine getirme vb) anne-baba çocuk üzerinde etkili olamaz.

3- Anne ve babanın genel evlilik uyumu: Çocuk uyumlu, karşılıklı saygı ve anlayışla  giden bir evlilik içinde büyüyorsa anne ve babayı ortak otorite olarak görür, olumlu bir şekilde her ikisiyle eş biçimde ikili etkileşim kurar. Böyle sağlıklı ortamın oluşturulmaması sonucunda çocukta konversif bozukluk, cinsel kimlik bozukluğu, nevrozaya kadar gidebilen çeşitli psikiyatrik bozukluklar görülebilir.

4- Aile içinde ölüm ya da ayrılıklar (boşanma dışında): Aile içinde bir ebeveynin kaybı sonucu diğer ebeveyn yasını normal bir şekilde yaşayamaz ve yasa gömülüp kalırsa, farkında olmadan çocuğuna taşıyamayacağı görevler yükleyebilir, rol atfedebilir ya da aşırı derecede hoşgörülü davranabilir.

5-  Planlanmış / planlanmamış çocuk olma: Planlanmamış çocuğu reddetme, istememe tarzında tutumlar olduğunda, çocuğun benlik algısında çok derin yaralanmalar olur ve çocuk kendisini değersiz, yetersiz hisseder.

6- Çocuğun doğuştan getirdiği özellikler: Erkek çocuk beklentisi olan ailelerde cinsiyet tutumlarda farklılık oluşturur. Çocuğun yapısal özellikleri (örneğin uyku düzensizliği gibi) ebeveynleri etkileyebilir. Çocuğun doğum sırası önemlidir. Çünkü genellikle ilk çocuk anne-babanın acemiliğine gelir ya da anne-babanın tüm beklentilerini yatırdığı çocuk olur. Ortanca çocuk rahat büyür. En son çocuk ailenin en küçüğü konumunu koruyup, anne-baba tarafından bebek gibi yetiştirilir.

7- Çocuğun anomali ya da hastalıkla doğuyor olması ya da sonradan kronik / ölümcül bir hastalığa yakalanması: Anne-baba bir çocuk sahibi olacaklarını öğrendikten sonra daha doğmadan çocuğa birçok özellik atfeder. Çocuk anomalili doğduğu zaman anne-baba şok, korkma, kabullenememe yaşar. Sonradan da bu duygulardan ötürü suçluluk hissetmeye başlar      

ve çocuğa kendilerini adayabilir. Sağlıklı çocuk ölümcül bir hastalığa yakalanırsa anne-baba o çocuğa çok ılımlı davranıp diğer çocuklara haşin davranabilir, onlara karşı ilgisiz olabilir. Bu da ailenin ruhsal dengesini bozar.

          Anne ve baba; çocuk yetiştirirken uygun bir şekilde sevgi ve disiplinle çocuğa yaklaşmalıdır

          Eğer aile çocuğa aşırı sevgi verirse çocuğa sınır konulmaz, derin hoşgörülü olunup çocuğun her dediği yapılır.Aşırı sevginin disiplin yoksunluğu ile bağlantılı olduğu görülür. Çocuk hiç ‘hayır’ denmeden büyütülür. Böyle bir çocuk bebeksi, engellenme eşiği düşük, hayatın zorluklarına karşı aşılanmamıştır ve evin sınırları dışına çıkınca ‘sudan çıkmış balık’a döner.

        Sevgi yoksunluğu planlanmamış, evlilik dışı olup sonradan da kabul görmeyen çocuklarda görülür. Bu çocuklar çok sık eleştirilir, çok sık ceza alır, hep hatalı, hep problemli olarak görülür ve olumlu geri bildirim almadan büyürler. Sevgi yoksunluğu aşırı disiplinle birlikte olabilir.

           Sevgi ve disiplin yokluğunda çocuk suça daha çabuk yönelir.

          Aşırı sevgi ve aşırı disiplinle yetiştirilen çocuk kendisini en terbiyeli, en çalışkan, en mükemmel olmak zorunda hisseder. Bu da performans anksiyetesi, okul korkusu, ayrılık kaygısı şeklinde  karşımıza çıkar.

 

 

ANA-BABA TUTUMLARI VE BU TUTUMLARIN ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

 

            Hepimiz farkında olarak yada olmayarak çocuklarımıza karşı bir çok tutum ve davranışlarda bulunuyoruz. Oysa çocuklarımız doğdukları ilk günden itibaren bizim onlara gösterdiğimiz davranış ve tutum örnekleriyle kişilik oluşumlarını sağlanıyor

 

 

 

ŞİDDETLİ RET EDİCİ ANA BABA TUTUMU

Ret etme, bir anlamda çocuğun bedensel ve ruhsal gereksinmelerini karşılamayı aksatacak kadar çocuğa karşı düşmanca duygular beslenilmesidir.

Şiddetli ret edici tutumu olan ailelerde çocuğa karşı düşmanmış gibi davranılır. Şefkat, sevgi, sıcaklık verilmez. Öz evlatları olduğu halde anne baba tarafından çocuk üvey evlat muamelesi görmektedir. Bazen sadece anne bazen de sadece baba çocuğu ret eder. Ama genelde aile içinde çocuğa soğuk davranılır.

Beğenilmez ve devamlı her yaptığı eleştirilir. Çocuğun eksik ve yanlış davranışları araştırılır. Çocuğa baskı yapmak için her türlü fırsat kollanır. Çocuğun iyi yönleri değil de devamlı kötü yönleri su yüzüne çıkarılır. Her türlü angarya bu çocuğa yıkılır. Bazen diğer çocuklar da bu muameleden nasiplerini almaktadırlar. Ama genel de günah keçisi olarak bir çocuk seçilir. Ret edilen çocuğa evdeki diğer çocuklardan farklı davranılır.

Aile sıcak, sosyal ve güven verici havadan kesinlikle yoksundur. Aile içi yaşam gerilim, çatışma ve kavgalarla doludur.

Anne baba çocuğu sevmemekte, anlamamakta ve onu diktatörce yönetmeye çalışmaktadır.

Yukarıda sayılan bu anne baba davranışlarının çok farklı sebepleri vardır. Çocuk evlilik dışı, istenmeyen bir bebek olabilir. Henüz anne baba bir çocuklarının olmalarına kendilerini, madden ve manen hazır hissetmiyor olabilirler. Çocukta bedensel ve ruhsal açıdan bir engel veya özür olabilir. Anne baba hayal kırıklığı ve suçluluk hissediyor ve suçu direk çocuğa yüklüyor olabilirler. Anne ya da baba çocuğa aşırı düşkünlük gösterip eşini ihmal ediyor olabilir. İhmal edildiğini düşünen eş çocuğu kendisine rakip olarak görebilir. Çocuğu kıskanabilir. Bu nedenle çocuğa karşı düşmanca davranabilir. Ayrıca çalışan bir anneyse çocuk bir müddet annenin çalışmasına engel olacak ve ilerlemesini durduracaktır. Bu nedenle de annenin çocuğu kabullenmesi güçleşecektir. Bazen de çocuğun aile üyelerine benzemiyor olması veya anne babanın sevmediği bir ferde benziyor olması gibi daha birçok farklı sebep anne babanın çocuğu ret etmesi konusunda söylenebilir. Ama bunlar sadece bahanedir. Hiçbir bahane çocuğu ret etme konusun da kabul edilir olamaz

Şiddetli ret edici ailelerde çocuk horlanıldığı gibi istenilmediği de açık ve net olarak çocuğa belirtilir.Çocuk ele geçen ilk fırsatta aileden uzaklaştırılmaya çalışılır.Büyükanne büyükbaba gibi aile büyüklerinin yanına gönderilir.Veya çok küçük yaşta çalıştırılmaya başlanılır.

Şiddetli ret edici anne baba tutumlarının çok ileriki boyutlarında ne yazık ki, çocuklar birinci yaşına varmadan ölmektedirler.

 

ŞİDDETLİ RET EDİCİ ANNE BABA TUTUMUNUN ÇOCUĞUN KİŞİLİK GELİŞİMİ ÜZERİNDE KALICI ETKİLERİ

Şiddetli ret edici aile ortamında yetişen çocuklar yardım duygusundan uzaktır. Psikopat eğilimlidirler Sinirli, agresif bir yapıları vardır. Duygusal kırgınlıkları sıklıkla yaşarlar. Hayvanlara ve özellikle kendilerinden küçük insanlara karşı düşmanca davranırlar.

Sevgiye en çok muhtaç olduğu zamanlar da ret edildiği, horlandığı için çocuğun ruhu derinden yara alır. Şiddetli bir şok geçirebilir. Bu tür ailelerde yetişen çocuklar çeşitli psikolojik bozukluklara ve intihara yatkındırlar.

Çocuk kötü muameleye maruz kalmamak için anne ve babaya karşı edilgen ,uysal ve erdemli olmaktadır. Çünkü direnecek gücü yoktur. Fakat içten içe anne babaya karşı düşmanlık duyguları geliştirmektedir.

Çocuk korkaktır. Hayal kırıklığına uğramıştır. Çünkü çevresindeki diğer anne babaların çocuklarına nasıl davrandıklarını görmektedir. Hiçbir zaman kendisine ait bir güven duygusu geliştiremeyecektir. Güven duygusunu oluşturacak ortamdan her zaman yoksun kalmıştır. En yakınları dahi kendisiyle ilgilenmemiştir.

İleriki dönemlerde inatçılık, hırçınlık, uyumsuzluk, çete elebaşlığı ve çetelere üye olma, yasa dışı eylemlerde bulunma, depresyon, nevrozlar ve intihar eğilimleri görüle bilinir. Kendi dışındaki insanlarla yeterli iletişimi kuramadığı için saldırganlığını kendisine yöneltmektedir. Şiddetli ve aşırı bastırılmış duygular nedeniyle dengesiz bir kişilik sergilemektedirler.

 

KAYITSIZ VE PASİF ANNE BABA TUTUMU

Pasif ve kayıtsız ebeveyn, çocuğun davranışları karşısında "ilgisiz ve kayıtsız" davranışlar sergileyen anne babadır. Onlar için çocuğun varlığı ve yokluğu belli değildir. Bu gruba giren anne babalar hoş görü ile boş vermeyi birbirine karıştırmaktadırlar.

Anne baba çocuğa karşı çocuğun kendisini rahatsız hissedecek kadar kayıtsız kalabilmektedir. Çocuğu ihmal eden anne baba zorunlu olduğu zamanlarda, çocukla yüzeysel bir ilişki kurabilmektedir.

Çocuk anne babayı rahatsız etmediği müddetçe, görünürde çocukla ilgili pek bir problem yoktur. Eğer çocuk anne babayı rahatsız eder ve onların yollarına çıkıp engel teşkil ederse, anne baba çocuğa karşı düşmanca bir tutum ve tavır takınır. Çocuğu düşman kuvvet ilan ederler. Daha sonra ise çocuğa karşı yine kayıtsız tutum sergilerler.

Anne babaların kişilik yapıları değişkendir. Rahat, sessiz, vurdumduymaz pasif oldukları gibi saldırgan da olabilirler.

Bazı anne babalarsa çocuğa karşı kayıtsız kalmanın ona ilgi ve sevgi vermemenin doğru olduğunu düşünmektedirler. Niçin böyle düşünür- ler? İhtimaller: "Çocuk şımarabilir. Yarın öbür gün anneyi anne, babayı da baba olarak bilmez. Evde anne babanın otoritesi sarsılır. Doğru anne baba tavrı böyle olmalıdır. Çünkü benim annemde babamda bize böyle davranırdı..."Gibi hiçbir bilimsel gerekçesi olmayan düşünceler nedeniyle istemelerine rağmen çocukları ile yakın ilişki kurmaktan kaçınırlar. Yıllar sonra yaptıkları hatanın farkına varırlar ve bu hatayı telafi edebilmek için "Oğlumla/Kızımla yaşayamadım, bari bunları torunlarımla yaşayayım" düşüncesiyle torunlarına karşı aşırı sevgi gösterisinde bulunurlar. Torunlarının sevgilerini kazanmak için rüşvet verirler. Çocuklarının koydukları kurallarda hafif delikler açarlar ve torunlar için sığınılacak bir liman gibi olurlar. Ama tüm bu telafi çalışmaları çocukların geçmişte alamadıkları sevgiyi onlara geri vermez.

Ülkemizde bazı bölgelerde hala geçerli olan bir geleneğimiz var- dır."Büyüklerin yanın da çocuk sevilmez,öpülmez,kucaklanmaz hatta öyledir ki, çocuk ağlıyor olsa dahi büyüklerden izin alınmadığı müddetçe çocuğa bakılmaz." Nedir bu geleneğin mantığı?....

Yukarıda anlatılan, kayıtsız, pasif ve ilgisiz anne babaların tutumlarının çeşitli nedenleri vardır. Kısaca bu nedenler şunlar olabilir:

Çalışma hayatının yoğun temposu nedeniyle anne babalarda oluşan aşırı yorgunluk ve çocuklara ayırabilecek zamanın çok sınırlı olması, ayrılan zamanın da etkin kullanılmayışı,çocuk bakımını annenin dışındaki büyükanne veya büyükbabanın üstlenmesi,evde bakıcının bulunması ve bunların çocuğu anne babayla paylaşmak istememeleri,çocuğun her işinin bu kişiler tarafından yapılıyor olması,çocukla paylaşımın az olması,çocuktan uzak yaşanılıyor olması,anne baba olmak için fiziksel,ruhsal ve bedensel açıdan hazır bulunuşluk seviyesinde bulunulmaması,anne babanın aralarında ki problemlerle çok fazla haşır neşir olmaları ve bu problem yumağında çocuğu yok saymaları,çok fazla çocuğa sahip olunduğu için gerekli ilginin gösterilmemesi gibi daha bir çok nedenler sayılabilir. Ama hangisi çocuğunuzu kaybetmeniz için yeterli neden olabilir?

 

KAYITSIZ VE PASİF ANNE BABA TUTUMUNUN ÇOCUĞUN KİŞİLİK GELİŞİMİ ÜZERİNDE KALICI ETKİLERİ

Kayıtsız, ilgisiz ve pasif anne baba tutumuna maruz kalan çocuklar kendilerine yöneltilen düşmanlıktan daha çok ilgisizliğe karşı savaşmaktadırlar. İhmal edilmiş bir kimse olarak, ana babanın ilgisini çekmek için çoğu zaman kötü davranışlar sergilerler. Çünkü uslu duran, problem çıkarmayan çocukla çoğunlukla kimse ilgilenmez. "Ağlamayan bebeğe meme verilmez" deni- lir. Bundan çıkardığımız sonuç şu ki :"Çocuk doymak istiyorsa ağlamalıdır." "Anne babamın ilgisini çekmek istiyorsam yaramazlık yapmalıyım. Uslu durduğumda benimle ilgilenmiyorlar. Küçükte olsa yaramazlık yapınca evde İlgi noktası ben oluyorum" düşüncesi çocukta yerleşir. Çocuğun ceza alması dahi kısa bir müddet için var olduğunu hissettirdiği için, ceza ödül durumuna geçmektedir. Çocuklar agresif, saldırgan ve suça yönelik davranışlar göstere- bilirler. Çünkü anne baba çocuğun olumlu değil de olumsuz davranışları pekiştirilmektedir. Oysa çocuk uslu durduğun da söylememiz gereken küçük sözler vardır."Aferin oğluma/kızıma bak nasıl da uslu uslu kendi başına oynuyor. Kimseyi rahatsız etmiyor."Şeklinde davranışlar çocukta pekiştirilmiş olsa emin olun bir müddet sonra çocuğunuzun davranışları olumlu yönde değişecektir. Davranışı değiştirmek istiyorsanız önce olumlu olanları pekiştirin çocukla iyi bir iletişim kurduktan sonra çocuğun olumsuz davranışlarına yönelin. Önce kolaylıkla düzeltebileceğiniz davranışlardan başlayın. İlerleme kaydettikçe çocuğa manevi ödüller vermeyi unutmayın.

İlgisiz bir ailede büyüyen çocuğun tek amacı birazcık şefkat alabilmek dikkat çekmek ve varlığını ispatlayabilmektir. Daha ileriki yıllarda ev ortamında bulamadığı ilgi ve sevgiyi dışarıda arayacaktır. Ufakta olsa sevgi mesajını farklı yorumlayacak ve sığınılacak bir liman arayacaktır.

Çocuk büyüdükçe aile ile çatışmaları artacak, aileden intikam alma yolarını arayacaktır. Yaşı ilerledikçe aileden uzaklaşacaktır. Anne babanın ilgiye bakıma muhtaç olduğu zamanlarda onların yanın da olmayacaktır. Çünkü kendisinin ilgiye sevgiye ihtiyacı olduğu zamanlarda anne baba tarafından bu ilgi ve sevgi ondan esirgenmiştir.

BASKICI, OTORİTER, KATI VE SIKI ANNE BABA TUTUMU

Çocuğunu, kendi ideallerinde yaşattığı kalıplara uygun küçük bir yetişkin yapma çabasıyla, yola çıkan ana babaların çoğunlukla katı, baskıcı ve hoşgörüsüz bir tutum içinde olduklarını görürüz. Çocuğumuz bizden yaşça bedence ve ruhça küçük olabilir fakat bu çocuğumuzun bizim bir model küçüğümüz olması anlamına gelmez. O henüz bir çocuktur. Evet çocuktur. Yaramazlık ve hatalar yapması kadar doğal olabilecek ne olabilir ki? Çocuğun isteği sadece çocukluğunu yaşayabilmektir. Söyler misiniz? Çocuğunuz çocukluğunu şimdi yaşamayacak da ne zaman yaşayacak? "Yaşamadığım çocukluğumun hesabını kimden soracağım? Kim bilir?" diyor şair. Katı, baskıcı eğitim tarzını benimseyen ailelerdeki bu şansız çocukların hiçbir zaman çocukluğunu yaşama fırsatları olmaz. Evde askeri bir sistem hakimdir. Kalkış saat 07.30, kahvaltı saat 08.00, en geç yatış saati 21.30 tur. Askerlerin dahi hafta sonu programları farklı olduğu halde, evin düzeni değişmesin diye çocukların bu programın da değişiklik yapılmaz. Katı baskıcı eğitim tarzını benimseyen ailelerdeki bu şanssız çocukların hiçbir zaman çocukluklarını yaşama fırsatları olmaz. Onlar her zaman "Çocuk yetişkin" olurlar. Bu tür çocuklara toplumumuzda" Büyümüşte küçülmüş" denilir.

Anne babanın gözleri sürekli bu çocukların üzerindedir. Davranışlarında oturuşlarında, kalkışlarında, konuşmalarında, gülmesinde, yemesinde, içmesinde kısaca çocuğun yaptığı her türlü harekette bir kusur bir yanlış arayıp dururlar. Sürekli kusur aradıkları içinde çocuk devamlı tetik altındadır. Streslidir."Acaba yine mi hata yaptım? Yoksa yaptığım yanlış mı? Annem babam bunu duyarsa neder ?" kaygısını çocuk devamlı yaşar. Devamlı tedirgin olduğu içinde (çocuk bu durumdayken), anne baba hata bulmakta hiç de zorlanmazlar. Çocuğa sürekli kızıp, azarlarlar. Onu hor görürler. Çeşitli olumsuz özelliklerle çocuğu nitelendirirler. Hatta daha da ileri giderek "Çocuğumu eğitiyorum, terbiye ediyorum ." Mantığıyla çocuğa bu tür ailelerde şiddet uygulanır. Böylece çocuğu kendi istedikleri kalıba sığdırmak için devamlı zorlayıp dururlar. Yaptırım gücü anne babadadır. Onlar devamlı haklı kısım- dadırlar. Anne baba isteklerinden en ufak bir ödün vermek istemezler. Çocuğu anlama çabasını hiç göstermezler. Belki sonuçta çocuğun aileye gösterdiği direnç kırılır ve ailenin istediği kılıfa, kalıba zorda olsa çocuk girer. Aile istediği gibi uzaktan kumandalı bir çocuğa sahip olur. Ama geriye çocuktan çok fazla bir şey kalmaz. Anne baba başarıya ulaşmıştır. Ama silik kişilikli bir çocukları olmuştur bu arada.

Baskıcı, otoriter, katı, sıkı ailenin verdiği eğitim de ceza her zaman ön plandadır. Ayrıca çocuğun işlediği suçla ceza orantılı değildir. Genelde "Ona iyi bir ders olsun, bir daha ömür boyu bu hatayı yapmasın, diğer çocuklara da örnek olsun." Düşüncesinden yola çıkılarak çocuğa verilen cezalar çok ağır olur. Ailenin verdiği disiplin çocuğu bunaltır, sıkar, hatta hayattan usandırır. Çocuğun en doğal hakları dahi aile üyeleri tarafından çocuğa uslu olmasının bir ödülü olaraktan verilir. Çocuktan yaşının üstünde bir olgunluk beklenir. Ve çocuğa özgürlük kesinlikle verilmez.

 

BASKICI, OTORİTER, KATI VE SIKI ANNE BABA TUTUMUNUN ÇOCUĞUN KİŞİLİK GELİŞİMİ ÜZERİNDE KALICI ETKİLERİ
Anne babanın çocuğu sürekli eleştiriyor olması çocuğu çekingen yapar. Çocuk attığı her adımda yanlış yapma korkusu içindedir. Duygularına ve isteklerini önem verilmediğini görerek, bunları içinde tutmaya çalışır. Duygu ve düşüncelerini içine atarak onları bastırır. Çocukla anne baba arasındaki iletişim daima yüksek gerilim hattı gibidir. Çocuğun oyundan birkaç dakika geç gelmesi yemeği üzerine damlatması vs. gibi küçük olaylar bile büyük çatışmalara sebep olur.

Çoğu kez çocuk kendisinden bekleneni ailesine veremez. Çocuğun bir yandan içinden gelen doğal çocukluk eğilimleri ve diğer yandan bunlara zıt aile kalıpları varsa çocuk iki eğilim arasında sıkışıp kalmaktadır. Bütün bu yaptırımlar, zorlamalar çocuğu kıskaç gibi sıkar. Kurtulmak için çeşitli çareler aramasına neden olur. Çocuğun her çare arama girişimi çoğu kez ailenin yeni ve daha ağır baskılarıyla cevap bulur. Yeni çareler... Yeni cezalar... Yeni azarlar... Ve giderek daha da şiddetlenerek artmaktadır. Bütün bunların sonunda çocuk kendi iç dengesini yitirir. Ya tümüyle çığırından çıkar ve ele avuca sığmaz ya da tamamen renksiz, kişiliksiz, varlığı yokluğu belli olmayan birisi haline gelir. Çekingendir. Başkasının etkisinde kolaylıkla kalabilir. Kim nereye çekerse o tarafa yönelir. Çünkü artık kendisine ait bir şey kalmamıştır. İnsanlar tarafından kolay kandırılır, kullanılır. Aşırı hassas, kırılgan ve hastalıklı bir kişilik yapısı görülebilir. Aşağılık duyguları gelişmiştir.
Suçlayan, cezalandıran, sürekli çocuğun her yaptığına karışan anne babanın çocukları kolayca ağlayan çocuklardır.

              DENGESİZ, KARARSIZ VE TUTARSIZ ANNE BABA TUTUMU

Çocuk eğitiminde tutarsızlık çok yönlüdür. Çocuğun belli bir davranışı kimi zaman hoş görülmesi kimi zamanda aynı davranış yüzünden ceza alması çocukta cezanın anlamı ve suçun niteliği hakkında kuşkular uyanmasına neden olur. Acaba çocuğun bu davranışı anne babanın belirli bir anında, örneğin işten yorgun argın geldiklerinde, sinirli olduklarında veya evde misafir olduğunda mı yanlıştır? Sakıncalıdır? Yoksa her zaman sakıncalı ve uygun değildir? Örneğin çocuk evde ıslık çalıyordur

ANNEMİZİN DURUMLARI ANNEMİZİN DAVRANIŞI

  1. a) Dinlenmiş ve el işini yapıyor. Çocuğun davranışı normal algılanır.
  2. b) Stresli, başı ağrıyor. Sinirlenir. Kızar ve bağırır.

Olay aynı olaydır. Fakat annemizin verdiği tepkiler farklıdır. Çocuk annesinin ne zaman iyi ne zaman kötü olduğunu anlamak ve ona göre davranmak zorundadır. Peki, ne zaman doğru anı yakalayabilir?

Diğer bir örnekse. Çocuk eliyle yemek yiyor ve bir kısmını da döküyor.

  1. a) Evde yabancı kimse olmadığı için "Çocuktur, bırak yapsın."Deniliyor ve normal karşılanıyor.
  2. b) Evde misafir olduğun da ise "Aaa! Ne ayıp hiç elle yemek yenilir mi? Bak yere de dökmüşsün. Pis çocuk oldun şimdi. Aslında hiç böyle yapmazdı. Bu gün buna ne oldu bilmem."denilir.

Yukarıda vermeye çalıştığımız örneklerin sayısını çoğaltabiliriz. Davranış aynıdır ama verilen tepki aynı mıdır? Çocuk olsanız siz ne düşünürdünüz?

Anne baba arasındaki tutarsız olan eğitim görüşleri de önemlidir. Annenin ak dediğine baba kara diyor mu? Anneden evet cevabı gelirken baba kesinlikle olmaz diyor mu? Çocuğun yaptığı bir davranış anne tarafından hoş görülü- yor, baba tarafından cezalandırılıyorsa, çocuk”Bu hareketi annemin yanında rahatlıkla yapabilirim. Ama babamın yanında yapmamalıyım." demektedir. Bu da çocuğu "Her türlü davranışı yapabilirsin yeter ki yerini ve zamanını bil." Anlayışına götürebilir.

Anne babanın çocuğun yanında ve onun hakkında birbirlerini eleştirmeleri, birinin olumlu yaklaşımına diğerinin olumsuz tutumu veya anne ya da babadan herhangi birisinin devamlı çocuğun tarafını tutuyor olması, çocuğu koruyup kollaması ve karşı tarafı düşman kuvvet ilan etmesi,çocuğa yargıç rolü oynatılması da çok sıklıkla rastladığımız eğitim yanlışları içerisinde yer almaktadır.

Unutulmamalıdır ki çocuklar en başta da söylediğimiz gibi çok iyi gözlemcidirler. En iyi gözlemledikleri kişilerse anne baba olarak bizleriz. Bu etkili gözlemleri sonucunda çocuk anneyi ve babayı nasıl kullanabileceği- ni, onlardan nasıl yararlanabileceğini çok çabuk öğrenir.

Anne baba mutlaka aynı eğitim görüşüne sahip olmalıdır. Baba çocuğa bir suç işlemesi sonucunda ceza verdiğinde anne hemen "Annelik şefkat duygularını kabartarak" çocuğu kucaklayıp sevmemelidir. Aldığı cezanın niteliği, hangi davranışın sonunda aldığı, çocuğa mutlaka açıklanmalıdır ki çocuk bir daha aynı davranışı tekrarlamasın.

Bir tutarsızlık ve dengesizlik örneği de anne babanın kendi şahıslarında yaşanabilir. Örneğin:

Anne :"Oğlum oyuncaklarını topla."

Çocuk: Uzun süren bir sessizlik ve anne cevap alamıyor.

Anne: Hadi benim tatlı oğlum şu oyuncaklarını toplayıver. Bak birazdan misafirler gelecek Evimiz dağınık olmasın, sonra "Bak ne pis evleri varmış" derler.

Çocuk: Toplamayacağım işte, daha ben oynayacağım.

Anne: Hadi kalk topla diyorum sana! Daha birçok işim var, senin oyuncaklarınla şimdi uğraşamam.

Çocuk: Top-la-ma-ya-ca-ğım

Anne çok sinirlenir. Bağırmaya başlar. Çocuk yine oyuncaklarını toplama-makta direnince anne kendini tutamaz ve çocuğunu döver.

Böyle bir durumda çocuğa sözünü dinletmek için çaba sarf eden annenin, bir isteğini yaptırmak için önce yumuşak tonda konuştuğu ve derdini anlatmaya çalıştığı, olumsuz yanıt alınca sesini yükselttiği, çocuğun isteğini yerine getirmemesi halinde onu cezalandırdığını, çocuk yüksek sesle ağlamaya başladığında ise çocuktan özür dilemeye başladığı görülmektedir. Annelik duy- guları ağır bastığı için çocuğun ağlamasına dayanamamakta ve hemen yaptıklarından pişman olmaktadır. Böyle bir ailede yetişen çocuk sık sık bu ikilemleri yaşar. Annesi onu seviyor mu? Dövüyor mu? Belli değildir.

Bazen anne babalar çocuğun verdiği tepkilere karşı nasıl davranması gerektiği konusunda kararsız kalabilmektedir. Bazen gülüp geçmekte bazen de "Acaba hatalı mıyız?"şeklinde düşünmektedirler.

Ailede dengesizlik ve tutarsızlık çocuklar arasında ki davranışlarda farklılıklar ortaya çıkarabilmektedir. Hiçbir anne ve baba çocuk ayırımı yaptığını kabul etmez."Beş parmaktan birini kes bakalım hangisi acımayacak."denilirken beş parmağın eşit yaratılmadığının ve hepsinin birbirinden farklı olduğunun acaba farkında değiller midir? Bütün çocukların eşit düzeyde sevildiklerini söylemelerine rağmen kimi anne babanın bazı çocuklarını daha çok sevdikleri gözlenmektedir. Böyle durumlarda anne babalar sevdikleri çocuklara daha fazla zaman ayırır ve onları kayırırlar. Evdeki diğer kardeşler bu durumu fark ettikleri andan itibaren hem anne babaya hem de kardeşlerine karşı kıskançlık ve kin duyguları beslemeye başlarlar. Anne babanın gözündeki bu kardeşi düşürmeye ve onu kötülemeye çalışırlar. Amaç anne ve babadan biraz daha fazla ilgi ve sevgi koparabilmektir.

 

Anne ve babaların çocuklar arasındaki tutarsız ve ayırımcı davranış- larından bir başkası ise kız erkek çocuk ayrımıdır. Erkek çocuklar kız çocuklara oranla daha ayrıcalıklıdırlar. Erkek çocuklar el üstünde tutulurken kız çocuklar daha geri planda yer almaktadır. Bazı aileler de ise durum tam tersine olabilmektedir.

Çocuğa verilen eğitim türünde de tutarsızlık görülmektedir. Anne babalar çocuklarına karşı bazen çok hoşgörülü, bazen katı, bazen demokratik bazen de vurdumduymaz davranabilmektedirler. Bu durumda çocuğun kafası oldukça karışmaktadır. Hatta eğitimdeki bu tutarsızlık anne baba arasında da görülmektedir. Bazen sadece anne tutarsız davranırken bazense baba tutarsız davranabilmektedir. Çocukta bu nedenle dengesiz hareketler sergile- mektedir. Çocuk müneccim değildir ki anne babasının ruh durumunu önceden tahmin edebilsin ve ona göre davranabilsin.

Büyük çocukların yetiştirilme tarzı ile küçük çocukların yetiştirilme tarzları arasında farklılıklar görülmektedir. İlk çocuğu yetiştirirken daha otoriter,kuralcı ve hatalı olurken,ortanca çocuklara ise biraz daha esnek davranılmakta ,küçük çocuklar da ise daha sevecen ve hoş görülü olunmaktadır. Anne babaların küçük çocukları daha fazla korudukları ve büyük çocuklara ise erken yaşta fazla sorumluluk yüklenildiği de diğer bir gerçektir.

"Çocuklara boyun eğmede" anne babanın yaptığı diğer bir eğitim hatasıdır.Anne baba çocuğun eve hakim ve hükmeden kişisi olduğunu kabul etmiştirler."Aman ağlamasın.Hasta olmasın.Zaten özürlü biz onu üzmeyelim .O tek çocuğumuz onun istediğini yapmayacağız da kimin istediğini yapacağız?..."Gibi düşüncelerden yola çıkan anne babalar bir müddet sonra çocuğu hiçbir şekilde frenleyemez hale gelirler.Çocuk ev içinde ve evin dışında da her zaman ve her yerde kendi dediğinin olmasını ister. Anne babaya dediklerini yaptırmaya çalışır.

 

DENGESİZ, KARARSIZ VE TUTARSIZ ANNE BABA TUTUMUNUN

ÇOCUĞUN KİŞİLİK GELİŞİMİ ÜZERİNDE KALICI ETKİLERİ

Çocuk hangi davranışın nerede ve ne zaman yapılmayacağını kestiremez. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemez. Ayrıca çocuk yaptığı davranışın doğru olup olmamasından daha çok "Ne zaman yaparsam cezadan kurtulabilirim." Düşüncesiyle ilgilenir."Her şey yap ama cezadan nasıl kurtulabileceğini bul." Tekniğini geliştirir.

Çocuk kendini kanıtlamak ve dikkatleri üzerine çekmek için sinirli, ürkek yumuşak huylu,ılımlı ,söz dinleyen bir çocuk olmak ya da kendi benliğini ve bağımsızlığını göstermek için kavgacı,asabi,çabuk kırılıp öfkelenen,tepkisel bir kişilik yapısı geliştirebilir.Her şeyden önemlisi dengeli ve sağlıklı bir kişilik yapısı geliştirmek için oldukça fazla çaba harcaması gerekecek- tir.Dengesiz,tutarsız ve kararsız anne baba tutumu çocuğun kişilik gelişimini baltalar.Çünkü çocuk her zaman "Neyi,nerede,ne zaman ve nasıl yapmalıyım.?"sorularıyla o kadar meşgul olur ki o yapmaya kalkana kadar başkaları çoktan eyleme geçmiş olur.Çocuk kendi kişilik gelişimi sağlamak için oldukça uzun zaman ve emek harcar ama asla istenilen sonuca ulaşamaz.

   Ana-Babaların Yanlış Tutumları ve Çocuklar Üzerindeki Etkileri

 

ABARTILMIŞ SEVGİ VE AŞIRI KORUYUCU ANNE BABA TUTUMUNUN

ÇOCUĞUN KİŞİLİK GELİŞİMİ ÜZERİNDE KALICI ETKİLERİ

Aşırı koruyucu ve abartılmış sevgi ile büyütülen çocuklar hayata ve sosyal yaşama gereğince hazırlanamazlar. Hayattan edinmeleri gereken deneyimleri edinmeden hayatla karşı karşıya kaldıklarında uyum sağlamakta güçlük çekmektedirler. Ailenin sıcak kucağından ayrılmak istemezler. Toplum içinde bu tür çocuklara "Anne kuzusu" veya "Süt çocuğu" gibi isimler takılmakta ve bu şekilde muamele görmektedirler. Beceriksiz, çekingen ve sakar görünür- ler. Atılım ve başarma gücünden, kendilerini kabul ettirme istek ve yeteneğinden yoksundurlar. İçlerindeki cevher kolay kolay su yüzüne çıkmaz. Çoğunlukla başarısız ve mutsuz olurlar. Toplumsal yaşam bir kavga ve bir güç yarışıdır. Çocuk bu yarışta baştan yenilgiyi kabul eder. Çocukta yarışma isteği dahi görülmez. Aileden uzak yaşamak çocuk için oldukça acıdır.

Ailenin aşırı hoşgörüsü ve çocuğa olan düşkünlüğü çocuğu bencil yapar. Çocuk dünyanın merkezi olarak kendisini görür. Daima dikkat çekmeye ve etrafındaki kişileri kendi emri altında tutup, hizmet ettirmeye çalışır. Çok zayıf bir sosyal uyumu vardır. Arkadaş çevrelerinde lider olmadığı zamanlar dışlanır- lar. Çocuk kendini topluma kabul ettirmek için zaman zaman isyankâr davranışlar sergileyebilirler.

Çocuk ailesine olan bağımlılığını dış çevreye de genelleyebilir. Onu himayesi altına alabilecek herkese karşı bağımlı olmaya başlar. Yaşamı boyunca bu böyle devam eder. Ailesinden gördüğü sevgi ve himayeyi de eşinden bekler. Hiç büyümeyen" Yetişkin-çocuk" olarak kalırlar.

Anne baba olarak çocuğa doğal yaşam fırsatını vermeliyiz. Psiko-sosyal gelişimi için yardımcı olmalıyız. Gelecekte girişimci, sosyal ve olgun bir kişi olması için imkânları sağlamalıyız.

Çocuklar hayatları boyunca kendi ayakları üzerinde kendileri durabilmelidirler. Anne baba olarak bizim görevimiz çocuklarımıza iyi örnek olarak rehberlik etmek ve kendi başlarına sağlıklı, mutlu bir hayat sürmeleri için gerekli imkânları sağlamak ve eğitimi verebilmektir.

 

GEVŞEK ANA BABA TUTUMU

Gevşek ana baba tutumunda ana babanın çocuğa egemen olma ve onun üzerinde baskı kurma eğilimi yerine, çocuğun başına buyruk yetişmesi dilediğince davranması ve çocuğun üzerinde aile denetiminin olmaması vardır.

Çocuğun aşırı hareket ve davranış serbestliği vardır. Kendine ve çevresine zarar verebilecek davranışlar da bile etkili denetimden uzaktır. Müdahale kabul edilmez. "Bırak karışma! Neyin doğru neyin yanlış olduğunu kendisi bulsun. Yaşayarak öğrensin."Mantığı ailelerde söz konusudur. Çocuğa neyi yapması veya neyi yapmaması konusunda bilgi verilmez. Örneğin çocuk yanan sobaya doğru gitmektedir."Eli birazcık yansın sonra bir daha değil sobaya, sobanın etrafına dahi yanaşmaz."denilir. Çocuk sobanın sıcak bir madde olduğu ve fazla yaklaşınca insanın canını yaktığını acı bir tecrübe ile öğrenmiş olur.

Çocuğa hiçbir zaman kesin kurallar belirtilmez. Aile çocuğun davranışları canlarını çok sıktığı zamanlar da (ara sıra da olsa) sert çıkışlarda bulunurlar. Ceza verirler, çocuğu kısıtlandırırlar ve gözdağı verirler. Fakat bunların hiçbirin de caydırıcılık söz konusu değildir. Çocuğa ceza verilir ama nedeni açıklanmaz. Suçunu kendisi bilsin denilir.

Aile içinde çocuğa sayısız haklar tanınmıştır. Ancak çocuğun nerede duracağı kesinlikle belirlenmemiştir  .Kuralları uygulama ve denetleme düzensizdir.Ana baba çocuğun yanlış davranışlarını görmekte ama "İyi bir eğitim baskıcı değil,özgür olmalıdır."Düşüncesi ağırlıkta olduğu için çocuğa sınırsız özgürlük tanımaktadırlar."Benim çocuğum ideal davranışlara sahip olmalı."Demekte ve çocuğa küçük de olsa baskı yapmamaktadırlar.Anne baba çocuğun davranışlarına karışmamakta yalnız büyük bir problem olduğunda varlıklarını hissettirmektedirler.

Çocuk merkezli bu tür ailelerden gelen, her isteklerini yaptırmayı alışkanlık haline getiren, kural tanımayan bu tür çocuklar okullarda ki kurallarla karşı karşıya kalınca hayal kırıklığına uğramaktadırlar. Okula ve arkadaş çevresine uyum sağlamakta zorluk çekmektedirler.

Gevşek ana baba tutumunda yetişen çocuklar bir müddet sonra anne babalarını denetim altına alırlar. Şımarık olurlar.Çocuklukların da her ortamda istediklerini elde ettikleri için doyumsuzdurlar.

Gevşek anne baba tutumu ev içinde geçerli olduğu gibi ev dışında da geçerlidir.Tabii en büyük problem misafirliğe gidildiğinde veya başka çocuklarla karşı karşıya kalındığında su yüzüne çıkar.Örneğin ailece bir misafirliğe gidildiğinde ,çocuk merakı icabı "Vitrini karıştırmak,evin altını üstüne getirmek "isteyecektir.Anne oturduğu yerde gayet rahat el işini yapıyorken "Amaaaan! Ne olaçak canım. Çocuktur merak eder. Karıştıracak ki öğrenebilsin. Şimdi ağlamaya başlarsa hiç susmaz. Onu mu dinleyeceğiz?" Der ve genelde de oturduğu yerden kalkmaz. Allah ev sahibine sabır versin demekten başka denilecek çok fazla bir şey kalmamaktadır. Bu tür anne babalara toplumumuzda "Dünya yansa hasırı yanmaz."denilir.

Unutulmamalıdır! Her çocuk önceleri küçüktür. Ama yıllar geçtikçe büyümektedir. Anne babanın verdiği eğitim doğrultusunda toplum içinde iyi veya kötü bir yere sahip olacaktır.Onları eğitip şekillendirirken dikkatli olalım.Sonra eserimiz bizi mahcup etmesin.

 

GEVŞEK ANNE BABA TUTUMUNUN ÇOCUĞUN KİŞİLİK GELİŞİMİ ÜZERİNDE KALICI ETKİLERİ

Gevşek aile yapısında büyüyen çocuk ailede tek inisiyatif sahibi olan kişidir.Aile bireyleri çocuğun isteklerine kayıtsız şartsız uydukları için çocuk genelleme yapar."Annem,babam ,halam,dedem.... Komşular her dediğimi yapıyor. Demek herkese her istediğimi yaptırabilirim."Düşüncesi çocukta hakim olur. Fakat dış çevreye çıktığında işler hiç de evdekine benzemediğini görünce çocuk hayal kırıklığına uğrar.Yolunda gitmeyen bir şeyler var.Benim dediğim olana kadar ağlamalıyım."der ve basar yaygarayı.

Anne baba çocuğun haklarına, rollerine, özgürlüğüne, sorumluluklarına fırsat vermeli ve mutlaka sınır koymalıdır.Gevşek aile tutumunda sınır yoktur.

Bu tür ailelerde yetişen çocukların genel özellikleri bencil, sorumsuz, çabuk kızan, darılan, kırılgan, her dediğinin anında olmasını isteyen, sabırsız, şımarık, zor sosyalleşen, antisosyal davranış özellikleri gösterebilirler. Ayrıca kendilerine olduklarından daha fazla değer verirler. Gururlu, kibirli, kendini beğenen bir kişilik özelliği de sergileyebilirler. Başkaları üzerinde etkili ve kuvvetli olduklarından emindirler."Ben benden boyca ve yaşça büyük insanları dize getirebiliyorum, diğerlerine hükmetmekte çok zor olmamalıdır. " demektedirler. Bu tür çocuklar sosyal ortama girdiğinde ve her dediğinin olmadığını görünce hayal kırıklığına uğrar ve kendi iç kabuğuna çekilirler.

Bazen de yaratıcı ve bağımsız olabilirler. Bu özelliklerini iyi yönlerde kullanabilirler.

Çocuk anneye babaya karşı tehditkârdır."Dediğimi yapmazsanız hasta olurum. Yemek yemem. Kendimi arabaların önüne atarım. Evden kaçarım. Kapının camını kırarım..."gibi tehditlerde bulunur. Dediği olmayınca da çoğunluk la tehditlerini uygulamaya koyar. Ailenin ilgisini çekmek için bazen çok çılgın davranışlarda da bulunabilir. Ben merkezli bir kişilik geliştirir.

 

AMAÇSIZ HOŞGÖRÜLÜ ANNE BABA TUTUMU

Anne babanın çocuklarına karşı hoşgörü sahibi olmaları çocukların bazı kısıtlamalar dışında, arzularını, diledikleri biçimde gerçekleştirebilmelerine izin vermeleri anlamına gelmektedir. Düzeyli hoşgörü sahibi olan anne babaların çocukları evlerine yönelik olumlu bireyler olurlar. Hoşgörü normal düzeyde ise, çocuk kendine güvenen, yaratıcı ve toplumsal birey olarak karşımıza çıkar.

Amaçsız hoşgörüde ise, yukarıda anlatmaya çalıştıklarımdan biraz farklıdır. Anne baba ev içinde ve dışında çocuğun kendilerini rahatsız etmemesi şartıyla, çocuğun tüm davranışlarında serbestlik vardır. Çocuk bir müddet sonra anlar ki "Anne babayı rahatsız etmezsem, her şeyi yapabilirim."Demeye başlar.

Böyle anne babalar hoşgörülü tutumlarından kolay kolay ayrılmak istemezler. Çünkü çocuğa dilediğini vermenin ona karşı koymaktan daha kolay olduğu düşüncesini kendilerine yerleştirmiştirler. Çocuğu en kolay metotla büyütmektedirler. Çocuğun istekleri "Bırak ver de ağlamasın, çocuk üzülmesin." veya "Çocuktur yapar, siz hiç çocuk olmadınız mı?"denilerek yerine getirilmeye çalışılır. Kendi yaşamadıkları çocukluklarının; çocukları tarafından yaşanmasını isterler.

Böyle bir tutum çoğunlukla çocuğu cezalandırmaktan korkmanın ve çocuğa bebek muamelesi yapmanın bir dönüşümü olarak ortaya çıkmaktadır.

 

AMAÇSIZ HOŞGÖRÜR ANNE BABA TUTUMUNUN ÇOCUĞUN KİŞİLİK GELİŞİMİ ÜZERİNDE KALICI ETKİLERİ

Seviyeli hoşgörülü bir ailede yetişen çocuğun kişiliği olumlu olarak etkilenir. Baskıdan uzak olması nedeniyle daha yaratıcı ve kendinden emindir.

Amaçsız hoşgörülü aile ortamında yetişen çocuk boşlukta gibidir. Başka çocukların ve toplumun içine girdiği zaman çekingenlik, ürkeklik, göstermek- te ,grup içinde etkin rol alamamakta ,grubun önemsiz işlerini yapmaya eğilim göstermekte,dolayısı ile güvensizlik içinde ve endişeli olmaktadır.Çünkü evin dışındaki kurallar ev kuralları ile çok farklıdır.Evde tek kural vardır."Anne babayı kızdırma!"

Topluma dahil olabilmek için kavgacılığı, hırçınlığı, agresifliği, kırıcılığı geliştirebilir. İletişimi bu olumsuz özelliklerle kurmak isteyebilir. Grubun lideri olup yönlendirmek isteyebilir. Grubun onayını kazanmak için yasa dışı işler yapabilir. Böylece ana babalarından yeterli ilgiyi görmeyen ama serbestliği olan çocuklar ya edil gen ya da etken olarak arkadaşlarından onay ve ilgi almaya çalışırlar.

 

MÜKEMMELİYETÇİ ANNE BABA TUTUMU

Mükemmeliyetçi anne baba her şeyin en iyisini çocuğundan bekler. Kendi gerçekleştiremediği yaşantıları çocuklarının gerçekleştirmesini ister. Mükemmeliyetçi anne babanın çocuğu sınıfın birincisi ve hatta okulun birincisi olmalıdır. Ayrıca çok iyi resim yapmalı, şarkı söylemeli, iyi konuşmalı, lider olmalı, iyi yüzmeli, koşmalı herkesin parmakla göstereceği örnek davranışlar sergileyen çocuk olmalıdır. Hayır! Böyle ailelerde çocuk asla çocuk olmaz. Çocukluğunu yaşayamaz.

 

Bu tutumda olan anne babalar çocuğu olduğu gibi kabul etmez. Onun her zaman (Number one) (bir numara) olmasını isterler. Bilgi yönünden iyi yetişmiş olmasını istediği gibi bedensel, zihinsel yönden gelişmesi için özel eğitime tabii tutarlar. Çocuğun eksik olduğu kısımlar var ise özel derslerle bu yönü telafi etmeye çalışırlar. Çocuğun kaldırabileceğinden çok daha fazlası ona yüklenir. Çocuğun yanlış yapmaya kesinlikle hakkı yoktur. Mükemmeliyetçi ailelerde anne babaların kuralları ve kalıpları vardır. Çocuklarda bu kurallara uymak zorundadır.

Mükemmeliyetçi anne babalar çocuklarından aşırı din, ahlak ve toplum kurallarına uyum beklerler. Kendi çocuklarına bütün çocukça davranışlar yasaklanır. Çocuğun arkadaşlarının seçimi de aileye aittir.

Örneğin:

Çocuk sonradan bir problem çıkmasına engel olmak için annesine gelerek "Anne karşı mahalleden Ahmet/Sema var, babası işçi, onunla arkadaş olabilir miyim?" diye sorar. Anne hemen "O çocuğun ailesi iyi değil, Kendiside oldukça görgüsüz ve pis, Ahmet/Sema sana uygun bir arkadaş değil (Kişilik, görünüm, maddiyat, eğitim, aile yapısı... Ve diğer nedenler)nedeniyle o çocukla arkadaş olman uygun değil bir daha seni onun yanında dahi görmek istemiyorum." Der. Çocuk son bir gayretle itiraz etmeye çalışır ama nafile. Anne babalar çocuklarının kendi çocuklarına benzeyen çocuklarla arkadaşlık kurmasını isterler. Diğerleri için çocuğa kesinlikle izin vermezler.

Çocuk anne babanın kurallarına ters olan hareketlerde bulunduğunda çocuğa verilen cezalar da katı ve sert olmaktadır.Önce duygusal sömürü demagoji "Saçımı senin için süpürge ettim, hayırsız evlat,ölürsem hakkımı helal etmeyeceğim....gibi" eğer bunlar işe yaramazsa fiziksel şiddet yani dayak uygulanmaktadır.Ve tüm bunlar "Çocuğumun iyiliği için" mantığından yola çıkılarak yapılmaktadır.

Mükemmeliyetçi anne babalar çocuklarından aşırı titizlik ve temizlik beklerler. Çocuğun azıcık üstünü kirletmesi dahi büyük bir olay haline getirilir. Dört dörtlük insan projesi çocuğa çizilerek "İşte sen böyle olmalısın. " denilir. Anne babanın çocuktan beklentileri çocuğun kapasitesinin çok üstündedir. Çocuk devamlı onların istedikleri kalıba uymak zorundadır.

Evde daha çok askeri eğitim sistemi hakimdir. Sabah kalkış saat 8.00,kahvaltı 8.30...çocuğun akşam yatış saati 21.30 şeklindedir. Evde her şey bir kurala bağlanmıştır.

Mükemmeliyetçi anne babalara sesleniyorum. Çocuklarınıza çocukluklarını yaşama fırsatı verin. Geçen günler özellikle çocukluk günleri bir daha asla geri gelmez. Bırakın çocuklarınızın da neşeyle anlatabilecekleri çocukluk yaşantıları olsun. Hiç kimse mükemmel olamaz. Hepimizin eksik yönleri mutlaka vardır. Kendimizin bir devamı değildir çocuklarımız. Kendi yaşamadığımız yaşantıları onlardan beklemeyelim. Çünkü bizim hayatımız bize çocuğumuzun hayatı ise ona aittir. Amacınız motomot bir robot yetiştirmekse tercih sizin.

 

 

MÜKEMMELİYETÇİ ANNE BABA TUTUMUNUN ÇOCUĞUN KİŞİLİK GELİŞİMİ ÜZERİNDE KALICI ETKİLERİ

Mükemmeliyetçi anne baba tutumuyla yetişen çocuklar ağır nörotik gelişim gösterirler. Kişilik ve karakter yapıları genelde çok katıdır. Esneklik görülmez. Onlar için bir şey ya siyahtır ya da beyaz. Hayatlarında gri ve diğer renkler yer almaz. Bir şey veya kimse ya iyidir ya da kötü.

Çocuk daima bir çatışma içindedir. Kendi doğal içgüdüleri ve ağır kurallar arasında sıkışıp kalmıştır. Sürekli sevgi ve nefret karışımı duyguları aynı anda yaşar.

Çocuk her işte en iyisi ve en üstünü olmak ister. Fakat her işte istediği seviyeyi yakalamayınca hayal kırıklığına uğrar. Aşağılık duygusu çocukta gelişir."Bu durumu anne babama nasıl açıklarım?"düşüncesi çocuğu hiç yalnız bırakmaz.

Anne baba doyumsuz olduğu ve hep daha hep daha dediği için çocukta da doyumsuzluk yerleşir. Çocuk nerede durması gerektiğini bilemez. Son noktayı onun yerine başkaları koyar.

 

KABUL EDİCİ, GÜVEN VERİCİ HOŞGÖRÜLÜ VE DEMOKRATİK

ANNE BABA TUTUMU

Anne babanın çocuğu kabulü, sevgi ve sevecenlikle ele alması, çocukla ilgilenmesi şeklinde davranışa yansımaktadır. Kabul eden anne baba, çocuğun ilgilerini göz önünde tutarak, onun yeteneklerini geliştirecek ortamı çocuk için hazırlar. Kabul gören çocuk, genellikle sosyalleşmiş, işbirliğine hazır, arkadaş canlısı, duygusal ve sosyal açıdan dengeli ve mutlu bir bireydir.

 

Anne baba birbirlerine ve çocuklarına karşı olan duygularında net ve açıktır.Aile içinde güven ve şeffaflık vardır.Aile huzurludur.Problemlerle nasıl baş edebileceklerini birlikte araştırırlar.Bu ortamda yetişen çocuğa kişilik özelliği olarak aynen yansır.

Ana babaların çocuklarına karşı hoşgörülü sahibi olmaları, çocuklarını desteklemeleri, bazı kısıtlamaların dışında çocuğun istek ve arzularını yerine getirmeleri anlamına gelmektedir.

Her çocuk kabul edilmek ve yaptığı davranışın sonucunda onaylanmak ister. Büyük veya küçük olsun yaptığı davranışın sonucunu görmek ister."Aferin, bak ne güzel de yapmışsın, bu konuda oldukça başarılısın."Deyip çocuğun başını okşamak ona dünyaları vermekle eşdeğerdir. Çocuk başardığını ve onaylandığını gördükçe daha fazla başarmak ve daha fazla onay ve övgü almak isteyecektir.

 

Eğer aile ortamı çocuğa kendi benliğini, kimliğini, duygu ve düşüncelerini anlatma özgürlüğü veriyorsa çocuk sağlıklı bir biçimde olgunlaşma yolunda gelişir. Ana babanın denetimli serbest bırakması çocuğun kendisini geliştirici imkânları önüne sunması demektir. Çocuk daha yaratıcı ve daha toplumsal bir birey olarak yetişecektir. Bu tutum içersindeki ana babalar olgun insanlardır. Aileyi ilgilendiren kararlar alınırken çocuğunda fikri alınır."Daha o çocuk. Bu işten o ne anlar."Mantığı bu aileler de görülmez. Bu tür ailelerde çocukta bizimle yaşıyor. Ve alacağımız kararlarda onun da söz hakkı olmalıdır. Düşüncesi hakimdir. Aile fertlerinin hepsinin eşit söz ve oy hakkı vardır. Çocuğun bir birey olarak ailesini sevip sayan ama bağımsız bir fert olması gerektiği inancı mevcuttur. Çocuğa sevgi ve saygı gösterilir. Çocuğun kendi düşünce ve fikirlerini (ne kadar mantıksız olursa da olsun) açıklama fırsatı verilir. Çocuk susmaya değil konuşmaya teşvik edilir.

 

Aile her şeyden önce çok iyi rehberdir. Çocuğa yol gösterilir ama alacağı kararlar konusunda serbest bırakılır çocuğa birçok alternatif sunulur. Seçim sadece çocuğa aittir. Seçimin sonucuna katlanması da çocuğundur. Böylelikle çocuğa nasıl karar vereceği aldığı kararların sonucuna da nasıl katlanacağı öğretilir."Karar senin kararın. Sonuçta aldığın karar kadar senin çünkü yaşadığın hayat sadece ve sadece sana aittir."Düşüncesi ailede hakimdir. Çocuğun ailede kendine özgü bir yeri vardır. Ailenin diğer üyelerinin istek ve ihtiyaçları, denge içinde karşılanır.

 

Böyle bir ailede evde ve toplum da kabul edilen ve edilmeyen davranışların sınırları bellidir. Çocuk neyi nerede yapacağını veya yapmayacağını bilir. Ev ve toplum kuralları, çocuğa anlatır. Ve bizzat uygulaması yapılır. Her şeyden önce anne ve baba iyi bir modeldir. Çocuklarında görmek istemedikleri davranışları kendileri de yapmazlar. Çocuk sınırlar için de özgürdür. Sözleri dinlenir yetişkinler tarafından kendisine değer verildiği ve önemsendiği çocuk hisseder. Kendine ait bir saygı ve özgüven geliştirir.

Özellikle çocuğa şiddet ve duygusal yaptırım gücü yerine ona anlatarak ve onu ikna ederek denetlemeyi seçen anne babanın çocukları: anne babaların duygu, düşünce değer ve beklentileri hakkında sebepleri ve sonuçları konusunda bilgi sahibidirler. Çocuklar buna göre hareket ederler. Evde hangi davranışın sonucunun ne olacağı önceden belirlenmiştir.

Demokratik ailede yetişen birey, hem davranış seçiminde kendini özgür görebilir, hem de seçimleri hakkında kısıtlanacağından çekinmeden anne ve babasına danışabilecek onlarla fikir alış verişinde bulunabilecek durumdadır. Aile fertleri arasında açık ve net bir iletişim söz konusudur. Duygu ve düşünceler açık kalplilikle ifade edilmektedir. Problemlerde yine aynı şekilde konuşarak ve ikna edilerek çözüme ulaştırılmaya çalışılır. Çözüm ararken de demokratik yollara başvurulur.

KABUL EDİCİ, GÜVEN VERİCİ VE DEMOKRATİK ANNE BABA TUTUMUNUN ÇOCUĞUN KİŞİLİK GELİŞİMİ ÜZERİNDE KALICI ETKİLERİ

Demokratik ve güven  verici bir ortam da yetişen çocuk, kendine ve çevresine saygılı, sınırları bilen, yaratıcı, aktif, etkin, girişken, yaratıcı ilişkiler kurabilen, kendine karşı fikirlere saygı duyan, kendi inandıklarını sonuna kadar savunabilen, atılgan, fikirlerini serbestçe söyleyebilen ve kendine ait fikirleri doğrultusunda hareket eden, kişilik ve davranışları açısından dengeli sorumluluk duyguları gelişmiş, kurallara ve otoriteye karşı körü körüne bağlı olmayan, hoşgörülü, açık fikirli, anlaşılır, toplumsal ve uyumlu bir birey olarak yetişir. Böyle özelliklere sahip olan çocuğu kim istemez ki?

Şimdiye kadar anlatmaya çalıştığım anne baba tutumları içinde en sağlıklı ve başarılı olanı" güven verici" "kabul edici" "destekleyici" "hoşgörülü" ve "demokratik" anne baba tutumudur. Ancak bu esnek yaklaşım için de bedensel, zihinsel ve ruhsal açıdan sağlıklı bireyler yetişebilir.

 

ÇOCUĞUNUZU NASIL YETİŞTİRMEK İSTİYORSUNUZ?

Çocuğunuza şimdi uygulamış olduğunuz eğitim tarzının olumlu ve olumsuz yönleri nelerdir?

Yetiştirdiğiniz bir insan. Dönüşü olmayan hatalar yapmamak için, neler yapmalıyız? Henüz her şey bitmiş değil.

Çocuğunuza iyi bir eğitim verebilmek ve her açıdan sağlıklı bireyler yetiştirebilmek, hepimizin amacı. Bu amaç doğrultusunda neler yapabiliriz?

   Ana-Babaların Yanlış Tutumları ve Çocuklar Üzerindeki Etkileri 

ANNE BABALARA ÇOCUK EĞİTİMİ KONUSUNDA GENEL TAVSİYELER

Çocuğunuz, evet! Sizin ve eşinizin çocuğu öncelikle onu benimseyin ve her haliyle onu kabul edin. Onu sevin sevmeye ve sevilmeye hepimizin ihtiyacı var. Şimdiden karşılığını yıllar sonra alacağınız bir yatırım yapın ve çocuğunuzla ilgilenin.

0–6 yaş arası çok önemli. Bu yaşlar arasında çocuğunuzla kurduğunuz ilişki ömür boyu kuracağınız ilişkinin temelini oluşturacaktır. Temeli iyi atın ki binanız sağlam olsun.

Çocuğunuza iyi bir örnek ve iyi bir model olun. Ona ne verirseniz, size de aynısını geri verecektir. Doğru, dürüst  olmasını istiyorsanız. Siz de yalan söylemeyin.

İçinizdeki çocuğa seslenin, onu oradaki uykusundan uyandırın. Kendi çocukluk yıllarınıza dönün. Neler hissettiğinizi neler yaşadığınızı düşünün. Çocuğunuzu anlamak şimdi daha da kolaylaşacaktır. Çocuğunuz kendisini sizin yerinize koyamaz çünkü o sizin yaşadıklarınızı henüz yaşamadı. Ama siz kendinizi onun yerine koyabilirsiniz. Çocuğunuzla empati kurun. Çocuğunuza mutlaka "Seni anlıyorum."Mesajını gönderin.

Kaç tane çocuğunuz olursa olsun, ikiz de olsalar hepsi ayrı yaratılmıştırlar. Çocuklarınız eşsizdir. Bir eşleri ya da benzerleri bulunmaz. O yüzden tüm çocuklarınızı aynı kalıba sokmayın her birinin ayrı ayrı yetenekleri ve özellikleri mevcuttur.

Çocuklarınıza birer birey olarak saygı gösterin. Çocuğunuza yapabile- ceğiniz en önemli yardım; geri planda kalarak kendi benliğinin gelişmesinde, kendine ait bir kişilik geliştirmesinde yardımcı olabilmektir.

Çocuğun güçlü bir kişilik yapısına sahip olabilmesi için de tutarlı bir aile ortamında yetişmesi gerekmektedir. Yetişkinlerin yönettiği uyumlu, tutarlı, dengeli, sevgi ve saygı ilişkisine dayalı baskıcı olmayan bir aile ortamına her çocuğun ihtiyacı vardır.

Çocuğunuzun, çeşitli davranışlarını sınırlandırabilirsiniz. Ama asla çocuğunuzun duygularını ve hayallerini sınırlandıramazsınız. Onun duygularını önlemeye çalışmayın aksine onun duygularını düşüncelerini dile getirmesini sağlayın. Onunla her fırsatta konuşun.

Çocuklarınızın davranışlarını kontrol altında tutabilmek için, akla ve mantığa uygun sınırları ve kuralları eşinizle (ailenizle) birlikte koyun. Koyduğunuz kurallar uygulanabilir olmalıdır. Kuralları hemen uygulamaya geçin. Unutmayın tüm çocuklar için reçete gibi kurallar yoktur. Çocuğunuzun yapısına ve yaşadığınız ortama uygun kuralları kendi deneyimlerinizle en uygununu sizler bulmalısınız.

Çocuğunuzun kendi kendine yetebilen, olumlu bir  kişilik sahibi olmasını istiyorsanız. Olumlu yapmış olduğu davranışları onaylayıp destekleyin. Onu teşvik edin, olumsuz davranışlardan vazgeçirmek için bu davranışların fazla üzerinde durmayın. Olumlu davranışları pekiştirin çocuklar, ısrarla üzerinde durulan davranışları tekrarlama eğilimindedirler. Birtakım davranışları, yasaklamak yerine diğer davranışları desteklemeyi t ercih edin.

"Okula gidince öğretmen onu hizaya sokar. Öğretmen onun hakkından gelir." Demeyin. Çünkü eğitim okuldan önce evde başlar. Okulda geçirilen zaman süresi çok sınırlıdır. Ayrıca öğretmenin uğraşması gereken tek öğrenci sizin çocuğunuz değildir. Hayat okulunun ilk sınıfı aile eğitimiyle başlar. Okulda verilen eğitimle, ailede verilen eğitim birbiriyle tutarlı olmalıdır. Çelişkiler olursa çocuk seçim yapmak zorunda kalır. Okul mu? Ev mi? Şeklinde çocuk bocalar. Bu çelişkiyi çocuğa yaşatmamak için okul ve aile paralel bir eğitim vermelidir.

Çocuğunuzu  ne kadar fazla uyaranlarla,   karşı karşıya bırakırsanız.  Çocuğunuzun zihinsel, bedensel, sosyal gelişimi o kadar çabuk ve iyi olur. Çocuğunuzun zekâsını geliştirmek için, zekâ geliştirici oyunlar oynayın. Konuşmasını geliştirmek içinse onunla bol bol ve her konuda daha doğmazdan önce konuşmaya başlayın.

Çocuğunuza zaman ayırın. Ayırdığınız zamanın, çokluğu ya da azlığı çok önemli değil önemli olan o zamanın niteliğidir.

Özellikle çalışan anneler çocuklarına zaman ayıramadıklarında şikâyetçidirler. Bire bir zaman ayırmak yerine mutfakta yemek yaparken onunla konuşmak "Bugün okulda ne yaptınız. Sınavın nasıl geçti." Gibi. Alışverişe birlikte çıkabilmek, akşam yürüyüşleri  yapabilmek. Sınırlı zamanı etkin ve en iyi şekilde kullanabilmek önemlidir.

Çocuğumuzun da bizim de eksik olan yönlerimiz mutlaka vardır. Kendi kendinizle barışık olun. iyi ve kötü yanlarınızla çocuğunuzu ve kendinizi kabul edin. Unutmayın, hatasız kul olmaz.

Çocuğumuza, çocukluğunu yaşama fırsatı verelim. Yaşamadığı çocukluk günlerinin hesabını bir gün gelip bize sormaya mutlaka kalkacaktır.

Çocuk yetiştirmek dünyanın en zor sanatıdır. Zaman zaman kızabiliriz. Sinirleniriz. Hatta onları cezalandırırız. Siz de insansınız yaşadığınız ve hissettiğiniz duygulardan dolayı kendinizi suçlamayın."Kendimi çocuklarım için feda ediyorum."Duygusuna kapılan ve böyle yaşayan kişiler çok da iyi yapıyor sayılmazlar. Sizin hayatınız size, onların hayatı da onları aittir. Ortak bir yol bulup kendinize zaman ayırabilmeli ve size ait hayatın tadını çıkarabilmelisiniz.

Ana baba olmak serüveninde en iyi rehberiniz, kendi çocukluk yıllarınız ve duygularınızdır. Kendi çocukluğunuzu düşünün, çocukluğunuza dönün. Ve çocuklarınıza ona göre davranın. Katlanacağı öğretilir. Böyle bir ailede evde ve toplumda kabul edilen ve edilmeyen davranışların sınırları bellidir. Çocuk neyi nerede yapacağını veya yapmayacağını bilir. Ev ve toplum kuralları, çocuğa anlatılır. Anne ve baba iyi bir modeldir. Çocuklarında görmek istemedikleri davranışları kendileri de yapmazlar. Çocuk sınırlar için de özgürdür. Sözü dinlenir, yetişkinler tarafından kendisine değer verildiği ve önemsendiğini çocuk hisseder. Kendine ait bir saygı ve özgüven geliştirir.

SEVGİLİ ANNE VE BABALAR

Çocuklarınızı saygılı yapmak için

Ona karşı daima güler yüzlü olun. Küçük kabahatlerini cezalandırmayın. Onun hislerine değer verin ve bunu gösterin.

Çocuklarınızın güveninin kazanmak için:

Onları babaları ile korkutmayın, babasından ve annesinden her olumlu hareketinde destek göreceğini anlatın. Onların sevinçlerini paylaşın, acılarına ortak olun, size bir şey sorduklarında ilgiyle cevap verin. Çocukların size güvenmesini sağlamak için onlara boş vaatlerde bulunmayın, vaadinizi yerine getirin, eşler olarak birbirinize saygı gösteriniz çocuklarınızın önünde birbirinize karşı kırıcı davranmayın.

         Çocuklarınızın size saygı göstermesi ve iltifat etmesi için;

         Çocukların kusurlarını suçlarını alay ve hakaretle karşılamayın, her şeylerini tenkit etmeyin zira tenkit edilen çocuk çekingen olur.(Olumlu tenkitler hariç)

         Çocuklarınızın sözünüzü dinlemeleri için;

         .Onlardan yerine getirebilecekleri şeyleri isteyin. Kuru tehdit savurmayın. Çocukların kardeşlerini sevmeleri için birini cezalandırırken, öbürünü mükâfatlandırmayın bu düşmanlığa yol açar. Birini severken ve takdir ederken aynı şeyleri diğerine de yapın. Birbirlerine hakaret ettikleri zaman hemen araya girin. Ceza verirken suçun kimde olduğuna bakın.

         Çocuklara insanları sevdirmek için;

         Onlara daima iyi insanlardan bahsedin. Dünyadaki yardımlaşmadan ve iyiliklerden söz edin.

 

         Çocukları kıskanç yapmamak için;

         Çocuğun yanında durumu iyi olanları çekiştirmeyin. Varlıklı, işi yerinde, mutlu insanların başkalarını düşünmeyen insanlar olduğunu söylemeyin.

         Çocukların hayal ve kâbus görmemeleri için;

         Onlara sihirden, büyüden, peri masallarından, Kaf dağının ardındaki devden, kötü kalpli cadıdan vs bahsetmeyin.

         Çocukların inatçı olmamaları için;

         Onların her istediğini yerine getirmeyin, çünkü böyle bir durumda istediği şeyi alamayan çocuk inatlaşabilir. Yalnızca onların haklı isteklerini yerine getirin. Eğer çocuk illa da istiyorum diye tepinmeye başlar ve sizde bundan sonra istediğini yerine getirirseniz çocuk haklı haksız her istediğini elde etmek için tepinir.

         Çocuğunuzun yalancı olmamamsı için:

         Yalan söylemeyin. Ona sürekli yalanın kötülüğünden bahsedin, daha küçüktür diye yalanlarını hoş görmeyin. Eğer çocuk suçunu itiraf ediyorsa onu cezalandırmayın. Çünkü bazı durumlarda çocuk sırf yalandan kurtulmak için yalan söyler.

         Çocuklarınızı amaçlı, enerjik ve hayata sıcak bakan bir fert yapmak için;

         Onlara ders yönünden fazla baskı yapmayın, bunun yerine dersin öneminden bahsedin. Onu hoşlandığı ve yeteneği olduğu mesleğe yönlendirin. Çocuğu sosyal faaliyetlere katın(Spor faaliyetler, Halk oyunları, satranç, resim vb.)

         Çocuklarınızı düzene ve temizliğe alıştırmak için;

         Yataklarını, oyuncaklarını, kitaplarını ve düzelttiklerinde tebrik edin ve onlara ödül verin. Ama her zaman ödül vermeyin. Zira ödül araç olmaktan çıkıp amaç olabilir. Çocuklara dürüstlük aşılayın, mutluluğun sadece parada ve zenginlikte olmadığını canlı bir örnekle anlatın.

         Çocukların cimri olmamaları için;

         Paraya çok değer vermeyin. Fakirleri ve yardıma muhtaç olanları koruyun, kollayın. Çocuğunuzun yanında yardıma ihtiyacı olanlara yardım edin. Bu onlarda merhamet duygusunun gelişmesine yol açacaktır.

         Çocukların sağlıklı olarak yaşamlarını sürdürmeleri için;

         Çocuklarınızın üstüne çok titremeyin. Temiz havadan, kırdan, güneşten istifade ettirin. Vücudunu ilaca alıştırmayın. Yemeğini düzenli yemesi için (Mümkün olduğunca) yemek saatleri dışında yemek yemesine müsaade etmeyin.

 

         EĞER

         Bir çocuk, düşman bir çevrede yaşarsa, kavga etmeyi öğrenir.

         Bir çocuk korku içinde yaşarsa, korkmayı öğrenir.

         Bir çocuk kıskançlık içinde yaşarsa, nefret etmeyi öğrenir.

         Bir çocuk ona cesaret veren bir çevrede yaşarsa, kendine güvenmeyi öğrenir.

         Bir çocuk onu öven bir çevrede yaşarsa, o da takdir etmeyi öğrenir.

         Bir çocuk sevgi içinde yaşarsa, sevmeyi öğrenir.

         Bir çocuk kendine değer veren bir çevrede yaşarsa, bir gayesi olduğunu öğrenir.

         Bir çocuk dürüst muamele görürse, adaletin ne olduğunu öğrenir.

         Bir çocuk doğruluk içinde yaşarsa, hakikatin ne olduğunu öğrenir.

         Bir çocuk daima dostluk, güler yüz anlayış gösteren bir çevrede yaşarsa, dünyanın içinde yaşanacak güzel bir yer olduğunu öğrenir.

         Kısaca, çocuk yaşadığı çevreyi örnek almayı öğrenir.

         Bir çocuk onu öven bir çevrede yaşarsa, o da takdir etmeyi öğrenir.

         Bir çocuk sevgi içinde yaşarsa, sevmeyi öğrenir.

         Bir çocuk kendine değer veren bir çevrede yaşarsa, bir gayesi olduğunu öğrenir.

         Bir çocuk dürüst muamele görürse, adaletin ne olduğunu öğrenir.

         Bir çocuk doğruluk içinde yaşarsa, hakikatin ne olduğunu öğrenir.

         Bir çocuk daima dostluk, güler yüz anlayış gösteren bir çevrede yaşarsa, dünyanın içinde yaşanacak güzel bir yer olduğunu öğrenir.

         Kısaca, çocuk yaşadığı çevreyi örnek almayı öğrenir.

 

DİSİPLİN

Eğitimin en önemli hedeflerinden biri, öğrencilerde öz disiplin gelişimini sağlamaktır.

Öz disiplin, dışarıdan bir otoritenin kontrolü ve korkusu olmaksızın, kişinin içinden gelerek ve nedenlerini kavrayarak doğru davranışları seçme yeteneğidir. Bu, doğuştan sahip olunan bir özellik olmayıp yaş, deneyim ve eğitimle kazanılır. Çocuklar, yeterince öz disiplin kazanmadıkça, büyüklerin yardımlarına muhtaçtır. Yaşamda fonksiyonel olmak isteyen bir bireyin, bağımsız düşünmek, seçimler yapmak, yaratıcı ve verimli bir varlık gösterebilmek için özgürlüğe gereksinimi vardır. Özgürlükle birlikte gelen sorumluluklar ve kararlarla sorunları alt edebilir hale gelmelerinden önce, onlara sınırsız özgürlükler ve seçenekler vermek yanlış olur. Disiplin, bir öğrenme sürecidir ve dolayısıyla zaman içinde gerçekleşir. Küçük yaşlarda dar olan özgürlük alanları, sorumluluk duygularının gelişmesine paralel olarak gittikçe genişler ve insanlar, yetişkin olduklarında yaşamlarının tüm sorumluluk ve kararlarını kendi ellerine alırlar.

 

Gerçek disiplin, çocuğa kayıtsız-şartsız bir sevginin ve güvenin sağladığı ortam içinde, onun her davranışının mutlaka bir sonucu olduğunun sevecen bir kesinlikle kavratılmasıdır. Amaç , çocuğun "büyüklerin gözleri onun üzerinde değilken bile" doğru ve güzel davranışları seçen bir birey haline gelmesidir.

Nasıl ki öğretim, müfredatı öğrenmede dengeli bir gelişmeyi garanti etmek üzere yapılandırılmak ise; okulun disiplin planı da, öğrencilerin yıldan yıla davranışlarını geliştirmelerine kılavuzluk etmelidir. Böyle bir planın üç öğesi olacaktır:
1. Kurallar Sistemi (Kabul gören davranışları tanımlar)
2. Ödül Sistemi (Tutarlı olarak doğru davrananlar için)
3. Yaptırım Sistemi (Yanlış davranış sergileyen öğrencinin bu davranışın sonuçlarını kavraması için)
Bu plan, en eski çağlardan beri disiplinin temel öğeleri olarak herkesçe kabul edilegelmiş bir sistemdir. Ancak bu planın uygulanması, çok zor bir sanattır. Bu sanatın mutlaka uyulması gereken ilkeleri vardır.
Kurallar sistemi ilkeleri

  • Kurallar, temel konulara ait olmalı, ayrıntılarda boğulmamalıdır.
  • Kurallar, akla uygun olmalıdır.
  • Kurallar, birbiriyle tutarlı olmalıdır.
  • Kurallar, uygulatılabilecek niteliklerde olmalıdır.
  • Çocuğun yaş ve gelişme düzeyine göre kurallar uyarlanmalıdır.
  • Kuralların nedenleri, çocuklara tam anlamıyla açıklanmalıdır.

 

 

  • Uygun bazı konularda, kural saptama sürecine çocuklar dahil edilmelidir.
  • En önemlisi, okulun işleyişini akılcı bir şekilde yapılandırarak, yanlış davranışları engellemek ve böylece de konulması gereken kuralları en aza indirmektir.

    Ödül sistemi ilkeleri
  • Bir grup öğrencinin, örneğin bir sınıfın disipline edilmesinde, doğru davranışları sergileyen öğrencinin teşhis edilip ödüllendirilmesi, yanlış davranan bir öğrencinin teşhis edilip gereğinin uygulanmasından çok daha etkilidir. Yanlış davranış, hiçbir zaman yanıtsız kalmamalıdır. Ancak, eğiticilerin en önemli görevlerinden biri de çocuğu akıllı davranırken "yakalamak" tır. Ödül, sadece akademik başarı gösterene değil, bir öğrenciden beklenen davranışların tümünü (dürüstlük, kibarlık gibi) sergileyenlere de verilmelidir.
  • Ödül sistemi öyle yapılandırılmalıdır ki çocuklar, ödülü "kazanmak" için güzel davranmamalı, doğru davranışlarının bir "sonucu" olarak ödülü hak ettiklerini hissetmelidirler.
  • Ödüller, mümkün olduğu kadar, öğrenciyi sınıf, okul ve toplum içinde takdir eden manevi ödüller olmalı, maddi ödüller ise (kitap gibi) öğrencinin başarısı ile sebep-sonuç ilişkisi kurabilecek türden seçilmelidir.
  • Ödüller konusunda ölçüyü kaçırmamak çok önemlidir. unutulmamalıdır ki, sınıfıyla tam bir sevgi ve saygı ilişkisi kurabilmiş bir öğretmenin takdir dolu bir bakışı veya gülümsemesi, çoğu zaman en çok iz bırakan ödüldür.

    Yaptırım sistemi ilkeleri
  • Ceza, bir tür intikamdır. Oysa disiplin, bir öğrenme sonucu olmalıdır. Dolayısıyla, kurallara uymayan çocuk,

 

bu davranışının "sonucunu yaşamalı"dır. Yaptırımlar, mümkün olduğu kadar, çocuğun söz konusu davranışı okul dışında sergilemesi durumunda doğadan veya toplumdan alacağı tepkilerle eş değerde ve eş anlamda olmalıdır (kaba davranarak kalbini kırdığı arkadaşı ile yan yana oturamamak gibi). Davranışı ile katlandığı sonuç arasında bir bağlantı kurabiliyorsa, çocuk, doğru davranış yönünde bir adım atmış olacaktır.

  • Yaptırım sistemi, ya tabiat ya toplum ya da mantık kurallarına uygun olmalıdır. Evdeki kediye kötü davranan bir çocuğa yasak koymanın bir mantığı yoktur. Oysa bir süre o kediyle oynamamasını sağlarsak, ona hem yanlış davranışı sonucu kaybettiği oyun arkadaşına karşı doğru davranma şansı vermiş oluruz, hem de yanlış olan süreci (bir canlıya eziyet edilmesi) sona erdirmiş oluruz.
  • Çocuk, bu müdahale sırasında hiçbir an, bizim ona olan sevgimizden ve onu koruduğumuzdan kuşkuya düşmemelidir.
  • Yaptırım sistemi, çocuğa yanlış davranışının sonuçlarını telafi veya tamir etme seçeneğini mutlaka vermelidir.
  • Çocuk, bu süreçte asla aşağılanmamalı, kişi olarak şu veya bu şekilde etkilenmemeli, kendine güveni ve saygısı yaralanmamalıdır. Müdahale edilen sorun, çocuğun belirli bir davranışıdır, çocuğun varlığı ve şahsiyeti değildir. Bu gerçek, öfke ve hırsa kapılarak gözden kaçırılmamalı, problemli davranış izole edilerek çocukla birlikte bu yanlış doğruya dönüştürülmeye çalışılmalıdır. Çocuğa salt emir vermek, isyan doğurur. Oysa davranış seçeneklerini anlatıp sonuçlarını belirtmek ona kontrol duygusunu aşılar ve öz disiplin yolunda mesafe aldırır. Çocukla açık ve dürüst, serinkanlı ve saygılı bir iletişim şarttır. Ona kuralları ve onlara uymamanın sonuçlarını anlatırken, bir yandan da uygar yollardan bize kendini ifade edebilme kanallarını hep açık tutmamız gereklidir.

Son olarak, biz büyüklerin en başta hatırlamamız gereken temel ilke, çocuklarımızı doğru davranışlara yönlendirmenin en etkin yolunun, bizzat kendimizin o davranışları gösterebilen kişiler olmamız gerektiğidir.

Kuralları uygulamadaki kararlılık ve tutarlılık, disiplinde "olmazsa olmaz" koşuludur. Ne var ki okulumuzun bu kararlılığı ve tutarlılığını, mantıksız bir katılık ve sertlikle karıştırmamak gerekir. Doğru disiplin ortamı, sınırsız sevgi ve güven ile kararlılığı bir aradayaşatabilenortamdır.

 

 

       

İLETİŞİM

 

        İletişimsizlik günümüzün modern ailelerinin en fazla sıkıntısını yaşadığı konu. Çocuklarıyla sağlıklı iletişim kurmaya, çocuklarını yönlendirmeye çalıştığını söyleyen birçok anne baba başarılı olamıyor.
       Günümüzde hem sosyal hem de ekonomik problemlerden en fazla aile etkileniyor. İnternet sayesinde dünyayla buluşuyoruz ama aileler çocuklarına ulaşmakta zorlanıyorlar. Hızla değişen koşullara rağmen  aileler, geleneksel eğitim metodlarına bağlı kalıyorlar. Ne kadar eğitim alınsa da iletişim ve çocukların yetiştirilmesi konusunda aileler yeterince bilgilendirilmiyor. Anne babalar, eğitilmedikleri, çocuklarına nasıl davranacaklarını bilmedikleri için, çocuklarına ulaşamıyorlar. Tabi, iyi niyetle davranıyorlar ama maalesef yöntem ve teknik konusunda kendi bildikleriyle yetiniyorlar.
       
İLETİŞİMDE GÖRÜLEN YANLIŞLIKLAR

      Disiplin yöntemleri ve etkin dinleme konusunda görülen bilgi eksikliği sorunlara yol açmaktadır. Çocukları dinlemiyoruz, dinlerken iletişim engelleri dediğimiz hataları yapıyoruz; dolayısıyla çocukla iletişim kanalımızı kapatıyoruz. Çocuklarımız bize açılamıyorlar. Görülen iletişim engelleri; emir vermek, ahlak dersi vermek, öğüt vermek vb.. Genelde konuşurken, karşımızdakine çeşitli ahlak dersleri, öğütler vererek iletişim kanalını kapatıyoruz. Onu dinlemiyoruz. O zaman çocuklarımız da bize yeterince açık davranamıyor.       
     Dıştan konulan kuralların mutlaka çiğneneceğini savunuyoruz. Eğer kurallar dıştan bir güç olarak uygulanıyorsa, kişiler de buna karşı çıkma eğilimi göstereceklerdir. Disiplin dıştan gelen biçimde  hiçbir yaşta uygulanmamalı. Bizim amacımız iç disiplini geliştirmek... Çocuğunuzda eğer iç disiplini geliştirebiliyorsanız, o zaman bu kurallara uyma isteği içten gelecektir. Ve dolayısıyla bir direnç ve isteksizlikle karşılaşmayacaksınız.”
       
İLETİŞİM PROBLEMLERİ

       Anne baba ve çocuk arasında en sık görülen iletişim problemleri ile ilgili olarak  “Genelde çok katı anne baba tarzı var. Bunun dışında tamamen çocuk merkezli bir tarz var. İkisi arasında bocalayanlar var. Katı mı olayım... Bazen katı, bazen çok yumuşak. Bizim savunduğumuz etkin aile modeli var. Bunları şöyle tanımlayalım. Katı aile yapısında sürekli anne baba kazanır. Onun dediği olur. Onun istedikleri yapılır. Diğerinde ise sürekli çocuk kazanır. Çocuk mutludur ama anne baba kendini ifade edemediği ve yok sayıldığı için anne baba mutsuzdur. Diğerinde zaten bir denge yok. Dengesiz aile yapısı ortaya çıkar. Etkin aile modelinde bizim savunduğumuz her iki tarafın mutluluğunu getirebilecek, çocuk da mutlu olsun, anne baba da mutlu olsun. İkisi de iletişim kanallarını açık tutarak ve ortak bir amaç üzerinde birleşerek, anlaşmalar yaparak, karşılıklı birbirine doğru anlayarak bir aile modeli kursunlar istiyoruz.
       Yemek yedirmek bile çatışma nedeni, ailelerde.  Bir bebek bile doğduğu zaman annesinin memesinden süt içirebiliyor. Yani, bu doğal bir ihtiyaç. Aslında çocukla çok rahat giderecek ama biz çocukları o hale getiriyoruz ki, kendi ihtiyaçlarını tek başlarına gidermekten yoksun, tek başına hiç bir eylemi yapamayacak hale getiriyoruz çocukları. Ve biz bunu maalesef sevgi adına yapıyoruz. Çocuklarımızın kişiliklerinin gelişmesi, birey olmalarını engelliyoruz. Benim çocuğum zarar görecek diye aşırı bir korumacı tavırla onların aslında birey olmalarını engelliyoruz. Bu çok küçük yaştan itibaren, çocuk zaten kimliği ortaya koyma bakımından,  itirazlar, ikili, üçlü yaşlarda gördüğümüz itirazlar, aslında çocuğun ben artık varım, bu dünyadayım ve kimliğimi oluşturuyorum, sözleridir. Ama biz onu sürekli kırmaya çalışıyoruz. Hayır, o, öyle değil, onu öyle yapamazsın. Bunu yemen lazım. Yersen daha güçlü olacaksın. Yani, çocuk bunları aslında kendi kendine giderebilmeyi öğrenebiliyor.
       
KÜSEN ÇOCUK

       En ufak bir uyarıda küsen ya da ağlayan çocukla ilgili olarak Aslında temel olarak bakıldığı zaman çok da zor. Bu 12 iletişim engeli dediğimiz bir konu var. Burada yine aynı eleştirmek, uyarmak, yargılamak, bunlar kullanılmış. Orada çocuğu eleştirmeden, yargılamadan, sadece bir etkin dinleme yapılsa, çocuk dinlense, çocuk kendini ifade edecek orada. Ama bizim eleştirilerimiz genelde yıkıcı eleştiri. Biz, kızgınlığımızı yıkıcı olarak ifade ediyoruz. Ama kızgınlığımızı yapıcı olarak da ifade etmenin yolları var. Bunlara da genelde bizim dilimizde ‘ben’ mesajı diyoruz. Kendi duygularımızı doğru olarak ve o an olduğu gibi ifade etmek, karşımızdakini etkin dinlemek, iletişimde birinci adım.”
       
BİRLİKTE YATMA İSTEĞİ

       Gelip anne-baba ile yatmak isteyen çocuğu ikna etmeye çalışan ailere Psikolojik Danışman Dilek Kırcaoğlu: “İkna etmeye çalışmak da iletişimi koparan bir neden. İkna etmeye çalışmak yerine çocuğu etkin dinlemeli, çocuğun gerçekten hangi nedenle tek başına yatmak istemediği konusunda çocukla etkin dinlenip, ondan sonra gereken yapılır. Gerçi, çocukların belli dönemlerde anne ve babasıyla duygusal temas istemeleri, birlikte yatmaları da o kadar korkunç bir şey değil. Zaman zaman hepimizin çocukları bunu yapıyor. Ama tabi bunun bir süreklilik arzetmemesi için çocuğun gerçekten probleminin kökenine inmek lazım.”
       
KABUL PENCERESİNİN SINIRI

       Etkili anne baba eğitiminde kullanılan kabul penceresi  “aileler çatışmadan korktukları için çocuğun her istediğini kabul edebiliyor” diyerek kabul penceresinin sınırını çizilebilir “ Çocuğunuzun kendisini kabul etmelisiniz. Çocuğu bir birey olarak kabul edip, sevginizi göstermelisiniz. Ama bu davranışlarını kabul ettiğiniz anlamı taşımıyor. Çocuğa vereceğiniz mesaj, seni insan olarak seviyor, değer veriyorum ve kabul ediyorum. Ama bu davranışını onaylamıyorum. Bu, ben mesajı dediğimiz dil tekniğiyle çocuğa mutlak surette aktarılmalı. Çünkü  o zaman direk sadece çocuğun mutlu olduğu, çocuk merkezli bir aile yapısı ortaya çıkıyor. Ki, bu çocuk için de çok yararlı olmayabilir.”
       Bu mesajı ailelerin genelde karışık olarak verdiğini ve çocuğum sevgisiz, ona sevgimi esirgiyorum gibi düşünecek diye bir endişe içinde olduğunu: “Aileler genelde suçluluk duyguları içerisinde bulunuyor. Yani, çalışıyorsa da özellikle, ona yeteri kadar zaman ayıramıyorum. Eve geldim, şimdi onun her dediğini yapayım gibi bir suçluluk duygusu içinde bulunuyorlar. Ama çocuğunuz sizi anlayabilir. Zaten karşılıklı anlama, birbirini anlama diyoruz. Siz, onu anlarsanız, o da sizi anlayacaktır. Ben, çok yorgunum dediğiniz zaman, çocuğunuz bunu anlayıp, saygı duymayı da öğrenecektir. Çünkü, biz çocuklarımıza başkalarının duygu ve düşüncelerine saygılı olmayı öğretmek istemiyor muyuz.”
       
KENDİ İSTEDİĞİ OLSUN DİYEN ÇOCUKLAR

       Yemek yemekten, giyinmeye kadar her konuda kendi istediği olsun isteyen çocuklarıyla sürekli çatışma yaşayan ailelerde Yönlendirmek bir iletişim engelidir. Biz, yönlendirme yerine disiplinde karşılıklı anlaşma yapmayı öneriyoruz. Yönlendirmek, bir düşünün, sizi bir birey olarak, ben sizi ha bire yönlendirmeye çalışsam, buna itiraz edeceksiniz ve karşı çıkacaksınız. gelin sizinle bu konuda bir anlaşmaya varalım. Benim isteklerim bunlar, sizinkiler de bunlar... Bunu ortak bir noktada karara bağlayalım, dersem, o zaman benimle aynı masaya oturursunuz. Ama biz çocukları sürekli dışarıdan bir baskıyla, onu öyle yapacaksın, bunu böyle yapacaksın. Onu giymelisin, bunu çıkarmalısın, bunu yemelisin... Sürekli bir baskı uyguluyoruz. Aslında görünmez bir baskı... Bunu belki baskı olarak yapmıyoruz. Anneler, sevgi adına yapıyor. İşte ben bunları yapmazsam, o ihtiyaçlarını nasıl giderir gibi bir korumacı tutumla yapıyor. Ama sonuçta hiçbir işe yaramıyor. Ve anne-çocuk ilişkisi veya baba-çocuk ilişkisi, tabi bu eşlere de yansıyor. İşte, sen onu dedin çocuğa, ben bunu dedim çocuğa... Bütün ilişki bozuluyor. ”
       
ÇOCUĞA YÖNELİK GÜÇ KULLANIMI

       Ailenin çocuğa yönelik güç kullanımının getirdiği olumsuz sonuçlar ve bunların çocuk üzerindeki etkileri konusu “Güç, zaten fiziksel de olabilir, sözle de olabilir. Güç kullanmak, yani çocuğu yapmak istemediği bir şeyi ikna yöntemiyle yapmaya zorlamak ve güç kullanmak. Ama bunun tabi bir boyutu da fiziksel güç. Fiziksel güce maruz kalan çocuklar, ya içe kapanıyorlar, aşırı derecede içe dönüyorlar. Ya, öç alma isteği duyuyorlar. Sen, bana bunu yaptın, ben de sana bunu yapacağım... Ya, kendilerine yöneltiyorlar ya da dışarıya bu öc alma isteklerini ciddi bir şekilde yöneltiyorlar. Evde, mesela dayak yiyen çocuklar, dışarıda arkadaşlarına, bebeklerine, oyuncaklarına zarar verme davranışı içine giriyorlar.”
       Sorun çözmeye yönelik davranış biçimi olarak  Eğer çocukta bir problem varsa, problemin kökeni çocuksa biz buna etkin dinlemeyi alıyoruz. Eğer, problem ve ihtiyacı karşılanması gereken kişi ebeveynse, ben mesajları uyguluyoruz. İkisinin ihtiyaçları aynı andaysa ve bir çatışma yaşanıyorsa, o zaman burada çatışma, çözme yöntemlerinin uygulanması gerekiyor. O zaman iki taraf uzlaşacak. Bizde genelde anne babalar güç bende olsun, herşey benim tekelimde olsun, çünkü eğer bunu yapmazsam, otoritemi kaybederim ve çocuğum beni asla bir daha dinlemez kaygısı duyuyorlar. Oysa çocuğunuz, eğer onunla eşit şartlarda olursanız, size daha çok saygı duyuyoruz. Disiplinin anahtarı kesinlikle ceza değil, karşılıklı saygıdır. O zaman çatışma-çözme yöntemleriyle problemi tanımlayacağız. Bunun için ortak çözüm yolları üreteceğiz. Ve iki tarafı da mutlu eden bir anlaşmada karara bağlayacağız ve bunu uygulayacağız.”
       
SORUMLULUK DUYGUSU

       Sorumluluk duygusunun nasıl geliştiği ve anne babanın yapması gereken somut olarak “Çocuğunuza sorumluluk verirseniz, sorumluluk duygusu gelişir. Bu çok basit.   temel noktalarda bile sorumluluk vermiyoruz. Aman sıkılmasın, aman üzülmesin diye. Birçok ailede 14-15 yaşına gelmiş çocukların evde hiçbir sorumluluklarının olmadığını görülür.. O zaman sorumluluk duyguları da gelişmeyecek. Ama sen bunu yapmalısın, sen bunu etmelisin, şeklinde değil. Yine ortak bir anlaşma zemini yaratılıp, evde oturup, anne, baba ve çocuk, bunu demokratik evde kimin ne yapabileceği konusunda, yalnız çocuğa yapamayacağı derecede yüksek işler vermemek koşuluyla, bunu aralarında belirlesinler ve bunu uygulamaya koysunlar. Sorumluluk vermeden, sorumluluk gelişmez. Basit basit, ufak adımlarla...”
       Örneğin 6 yaşındaki bir çocuğa  sabahları kahvaltı sofrasına iki tane tabak getirebilir. Bizim aile yapımızda tabak aman düşer kırılır, var. Onu düşürüp kırabilir, toparlarız. Bir daha veririz. Veya onun kıramayacağı tarzda plastik tabaklar veririz. Hep çocuğumuzun zarar görmesinden endişe ederek, sorumluluk hiç vermiyoruz. İşte, ayakkabısının bağı açıldı, çocuk, evet bir kere ona takılıp düşebilir. Bu, ona belki düştüğü zaman bir acı verecek ama bir daha bunu unutmayacak. Yani, biz hemen ayakkabılarını kendimiz bağlarız. Çocuk, altı yaşına gelir, ayakkabı bağlamayı bile bilmez. Üstünü biz giydiririz, çorabını biz giydiririz. Yani, 2-3 yaşındaki artık kıyafetlerini yavaş yavaş kendi giyebilmeyi, yemeğini kesinlikle yemeyi becerebiliyor. Ama bu sorumlulukları 6-7 yaşında bile verilmiyor
       
ÖDÜL VE CEZA

       Ödül ve ceza, her ikisi de işe yaramayan tekniklerdir. Çünkü ödül ve ceza, ikisi de dışarıdan verilir. Bireyin içinden gelmez. Ödül, genelde bir anlayış var ki, ödül, iyi bir şey. Motivasyonda da ödül hep okullarımızda da görürüz, okuma yazma söktükleri zaman kırmızı kurdele ler vb. Şimdi ödül ve cezanın bize göre çok bir farkı yok. Çünkü, ödülde eğer ödülün çocuk için bir anlamı yoksa, işe yaramıyor. Mesela, şeker veriyorsunuz, çocuğa. Ama yarın öbürgün o şekeri kendisi alabileceği duruma geldiği zaman, okulda harçlığı varsa ve o şekeri kendi alabiliyorsa, artık verdiğiniz şekerin bir kıymeti kalmıyor. Ödül ve cezada şu çok önemli. Ödülü nereye kadar çıkartacaksınız, cezayı nereye kadar çıkartacaksınız? Bunun sınırı yok. Ve bu tekniklerin her ikisinin de ödül ve cezanın ortadan kalkması halinde davranış da ortadan kalkıyor. Yani, çocuğunuz olumlu davranışı sadece ödüle bağlı veya cezaya bağlı olarak yapıyor. Bu istediğimiz bir şey. Bu sefer çocuk, sürekli yaptığı davranışta, ben şimdi bugün iyi miydim? İyiysem, dondurma yiyebilir miyim? Bak ben çok iyi oldum. Dondurmayı da istiyorum. Nereye kadar? Bunun sınırını belirleyemiyoruz. Ceza da, bir tane tokat attınız, oyuncağından mahkum ettiniz. Bunun bir çoğu, mesela bir tokat beni fazla acıtmıyor, diyor çocuk. O, bir tokat a razı geliyor. Bu sefer şiddetini arttırmanız gerekiyor.”
       
       Çocukluk döneminde çözülmeyen sorunların ergenlik döneminde çok daha ciddi olarak ortaya çıktığı Ergenlik döneminde, velilere söylenecek . Şu an çocuğunuzla ödül, ceza ve güç kullanarak başediyor olabilirsiniz. Ama ergenlik dönemine geldiğiniz zaman baş edemeyeceksiniz. Çünkü bunlar etkisini yitirecek. Ödül, ceza ve güç, etkisini yitirecek. O zaman ne yapacaksınız? İşte tehlike o zaman başlıyor. Onun için şimdiden ailelere, kesinlikle çocuklarına kendileriyle eşit düzeyde bir birey gibi davranmaları, onları kesinlikle dinlemeleri ve iletişim kanallarını açık tutmaları... Ve bu konuda gerçekten çok   bilgilenmeleri ve okumaları tavsiye edilmeli..

KAYNAKCA:

BALDIK, Ömer Ansiklopedik  Eğitim ve Psikoloji Rehberi Timaş yayınları İstanbul 2004

DEMİRCİ:Senai ; “Anne Baba Çocuk Eğitimi”,Gizmor,2003

GANDER, Mary j./ GARDINER, Harry, W.; “Çocuk ve Ergen Gelişimi” İmge Kitabevi,Ankara, 2001

YAVUZER Haluk; “Ana-Baba ve Çocuk”, Remzi Kitabevi,1986

YÖRÜKOĞLU:Atalay değişen toplumda aile ve çocuk özgür yayınları istanbul 1992

 

 

Yorumlar

Yorum Bırakın