ÜSTÜN YETENEKLİ ÇOCUKLAR KİMLERDİR ?

ÜSTÜN YETENEKLİ ÇOCUKLAR KİMLERDİR ?

 Konunun karmaşık ve çok yönlü olması, son şeklini almış bir üstün yetenekli çocuk tanımına ulaşmayı güçleştirmektedir. Bu konuda hâlâ çalışmalar sürmekte, sonuç olarak da tanımlamalarda yeni yaklaşımlar ortaya çıkmaktadır (Davaslıgil, 1990). 1925'te Terman tarafından ileri sürülen sadece yüksek zekâ bölümü gibi tek ölçüte dayalı tanımlar zamanla yerini çoklu ölçüte dayalı tanımlara bırakmıştır. 1972 yılında A.B.D.'inde Marland raporuyla ortaya atılan tanımın böyle bir geçişin gerçekleşmesindeki önemi büyüktür (Clark, 1997; Davaslıgil, 1990).   Clark'ın bu rapordan aktardığına göre,

Üstün zekâlı ve özel yetenekli çocuklar, seçkin yeteneklerinden dolayı, yüksek seviyeli iş yapmaya yeterli oldukları, bu alanda, profesyonel olarak bilinen kimseler tarafından belirlenmiş olan çocuklardır. Bunlar, kendilerine ve topluma katkıda bulunabilmeleri için, normal okul programlarının ötesinde farklılaştırılmış eğitim programlan ve hizmetlerine gereksinim duyan çocuklardır.

Çağlar (1986), 1977 yılında A.B.D.'deki Eğitim Komisyonu'nun (U.S. Office of Education) ileri sürdüğü tanımı aktararak, şöyle devam eder:

Bu   çocuklar   saptanan   alanların   biri,   birkaçı   veya   bunların birleşmesinden oluşan bir bütünlük içinde yüksek başarı gösterirler ve gizil güçlere sahiptirler. Bu yetenek alanları şunlardır: (Büyüksezer, Eriş)

1)        Genel zihin yeteneği,

2)   Özel akademik yetenek,

3)  Yaratıcı veya üretken düşünme yeteneği,

4)  Liderlik yeteneği,

5)   Görsel ve sanat yapma yeteneği,

6)  Psiko-devinimsel (motor) yetenek.

Söz konusu komisyon üstünlerin tanımında yer alması gereken çeşitli yetenek alanlarına dikkat çekmiş ve ABD'de geniş kabul görmüştür.(Gallagher ve Courtright, 1986; Büyüksezer ve Eriş). Renzulli (1986) bu tanıma eleştiriler getirmiş ve eklemeler yapmıştır. Özellikle, motivasyon gibi zihinsel olmayan öğelere yer verilmemiş olmasını eleştirmiştir.

Renzulli, yaratıcı hizmetler sunarak başarılı olan bireyler üzerinde yapılan incelemelerin, birbiriyle etkileşim içinde olan üç özellik kümesine sahip olduklarını gösterdiğini belirtmektedir. Bu kümelerden birincisi, genel ve özel yetenek düzeyi; ikincisi, yaratıcılık, yani yeni düşünceler oluşturup, bunları yeni sorunların çözümünde uygulayabilme yeteneği; üçüncüsü de motivasyon, yani, bir işi başından sonuna kadar götürecek görev anlayışıdır. Herhangi bir alanda gerçek üstün bir başarının sağlanması için yukarıda belirtilen bu üç özellik kümesi arasındaki etkileşim gereklidir. Bireyin, bu ölçütlerin hepsinde yaşıtlarının % 85'inden ve en azından birinde % 98'inden daha başarılı olması halinde, üstün biri olarak kabul edilebilir (Ataman, 1989; Davaslıgil, 1990; Hallahan ve Kaufman, 1978; Özsoy, 1984; Renzulli, 1986).

Renzulli'nin (1986), birinci kümede yer aldığını belirttiği genel yetenek'ten kastettiği şey

  •        Yüksek düzeyde soyut düşünebilme, sözel ve sayısal usa varma, uzamsal
    ilişkiler, bellek ve sözcük akıcılığı,
  •        Dış çevrede karşılaşılan yeni durumlara uyum gösterme ve onları
    şekillendirme,
  •        Bilgi işlemin otomatikleşmesi, yani bilgilerin hızlı, sağlıklı ve seçici
    olarak anımsanması

ile ilgili kapasitelerdir.

Yine birinci kümede yer aldığını ileri sürdüğü özel yeteneklerden ise, yukarıda belirtilen genel yeteneklerin çeşitli birleşimlerini özel bilgi alanlarına veya sanat, liderlik, yönetim vb. gibi performans alanlarına uygulayabilme kapasitesini kastetmektedir.

Yaratıcılık olarak nitelendirdiği ikinci küme özelliklerini ise, Renzulli

  •        Düşüncenin akıcı, esnek ve özgün olması,
  •        Deneyime açık olma; kendinin ve diğerlerinin düşüncelerindeki,
    aksiyonlarındaki ve ürünlerindeki yeniliğe ve değişikliğe karşı alıcı
    olma,
  • Ayrıntıya, düşünce ve maddelerin estetik niteliklerine duyarlı olma
    şeklinde sıralanabileceğim belirtmiştir.

Zihinsel olmayan özellikler olarak nitelendirdiği ve üçüncü kümede yer aldığını ileri sürdüğü üstün motivasyonu ise,

  •         Belirli bir problem, çalışma alanı veya herhangi bir ifade şekline
    karşı   yüksek   düzeyde   ilgi,   heves,   hayranlık,   bağlılık   duyma
    kapasitesi,
  •         Sebatkâr, azimli, sabırlı, kararlı olma, çok çalışabilme ve kendini
    belirli bir işe adayabilme kapasitesi,
  •         Önemli bir işin üstesinden gelebileceğine ilişkin bireyin kendisine
    olan inancı, güveni, aşağılık duygusundan arınmış olması, başarma
    dürtüsüne sahip olması,
  •         Belirli alanlardaki önemli sorunları görebilme ve gelişmelere ayak
    uydurabilme yeteneği,
  •         Bireyin çalışmalarına yüksek standartları hedeflemesi ve dıştan
    gelen eleştirilere açık olması, kendi ve diğerlerinin çalışmalarına
    estetiğe dayalı zevk, kalite ve mükemmellik anlayışı ile yaklaşması

şeklinde açıklamaktadır. Renzulli, ayrıca, kişilik ve çevresel öğelerin de bireyin üstün olma niteliğini kazanmasında etkili olduğunu ileri sürmüştür.

 

 

 

A.B.D.inde 1994 yılında ileri sürülen daha yeni bir tanım ise, "üstün ve yetenekli" terimi öğrenciler, çocuklar veya gençlerle ilgili olarak kullanıldığında, zihinsel, yaratıcı, artistik veya liderlik kapasitesiyle ilgili alanlarda veya özel akademik alanlarda yüksek performans yeterliliği gösteren ve yeterliklerini tam olarak geliştirebilmeleri için genellikle okul tarafından sağlanmayan hizmetler veya etkinliklere gereksinim duyan öğrenciler, çocuklar veya gençler anlamına gelir" şeklindedir. Görüldüğü üzere, tek ölçütlü zekâ düzeyine dayalı tanımlardan, çoklu yeteneğe ve performansa dayalı tanımlara doğru bir geçiş vardır. Yüksek zekâ düzeylerini belirlemek için gözlenebilir davranış gereklidir, ancak bu üstünlüğün anlaşılmasını kapsamlı bir temele oturtmak için yeterli değildir.

Daha kapsamlı bir tanım son beyin araştırmalarına dayanarak yapılmaya
çalışılmıştır. 1960'ların ortasından beri yapılan beyin araştırmaları çok zeki
bireylerin biyolojik olarak farklı olduklarını ve bu farklılığın tamamen doğuştan
gelmeyip daha çok     genetik           örüntü   ve   çevre    olanaklarının

karşılıklı etkileşimi sonucunda beyinde oluşan hücresel değişimlerden
kaynaklandığını göstermiştir.   Ayrıca araştırma verileri   yüksek                                                                                                           zekâ

düzeyinin beynin başlıca işlevlerinin gelişiminin bir sonucu olduğunu ortaya koymaktadır. Bu bulgulara dayanan Clark'a göre, yüksek zekâ düzeyi, bilişsel, duyuşsal, fiziksel (duyusal, devinişsel) ve sezgisel olarak adlandırılan beynin 4 işlevinin ileri düzeyde ve hızlandırılmış gelişmesinin bir sonucudur. Ona göre, zekâ kavramı ve üstünlük artık sadece beynin bilişsel işleviyle kısıtlandırılamaz; tüm beyin işlevlerini ve onların etkin ve bütünleştirilmiş kullanımını içermelidir.

Gardner farklı zekâ yapılarını önererek zekâya bakışı daha kapsamlı bir hale getirmesine karşın, beyin işlevinin bütünleştirici bünyesine pek değinmemektedir. Oysa beyin işlev alanları arasında karşılıklı ve birbirine dayanan bir ilişki vardır.

Görüldüğü üzere, tanımlarda gelişmeler olmasına karşın, son olarak benimsenmiş bir tanım mevcut değildir, ancak eğitimcilerin ortak bir temelde görüş birliğinde oldukları bazı noktalar vardır:

 

  1.         Bütün bireyler kendilerine özgü kalıtımsal bir yapıyı miras alırlar ve genellikle   bu   yapının   içerdiği   beyin,   zekânın   gelişmesi   için   büyük potansiyele sahiptir.
  2.                       Son 20-25  yıl  içinde zekânın dinamik bir özellik gösterdiği kabul
    edilmiştir.        Çevrenin    sağladığı    imkânlarla,    beynin    gelişiminin
    arttırılması veya engellenmesi mümkündür.
  3.                       Zekâ kavramı bilişsel, duyuşsal, sezgisel/yaratıcı ve hareki/duyusal
    ifadeleri içerecek şekilde genişletilmiştir. Artık zekânın tanımı bilişsel
    ve akademik başarıyla sınırlandırılamayacağı için,    üstün zekâlılığın
    tanımı da aynı şekilde genişletilmelidir.

 

 

  1.                       Dinamik özelliğinden ve gelişiminde hem genetik mirasın hem de çevre
    koşullarının öneminden dolayı, zekâ doğumdan ölüme kadar aynı kalan,
    değişmez bir özellik göstermez.

 

  1.                                              Genetik donanımları ve çevresel uyarılmaları arasındaki etkileşim
    sonucunda zekâ gelişimleri diğerlerine oranla daha fazla artmış olanlar
    ve bu artış sonucunda hızlandırılmış ve ileri beyin fonksiyonuna sahip
    olanlar, üstün olarak etiketlenen bireylerdir.

Bu etkileşimin önemli olması, üstün bireylerin zihinsel gelişimlerini devam ettirebilmeleri için kendi düzeylerine uygun öğrenme deneyimlerinden yararlanmaları gereğini ortaya koyar. Bu nedenle, üstün bireylerin eğitim gereksinmelerini karşılayacak farklılaştırılmış bir öğretim anlayışı gereklidir.

 

FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ Genelde,

  •      Fiziksel yapı ve genel sağlıkları normalin üstündedir.
  •      Üstün nitelikte sinir sistemine sahiptirler.
  •      Aşırı duyarlı sinir sistemine sahip olmaları normal yaşıtlarına oranla daha
    fazla hareketli olmalarına yol açabilir. Bebeklik döneminde daha az uyku
    gereksinimi duymalarıyla dikkat çekebilirler. Yüksek fiziki enerjiye sahip
    üstün çocuklar çok aktif olmalarına karşın, çok az hiperaktivite semptomları
    gösterirler: ilgilendikleri zaman dikkatlerini yoğunlaştırabilirler   ve sadece
    zihinsel    uyarıcının   yetersiz   olduğu   durumlarda   kendilerinde    amaçsız
    hareketlilik   görülebilir.   Ancak   üstün   olup   gerçek   hiperaktif  çocuklara
    rastlamak da mümkündür.
  •      Duyu  organları  keskindir.  Bebeklerde  bu  aşırı  duygusal  uyarılabilirlik,
    battaniyelerini üstlerinden atma, giyim eşyalarındaki markalardan, altlarının
    ıslanmasından rahatsız olma, gürültüye yoğun tepki gösterme şeklinde ifade
    bulabilir. Ayrıca, bu aşırı duyarlıkları tat alma duyularında da görülebilir.

 

      Örneğin iki değişik fabrikanın ürettiği meyve suyu arasındaki ufak farkı hissedebilirler.

  •      Olgunlaşma daha hızlı bir seyir gösterir.
  •      Kuvvetlidirler ve koordinasyon gerektiren faaliyetlerde tepkileri daha hızlıdır.

ATAMAN'in altı-yedi yas Türk çocukları üzerinde yaptığı araştırmaya göre, Üstün Yetenekli Kümesinin boy, ağırlık, bas anterio-posîerio çap ve akciğer kapasitesi ölçümleri, Normal Altı Yetenekli Kümesindekilerinkine göre daha yüksek bulunmuş ve aradaki farkın p< 0.05 düzeyinde anlamlı olduğu görülmüştür. Ancak, Üstün Yetenekli Kümesine giren çocukların Zeka Bölümleri ile fiziksel özellikleri arasındaki ilişkilerin hiç birinin p< 0.05 düzeyinde anlamlı olmadığı saptanmıştır. Bu çalışmada böyle bir sonucun alınmasının başlıca nedenlerinden biri, Üstün Yetenekli Kümesinin alt Zeka Bölümü sinirinin 105 gibi çok aşağı bir düzeye çekilmiş olmasından kaynaklanmış olabilir (ATAMAN, 1984; HALLAHAN & KAUFFMAN, 1978; WHITMORE, 1980).

SOSYAL GELİŞİM ÖZELLİKLERİ Genelde,

  •      Kendilerinden büyük çocuklarla karmaşık oyun oynama   eğilimindedirler.
  •      Karşısındakilerin düşüncelerini,   duygularını   ve   isteklerini kestirebilme

yeteneğine sahiptirler.

  •      Grup içindeki liderliğin amacı ve işlevini kavrayabilmeleri ve diğerlerinin
    gereksinim ve ilgilerine duyarlı olabilmeleri nedeniyle, genellikle   lider olma
    eğilimindedirler.    Hem liderlik için arzulanan kişilik özelliklerine hem de
    geniş ilgi alanına sahip olmaları liderlik potansiyellerini daha da arttırır.
  •      Espri    yetenekleri gelişmiştir.

KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ

Genelde,

  •      Bağımsız           olma   özellikleri   gösterirler.       Bu   özellikleri       öğrenme
    etkinliklerinde de görülür.
  •      Yüksek   amaç   ve   ideallere   sahiptirler.
  •      Faaliyetlerini başlatmak için bir dış kuvvete ihtiyaç duymazlar, yani     içten
    denetimlidirler.
  •      Yaşamlarındaki olayları       denetim    altına    alabileceklerine       inanırlar,
    kaderci değildirler.

 

Hayal   güçlerinin   fazla   gelişmesi   sonucunda,   bazıları   hayali   arkadaşlar

oluşturabilir. Bazen bir aile ve toplumu hayal güçlerinde canlandırabilirler.

Daha büyük çocuklar bilimkurgu türümde fanteziler yaratabilirler.

Aşırı duygusal olabilirler. Yapılan haksızlıklar arkadaşlarına yönelik bile

olsa, böyle bir durum gözlerinin yaşla dolmasına neden olabilir. Yok olma

tehlikesinde olan türler, enerji kaynaklarının azalması, kirliliğin artması gibi

dünya sorunlarına aşırı duyarlı davranabilirler.

Mükemmeliyetçidirler.

Özgüvenleri         yüksektir     (CLARK,   1992;     DAVIS  &  RIMM,   1989;

HALLAHAN & KAUFFMAN,   1978;    LEROUX & McMILLAN,   1993;

PARKE, 1989; ROGERS, 1986 ; SISK, 1987 ve WHITMORE, 1980).

 

 

ZİHİNSEL ÖZELLİKLERİ

Genelde,

  •      Doğumlarından    itibaren    gördükleri,    işittikleri,    dokundukları    şeylere
    yaşıtlarına oranla daha fazla ilgi   gösterirler,   dikkatlerini daha uzun süre
    yoğunlaştırabilirler.
  •      Daha  büyük  yaslarda  da  dikkat  süreleri  daha uzundur.     Daha meraklı
    olmaları, çok şey öğrenme isteklerine  sahip olmaları nedeniyle, bir sorunla
    karşılaştıkları   zaman,   bu      konu   üzerinde   akıllarını   daha   uzun   süre
    çalıştırabilirler.
  •      Kolaylıkla kavram oluştururlar.
  •      Düşünceleri akıcıdır.
  •      Kolayca     ezberleme     ve   ezberlediklerini   de  uzun   süre     belleklerinde
    koruyabilme özelliğine sahiptirler.
  •      Sözcük hazineleri   zengindir.
  •      Kendi baslarına   okumayı   öğrenirler.
  •      Sayılara   erkenden ilgi duyabilirler.
  •      Zaman kavramı    erken gelişebilir.
  •      Yeni mekanik aletler keşfedip inşa edebilirler.
  •      İki isi   ayni anda yapabilirler.
  •      Yüksek  düşünce  süreçlerini  çalıştırıcı    şekilde bilgilerin aktarılmasından
    hoşlanırlar.
  •      Daha az yapılaşmış öğrenme materyalini    tercih ederler.
  •      Başladıkları    görevlerin    bitirilmesi      için kendilerine daha fazla fırsat
    verilmesini isterler (CLARK, 1992;   DeHAAN & HAVINGHURST, 1965;

 

FREEMAN, 1991;   HALLAHAN & KAUFFMAN 1978;   PARKE, 1989 ve SISK, 1987).

Problem Çözme işlemlerinde Seçip Kullandiklari Bilişsel Stratejiler:

STERNBERG (1980) problemlerin çözülebilmesi için, insanların bilgi işlemlerinde üç tür bileşenin olması gerektiğini ileri sürer. ROGERS (1986) bu bileşenler açısından literatürü tarayarak üstün olanlarla olmayanlar arasındaki farkları söyle özetler: bunlardan

  1.        Bileşen, problem çözerken, planlama ve karar vermede kullanılan yüksek
    düzeyli     süreçlerdir          (metacognition).            İki     grup     bu     açıdan
    karşılaştırıldığında, üstünlerin lehine anlamlı farkların bulunduğu ortaya
    çıkmıştır. Üstünlerin

a)        çözülecek problemi fark etme

b)       bir seri çözüm adımlarını kendiliklerinden oluşturma,

 

c)   problem   çözümünde   benimsenecek   yönelimde   nelere   öncelik
vereceklerini belirleme,

d)      bir uzman gibi bilgileri seçme,

e)       problem çözme işleminde başvuracakları kaynaklara karar verme,

f)        sonuçları sistematik olarak yorumlayabilme,

g)      problem çözmede daha uzun ön kavrama süresi kullanma
açısından genelde üstünlük gösterdikleri görülmüştür.

  1.               Bileşen  performanstır.   Bu bileşen, şifreleme, sonuç çıkarma, hakli
    çıkarma gibi problem      çözerken        öğrenciler       tarafından                kullanılan
    süreçlerdir.     Üstün olanlar,   analojik       düşünmeyi              gerektiren       bu
    işlemlerde,

a)         yukarıda belirtilen süreçleri daha hızlı ve basarili bir şekilde yerine
getirme,

b)     dikkat ve  bellekle  ilgili  bütün problemlerde  daha hızlı olma,  daha
fazla öğrenme,            daha   etkin   stratejiler   seçme   ve   daha   hızla   sağlıklı
sonuçlara gitme bakımından   genelde      daha         üstün        oldukları belirlenmiştir. STERNBERG problem çözmede

3.         bileşenin   bilgi kazanımı başlığı altında toplandığını belirtir ve bu alanı

  •      Kazanma (acquisition),   yani yeni bilgilerin öğrenimindeki beceriler,
  •      Hatırlama (retention),   yani daha önce kazanılıp saklanmış bilgilerin
    anımsanmasındaki beceriler,
  •      Aktarma (transfer) becerileri

olmak üzere üç alt başlığa ayırır. Üstünlerin bu bileşenle ilgili olarak

a)   yeni kazanılmış bilgileri analiz etme, onlarla   senteze ulaşma   ve onları değerlendirme yeteneği ve

b)    önceden öğrenilmiş       strateji    ve    içeriğin     yeni problemlerin
çözümünde         kullanma     becerileri     açılarından     üstünlük     gösterdikleri

belirlenmiştir.    Bu bileşenle ilgili olarak,   üstünlerin gösterdikleri    ayrıcalıklı
özelliklerin,            sezgi        gücü            yeteneğine         sahip      olmalarından

kaynaklanabileceği ileri sürülmüştür.

Problem   çözme işlemlerinde,     üstünlerin gösterdikleri ileri sürülen bazı özellikleri,   bir sonraki kısımda verilen araştırma sonuçları da doğrular niteliktedir.

 

EŞİTLİK

Demokrasi ile yönetilen ülkelerde bireylerin eşit haklara sahip olmaları beklenirken, eğitim açısından üstün zekâlılar için hâlâ eşitlik arayışı içinde olunması bir paradoks olarak karşımıza çıkmaktadır. İlk önce eşitliğin anlamı üzerinde bir anlaşmaya varmak gerekir. Eşit fırsata sahip olmak demek, aynı fırsata sahip olmak demek değildir; her bireyin kendi gereksinimlerine uygun deneyimlere sahip olması demektir. Yetenekli bir müzisyen ile parlak bir bilim adamına aynı eğitimin verilmesi, onlara eğitim açısından eşit fırsatlar sunuluyor anlamına gelmez. Eşitlik,bireylerin yeteneklerinin doruk noktasına ulaşması için, onlara eşit  fırsatların sunulması anlamına gelmektedir (Clark, 1997, s.5, 6).

 

ÜSTÜN ZEKALILARIN EĞİTİMİ VE ÜSTÜN YETENEKLERİN GELİŞTİRİLMESİ İÇİN RASYONAL GEREKÇE

  1.                 Üstünlüğün Gelişmesinin, Çevre ile Kalıtım Arasındaki Etkileşimin bir Sonucu Olması. Doğuştan gelen yetenekler, kapasiteler ve süreçler çevre çevre tarafından uyarılıp ortaya çıkarılır. Bu iç mekanizmaların en fazla ilk yıllarda daha kolaylıkla etkilenmelerine karşın, potansiyelin yüksek düzeyde gerçekleşmesini sağlamak için etkin bir etkileşimin yaşam boyu süregelmesi gerekir.    Zihinsel açıdan durağanlık söz konusu değildir. Yüksek zekâ düzeyi için verilen bir etiket olan üstünlük, dinamik bir  özelliğe  sahiptir ve  ancak çocuğun yeteneğini,  becerisini  ve  ilgisini  geliştiren öğrenme yaşantılarını geçirmesi sağlanarak, onda bu özellik daha üst düzeylere çıkartılabilir.
  2.        Politik  ve Sosyal Sistemin  Demokratik Prensiplere Dayalı  Olması.

Demokraside eşit fırsat yukarıda da belirtildiği gibi, aynı fırsat anlamına gelemez, gelmemelidir de. JEFFERSON'ın dediği gibi, eşit olmayan insanlara eşit muamele etmek kadar eşitliğe aykırı bir şey olamaz. Demokratik bir düzende, eğer her bireyin yeteneğini doruğa çıkarması bir insanlık hakkıysa, o zaman üstün zekâlı bireylerin de kendi düzeylerinde gereksinmelerine uygun bir eğitim almamaları da demokrasiye aykırı bir durumdur. Çocuk ve gençlerin yetenek ve becerilerini doruğa çıkarabilmelerini sağlamak için, onlara gerçekten eşit fırsatlar sağlanmalıdır. Bunun gerçekleşmesi için de onlara birçok düzeyde çeşitli öğrenme yaşantılarının sunulması gerekir.

 

  1.        Gelişimlerinin Sınırlanması ve Kısıtlanması Halinde, Bireylerin Fiziksel
    ve Psikolojik Acı Çekiyor Olmaları.   Bireylere daha önce başardıklarını
    aşmaları   için   izin   verilmezse,   sıkılırlar,   cesaretleri   kırılır,   kırgınlık
    yaşarlar, kızarlar ve bir birey olarak kendilerinin tükenmiş olduğunu
    hissederler.     1925'te TERMAN üstün zekâlı çocukların potansiyelleri
    altında başarı gösteren en büyük grup olduğunu ileri sürmüştür.
  2.     Toplumu Oluşturan Bireylerin Yeteneklerinin Gelişmesi Toplumun da
    İlerlemesini Sağlaması.   Genelde toplumlar fiziki ve artistik yeteneklere
    değer verirler ve ödüllendirirler.  Zihinsel yetenek ise, birçoğu tarafından
    kuşkuyla karşılanır, bazıları bir tehdit olarak görür ve birçoğu da alın
    teriyle kazanılmamış bir yetenek olarak ele alır. Aslında üstün zekâlıların
    gereksinimlerine  uygun  programların  geliştirilmesi,  bu  tür bireylerin
    kendini beğenmiş, züppe bireyler olmalarına değil, bilâkis sosyal ilişkileri gelişmiş, kendilerine ve diğerlerine olumlu tutumlar geliştirmiş bireyler olarak yetişmelerine neden olacaktır.
  3.             Üstün Zekâlıların Yaşıtlarına Oranla Genellikle Farklı Düşünmeleri ve
    Farklı  İlgilere  Sahip   Olmaları.      Okula  başladıkları   zaman,   üstün
    zekâlıların birçok temel becerisi genellikle gelişmiştir ve bunların bazıları
    da üst düzeylere ulaşmış durumdadır.    İleri ilgi alanlarına sahiptirler.
    Hemen   hemen   okula   ilk   başladıkları   günden   itibaren   diğerlerinin
    kendilerini farklı gördüklerini hissederler. Eğer okul her hangi bir önlem
    almazsa, düşük     benlik    kavramı    ve okul ile topluma karşı
    olumsuz    tutum    geliştirmeleri olasılığı doğar.   Okulların çoğunun
    hedefi    öğrencilerin    topluma    uyum    göstermelerini    kolaylaştıracak
    becerileri   onlarda  geliştirmektir.     Yeniden  bir  toplumun  yaratılması
    okulların  hedefleri  arasında yer  almaz.     Yaratıcı  ve  atılımcı  kişiler
    yetiştirme   eğilimine   ender  rastlanır.     Daha  çok  var  olan     bilgileri
    kullanacak kişiler yaratma eğilimi ağır basar.  Yeniden     yaratma
    yenilik   ve  at ılımcılık  ise, üstün zekâlı çocuklarda görülen
    tipik kişilik özellikleridir. Durum böyle olunca da üstün zekâlı çocukların
    farklı bir dünya görüşüne ve farklı eğitim gereksinmelerine sahip olmaları
    kaçınılmaz olur.
  4.             Gereksinmelerine Uygun Eğitim Programları Düzenlenmesi Halinde,
    Üstün Zekâlıların Başarılarında Önemli Artışların Olması, Yeterlilik
    Duygularının Geri Gelmesi ve Ruh Sağlığına Kavuşmaları.    Uygun
    öğrenme yaşantıları sonucunda, üstün zekâlı öğrenciler. daha etkin ve
    yeterli   bir   şekilde   çalışmayı   öğrenirler;   problem   çözme   becerilerini
    geliştirirler ve çözümleri birçok açıdan görebilirler.  Kavramları dinamik
    bir ilişki içinde ele alırlar ve geniş bilgi dağarcıklarını sınırsız öğrenmenin
    temeli olarak kullanabilirler.

 

 

Tüm Alanlardaki Topluma Yapılan Katkıların Büyük Bir Bölümünün Bu Kesimden Geliyor Olması. Toplumun yenilikçi ve tatmin edici bir geleceğe ulaştırılmasında üstün zekâlı bireylerin rolü büyüktür (Clark, 1997, s.6-9).

 

Beyin İşlevinin Önemi

 

Nöron beynin temel ünitesidir. Aşağı yukarı beyinde 100 000 000 000 nöron bulunmaktadır ve bunlar o kadar küçüktürler ki 100 000'i bir toplu iğnenin topuz kısmına sığabilir. Korteks denilen beynin üst tabakasındaki nöronlar arasındaki bağlantıların aşağı yukarı 2 cm3'te 10 000 mili bulduğu söylenmektedir. Bir nöron, hücre gövdesinden, dendritlerden ve aksondan oluşur.

    

      Hücre gövdesinin içinde çekirdek ve hücrenin yaşamını sürdürmesini sağlayan biyokimyasal süreçler yer alır. Nöron, binlerce sinyali alıp gönderen küçük bir bilgi işlem sistemidir. Hücrelerin hiçbiri tamamen bir birinin aynı olmadığı gibi iki ayrı beyin de bir birinden farklıdır. Dendriîler, hücre gövdesinden ayrılan ve yakın sinir hücrelerinden bilgiyi almak için yollar oluşturmak üzere kollara ayrılan kısa liflerdir. Akson ise, hücre gövdesinden uzanan uzun bir sinir lifidir. Bu lif, komşu dendritlerin kolları tarafından alnınan sinyalleri gönderen bir transmiter gibidir. Nöronlar arasındaki etkinlik bir hücrenin aksonu ile temas halinde olan bir hücrenin dendritleri tarafından taşınır. Aksonun ucu, diğer hücrenin dendritine gerçekte dokunmaz; sadece hücrelerin bir birine en yakın olduğu alanda kimyasal olarak bilgi bir hücreden diğerine atlar. İşte bu bağlantı noktasına sinaps adı verilir. Sinir empülsünün, yani bilginin aktarımı elektro-kimyasal bir süreçtir. Hücreden geçen elektrik empülsü sinapsta kimyasal sinyallere, sonra yine elektrik empülsüne dönüşür. Sinapsların öğrenmenin ve belleğin nöral mekanizmaları olduğu düşünülmektedir.

Nöronları çevreleyen glia adıyla bilinen özel hücreler vardır. Bunların sayısı nöronların aşağı yukarı on katıdır ve, uyarıcı zenginliği sayılarının artmasına neden olur. Bu hücreler beyni besler, artık ürünleri tüketir ve âdeta beyni bir arada tutan yapıştırıcı bir madde gibidir. Aynı zamanda miyelin tabakasını oluşturarak sinir hücrelerini yalıtır. Miyelinin önemli bir işlevi vardır. Üstü miyelinle kaplanmış akson, miyelin kaplanmamış aksona göre, bilgiyi çok daha hızlı iletir. Glia hücrelerinin sayısı çoğalıp miyelinleşme arttıkça, öğrenme hızı da artar. Çevrenin uygun uyarıcı açısından zengin olması bu tür hücrelerin üretim hızının artmasına ve böylece daha hızlı ve daha karmaşık düşünme örüntülerinin ortaya çıkmasına neden olur. Bu tür düşünme şekli üstün çocukların en büyük özellikleri arasındadır. Ayrıca bir sinir yolunun sıklıkla kullanılması da düşünme hızının inanılmaz boyutlara ulaşmasını sağlar.

Sinapslardaki etkinliğin arttırılmasının bir diğer yolu da nöronun hücre bedenini kuvvetlendirmektir. Nöron hücrelerinin sayısını arttıramasak da niteliklerini yükseltmek mümkündür. Böylece bilgi daha hızlı işlenir, daha fazla güç iletilir.   Sonuçta da glia hücrelerinin oluşturacağı karmaşık ağların oluşma   olasılığı   artar.     Uyarıcısı  zengin  bir  çevredeki   etkileşim,   sinir  hücresinin kimyasal yapısını değiştirir ve böylece sinir hücresi kuvvetlenir.

 

Beynin Düzeni                                                             Motor Alan            Görme

 

 

 

 

însan beyni başlıca dört sistem altında düzenlenmiştir. Her bir sistem farklı yapı ve kimyaya sahiptir. Eğitim açısından bu düzenin dikkate alınması önemlidir Bu dört beyin sisteminden ikisi sözel iletişim ağma sahip değildir. Zekânın temeli tüm beyin işlevinin bir bütünleşmesidir. Bu nedenle, sadece sözel iletişimi ölçen bir test zekâyı değerlendirmek açısından çok kısıtlıdır.

CLARK'IN (1997) Paul MacLean'den aktardığına göre, ellerle beyin arasında bir benzerlik (analoji) oluşturmak, beynin düzeninin anlaşılması açısından kolaylık sağlamaktadır. Bunun için, tırnaklar görülecek şekilde elleri yumruk haline getirmek ve sonra da tırnaklar bir birine değecek şekilde, elleri birleştirmek gerekmektedir. Bu durumda ellere tepeden bakıldığında beynin bir modelini görmek mümkündür. Küçük parmaklar oynatıldığı zaman beyindeki görme alanı belirtilmiş olur. Orta parmaklar oynatıldığı zaman, motor alanın yeri gösterilmiş olur. Dille ilgili alan, sağ elin orta parmağının orta ekleminin aşağı kısmına rastlamaktadır. Bu kısmın beynin sol yarı-küresinde yer almasına karşın, bu alan sağ yarı-küreyle corpus collasum aracılığıyla bağlantı halindedir. Ellerimizi kullanarak yaptığımız el-beyin benzetmesine dönersek, iki elin bir birine  değen  tırnakları,  corpus collasumu temsil  etmektedir.  Bağlayıcı bir özellik gösteren corpus collasumun içinde bedenimizin diğer hiçbir kısmında olmayacak kadar fazla sinir bağlantıları mevcuttur.

Tekrar el-beyin benzetmesine dönüp tek bir ele, yani yarı-küreye odaklandığımızda, kol ve bilek kısmının aşağı beyin sapını ve nefes alma, kalbin çarpması gibi otomatik işlevin yer aldığı cerebrum'un en iç alanlarını temsil ettiklerini görürüz. Bu alanda daha yüksek beyin merkezlerine giden sinirsel yollar mevcuttur. Burada harekî denetim ve beynin diğer kısımlarıyla beynin en alt kaidesinde yer alan cerebellum arasında iletişim zincirini kuran nuclei de vardır. Reticular oluşum bu alanda yer almaktadır ve bilinçlilik için fiziki bir temel oluşturmakta ve insanların uyanık ve atik tetik kalmaları için başlıca rol oynamaktadır.

Beynin ikinci sistemi olan I i m b i k sistem (orta beyin) orta beyinde yer almaktadır ve öğrenme sürecine önemli katkısı olmaktadır. Yumruğu kısmen açarak ve el ayasına bakarak, bu alanı sembolik olarak görmek mümkündür. Böylece serebrospinal sıvıyı tutan beyin ventriküllerini ve aynı zamanda limbik sistemi görmek mümkündür. Burada öğrencinin duygu ve heyecanları tarafından harekete geçirilen biyokimyasal sistemler ve belleği arttıran veya bastıran etkileşimler vardır. Bu alan endişe, öfke, duygusallık, dikkat süresi gibi çeşitli işlevleri etkiler. Bunlara ek olarak kişisel kimliğimiz ve tek oluşumuza ilişkin duygularımız beynin bu alanına dayanır. Kişinin iç ve dış dünyası arasında köprüyü kuran ve gerçeği yapılandırmayı sağlayan limbik sistemdir. Bu sistem yüksek düşünme, kortikal ve neokortikal (cerebrum'a ait) işlevler için bir tür geçit görevini görür. Bu açıdan üstünlerin gelişimini anlama çabası içinde olan eğitimciler için bu alan büyük önem taşımaktadır. Limbik sistemden nörotransmitterlerin serbest bırakılması sonucunda korteks tabakasının hücrelerinin işlevleri bundan olumlu veya olumsuz bir şekilde etkilenir. Bu alandaki işlevin büyümesini ateşleyen  yeniliktir.

Her iki elin parmaklarının görülen yüzeyi, beynin neokorteks veya cerebrum diye anılan üçüncü sistemini temsil eder. Beynin 5/6'sını oluşturarak beynin en büyük sistemi niteliğini taşıyan beynin bu üçüncü sistemi, yukarıda belirtilen aşağı beyin sapı ve orta beyin olarak da bilinen limbik sistemi sarar. Duyulara ait verilerin işlendiği, kararların verildiği ve aksiyonun başlatıldığı yer bu alandır. Neokorteks (cerebrum) dil ve konuşma için de gereklidir. En önemli işlevleri arasında bilginin kazanımı, depolanması ve anımsaması vardır.

Neokorteksin (cerebrum'un) son zamanlarda evrim geçiren kısmı prefrontal korteks adıyla anılmaktadır. El-beyin benzetmesinde bu kısmı baş parmaklar temsil etmektedir. Plânlama, düzenleme, yaratma, bir şeyin içyüzünü kavrama, empati, iç gözlem ve sezgisel düşünmenin diğer temellerine ilişkin davranışların ortaya çıkması, bu kısım sayesinde gerçekleşir. Karmaşık davranışları düzenleme, amacı kesinleştirme ve aksiyona karar verme gibi davranışları bu kısım üstlenir. Gerçekte bu alan diğer kısımlara enerji sağlar ve onları düzenler. Burası bireyin amacını barındıran bir alandır.

CLARK'ın (1997) prefrontal korteks'le ilgili olarak Goodman'dan (1978) aktardığına göre, bu alan 12 ile 16 yaşları arasında tam olarak gelişir ve aşağıda belirtilen işlevlere sahiptir.

  •        Basiret (Foresight):   Değişim örüntülerini görme, o andaki eğilimlerden
    geleceğin olasılıklarını kestirmek.   Bu süreç hayalgücünü,   kehanet ve
    davranışsal plânlamayı kullanır.
  •        Kendini-düzenleme (Self-regulation):       Bir şeyin içyüzünü kavrama
    yeteneği,  içten gelen emirler, ve görsel imajların üretimi  aracılığıyla
    bedensel    süreçleri    düzenler.         Bu,    meditasyon    ve    geribildirim
    (biofeedback) stratejilerinin temelidir.
  •        Analitik sistemler düşünmesi (Analitic systems  thinking):     Yüksek
    yaratıcılık şekli; formel mantık ve mecaz gerektiren girdinin karmaşık
    analizi.
  •        Holos: Hem rasyonel hem duygusal olmak üzere sosyal zekâ.

 

 

 

KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ

GENELDE

*    Bağımsız olma özellikleri gösterirler,

*    Yüksek amaç ve ideallere sahiptirler,

*    İçten denetimlidirler,

*   KADERCİ değillerdir,

*   Aşırı DUYGUSAL olabilirler.

*   Yok olma tehlikesindeki türler,

*   Enerji kaynaklarının azalması,

*   Kirliliğin artması gibi dünya sorunlarına aşın d u y a r I ı davranabilirler.

*   Mükemmelliyetçidirler    

*   Özgüvenleri yüksektir.

AHLAKÎ ÖZELLİKLERİ

GENELDE

«    Ahlaki duyarlılıkları erken yaşta yoğun olarak görülür. «           AÇLIK

NÜKLEAR SAVAŞ

ÇEVRE KİRLİLİĞİ

BARIŞ

ULUSLAR ARASI İLİŞKİLER

KENDİ GELECEKLERİ

gibi dünya sorunlarına daha duyarlıdırlar.

 

    *   Sorgulayıcı, keskin gözlemci, mantıkî düşünür olma özellikleri göstermeleri nedeniyle,    EŞİTSİZLİĞİ,   HAKSIZLIĞI, ÇİFTE STANDARDI farkederler.

   * Bunları Önlemede etkisiz olmaları, kendilerini çaresiz­liğe   iter.


*  Keskin adalet duygusuna sahiptirler. 

 

Yorumlar

Yorum Bırakın