Dikkat Eksikliği Sendromunun Kısa Tarihi

 

Dikkat Eksikliğini ilk araştıran uzman, sendromu bu adla tanımıyordu. George Fredick Still, 1902 yılında araştırmalarını 20 dizilik bir konferans şeklinde "Royal College of Physicians" Londra'da sundu. Konferanslarında; saldırgan, asi, disipline edilemeyen, aşırı duygusal, "ihtiraslı", kurallara uymayan, kaba, acımasız, yalancı, dikkatsiz, aşırı hareketli, sakar ve saldırganlığı dolayısı ile diğer çocuklar için tehlike arz eden çocuklardan söz etti. Still'e göre; bu çocuklarda "kronik bir ahlak bozukluğu" vardı.

Still, bu çocukların uyarılma eşiklerinin diğer çocuklara oranla yüksek olduğunu ve durumlarının kalıtımsal olduğunu da gözlemlemişti. Ancak o zamanın anlayışı ile çocukların durumlarını "yeterince ahlaklı olmadıkları" şeklinde tanımlamıştı. Bu davranışların anne babaların çocuklarını yanlış yetiştirmelerinden değil; organik bir bozukluktan kaynaklanabileceği fikri ancak 20.yüzyılda gözönüne alındı.

Bir okyanus ötede ve bir on yıl sonra Amerikalı doktorlar hala Still'in tarif ettiği belirtilerin etkilediği çocukları tartışmaktaydılar. Bu çocukların çoğunun bir ortak noktası vardı: Dikkat Eksikliği Sendromu benzeri belirtilerin yanısıra hepsi 1917-1918 yıllarında yaşanan "beyin humması salgını"ndan sağ kurtulmuş çocuklardı.

Pek çok tıbbi makale bu çocukları "beyin humması sonrası davranış bozukluğu" gösteren çocuklar olarak tanımlamışlardı. Still'in hastaları gibi bu çocuklar da sosyal olarak rahatsızlık verici ve hafıza sorunu olan bireylerdi.

"Daha şefkatli, daha anlayışlı bir teşhis" konulmasına doğru ilk adım bu çocukların beyin özürlü olarak adlandırılmak için çok zeki olmaları dolayısıyla en alt düzeyde beyin özürlü diye adlandırılmaları ile atıldı. Böylece "minimal beyin özürlü" tabiri popüler oldu. Hatta o kadar popüler oldu ki; çocukta görülür hiçbir beyin özürü görülmese bile gene de bu teşhis kondu.

Bu teşhisin yarattığı bir başka sorun ise tanımın, tedavi uygulanabilmesi için çok geniş kapsamlı olmasıydı. Örneğin günümüzde öğrenme zorluğu, gelişim bozukluğu, asilik ve dikkat eksikliği adları verilen tüm sendromlar, minimal beyin özürü olarak tanımlanıyordu.

Hiperaktivite ilk kez 1957'de Laufer ve Denhoff ile 1960'da Stella Chess tarafından adlandırıldı. Zaman içinde de bu bozukluğun doğru adı olarak psikoloji çevrelerinde kabul edildi. Yeni terim, daha sonra Dikkat Eksikliği ile Hiperaktivite olarak adlandırılacaktı ancak dikkat eksiklikleri olduğu halde hiperaktif özellikler göstermeyen çocuklara da aynı teşhis konmaktaydı.

70'li yıllara gelindiğinde, hiperaktivite konusunda 2000 çalışma yapılmıştı. Özellikler arasında aşırı hareketlilik, dürtüsel davranma, dikkat toplayamama ve sabırsızlık vardı. Bu çalışmalara göre aşırı hareketlilik en belirgin özellik olarak ortaya çıkıyordu ve belirtiler ergenlik çağında ortadan kalkıyordu.

1972 yılında Virginia Douglas, Kanada Psikoloji Birliğine sunduğu bir çalışmayla; dikkat eksikliği ve düşünmeden hareket etmenin, bu çocuklarda aşırı hareketlilikten daha fazla dikkat edilmesi gereken bir nokta olduğunu öne sürdü. Böylece çalışmalar aşırı hareketlilikten, dikkat toplayamama sorunlarına yöneldi.

Douglas'ın çalışma arkadaşı, Gabriel Weiss, uzun süreli araştırmalarının sonucunda çocuklardaki hiperaktivitenin, ergenlik çağında ortadan kalkma ihtimalinin olduğunu ancak dikkat ve davranış sorunlarının kalacağını iddia etti.

1980 yılından 1989 yılına kadar geçen sürede, binlerce araştırma yapıldı ve Dikkat Eksikliği ile Hiperaktivite Sendromunu pediatrik psikoloji tarihinde üzerinde en fazla çalışılan konu yaptı.

Yorumlar

Yorum Bırakın