HİPERAKTİFLER, ÖZDENETİM EKSİKLİĞİNİN KURBANI
HİPERAKTİFLER, ÖZDENETİM EKSİKLİĞİNİN KURBANI
Psikiyatristler 1940 yılından bu yana aşırı hareketli, dikkatini bir konu üzerinde yoğunlaştıramayan, aşırı tepkisel çocuklara çeşitli hastalık isimleri yakıştırdılar. Bu çocuklara ''minimal beyin bozukluğu'', ''beyni zedelenmiş çocuk sendromu'', ''hiperkinetik çocukluk reaksiyonu'', ''hiperaktif çocuk sendromu'' ve en son ''dikkat-eksikliği sendromu'' gibi tanılar kondu. Aslında hastalığa konan isimlerin bu kadar sık değişmesi, hastalığa yol açan etmenlerin yeterince bilinmemesinden kaynaklanıyordu.
Son birkaç yıldır psikiyatristler ''Attention-deficit hyperactivity disorder- ADHD-dikkat-eksikliği hiperaktivite hastalığı'' ismi üzerinde anlaştılar. Son 10 yıldır hastalığın semptomları ve nedenlerine ilişkin epey yol kat edildi. Bu gelişmelerin ışığı altında hastalığın genetik etmenlere bağlı olarak ortaya çıktığı kanısı güç kazandı. Özellikle hastalığın çıkış noktasına ilişkin görüşler de tümüyle değişti. ADHD'nin yalnızca dikkate bağlı bir hastalık olmadığı, beyin devrelerinin gelişimi sırasında ortaya çıkan bir aksaklıktan kaynaklandığı anlaşıldı. Beyin devrelerindeki bozukluk, dürtülerin baskılanmasını güçleştirir, özdenetimi zayıflatır. Zayıflayan özdenetim mekanizması ise belli başlı beyin fonksiyonlarını bozar. Bozulan fonksiyonların başında, dikkati bir konu üzerinde odaklama yeteneği ve gelecekteki daha büyük bir çıkar uğruna için halihazırdaki küçük çıkardan vazgeçme becerisi geliyor.
ADHD'nin semptomları iki ana grupta toplanıyor:dikkatsizlik ve hiperaktif davranışlar. Çocukların pek çoğu yetişkinlere göre daha hareketli, daha dikkatsiz ve daha tepkiseldir. Çocuklar için yakın çevrelerindeki nesneler uzaktakilerden daha önemlidir; anlık olaylardan daha fazla etkilenirler ve genellikle tutarsızdırlar. Çocuk ne kadar küçükse zaman kavramı da o denli soyuttur. Dolayısıyla onlar için önemli olan şimdiki zamandır; geleceğin onlar için hiçbir anlamı yoktur. Bu davranış şekli diğer çocuklardan farklı değilse sorun çıkmaz; farklı ve aşırı bir bir yol izliyorsa hastalık ufukta görülüyor demektir.
ADHD tanısı
Hastalığın erkek çocuklarda görülme olasılığı kızlardan 3 misli fazladır. Bazı çalışmalarda ADHD'li erkek çocuk sayısının kızların 9 katı olduğu görülmüştür. Bunun nedeni, erkek çocuklarda sinir sistemi hastalıklarına yakalanma eğiliminin kızlardan daha fazla olmasıdır. ADHD teşhisinin konmasına zemin hazırlayan davranış bozuklukları genellikle 3 ile 5 yaş arasında ortaya çıkar. Buna rağmen hastalığın başlangıç yaşı çocuktan çocuğa değişir. Bazı çocuklarda semptomlar çocukluğun son dönemlerinde, hatta buluğ çağında ortaya çıkabilir. Semptomların bu kadar gecikmesinin nedeni henüz bilinmiyor. Bu hastalığa yakalananların sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Son araştırmalara göre kültür ve ulus farkı gözetmeyen ADHD, okul çağındaki çocukların yüzde 2 ile 9.5'inde görülüyor. Bir zamanlar hastalığın yaş ile birlikte azalacağına inanılırdı. Ne yazık ki bu inancın yanlış olduğu ve hastalığın erişkinlerde bile etkili olduğu anlaşıldı. Örneğin bir çalışmada 158 ADHD'li çocuğun üçte ikisinde hastalık belirtilerinin 20'li yaşlara kadar hükmünü sürdürdüğü belirlendi.
Psikolog ve psikiyatristler, ADHD'li çocuklara (ve yetişkinlere) yardımcı olmak için hastalığın nedenlerini daha iyi kavramak zorunda olduklarının bilincinde. ADHD'nin dikkatle ilgili bir hastalık olduğunu doğrultusundaki geleneksel yaklaşıma göre hastalığın ana nedeni, beynin birbiriyle rekabet halindeki duyusal verileri yeterince filtre edememesi. Ancak Amsterdam Üniversitesi'nden Joseph A.Sergeant'ın başı çektiği bir grup bilim adamının gerçekleştirdiği çok yeni bir çalışma, ADHD'li çocuklarda sorunun buradan değil, itici motor tepkilerini baskı altında tutamama zorluğundan kaynaklandığını ortaya çıkarttı. Diğer araştırmacılara göre de ADHD'li çocukların olaylar karşısında uygun motor tepkisi vermekte zorlanıyor ve hatalarından gerekli dersleri çıkartma becerisini gösteremiyor. Örneğin reaksiyon verme yeteneğini ölçmek için yapılan klasik testlerde, uyarı ışığının yanmasıyla çocuğun düğmeye basması arasında geçen zaman, ADHD'li çocuklarda diğer çocuklara oranla daha uzun sürüyor.
Nedenleri
ADHD'nin nedenleri henüz kesin olarak bilinmemekle birlikte, görüntüleme teknolojisindeki gelişmelere paralel olarak gelecek 5 yıl içinde bu konunun aydınlanacağı tahmin ediliyor. Son 10 yıldır görüntüleme çalışmaları ADHD'li çocukların beynindeki bazı bölgelerin normal çalışma düzeninden saptığını ortaya çıkarttı. Bu çalışmalara göre prefrontal korteks, serebellum'un bir kısmı ve bazal ganglia denilen beynin kaidesinde bulunan gri hücreler hastalıktan sorumlu. 1996 yılında Amerikan Akıl Sağlığı Enstitüsü'nden F.Xavier Castellanos, Judith L..Rapoport ve çalışma arkadaşları, sağ prefrontal korteks ve kuyruklu çekirdek (caudate nucleus) ve globus pallidus denilen iki bazal ganglia'nın ADHD'li çocuklarda normalden küçük olduğunu saptadılar. Bu yılın başında Castellanos'un grubu bu çocuklarda serebellum'un vermis (beyinciğin orta lobu) bölgesinin daha küçük olduğunu keşfetti. Görüntüleme çalışmalarından elde edilen bu sonuç bilim adamlarını tatmin etmeye yetti, çünkü ADHD'li çocukların beyinlerindeki bu küçülmüş ve deforme olmuş bölgeler aynı zamanda dikkati de düzenliyordu. Örneğin, sağ prefrontal korteks kişilerin davranışlarını ''edit'' etmekli ilgili. Kuyruklu çekirdek ve globus pallidus ise otomatik tepkileri devre dışı bırakmaya yararken, nörolojik verileri düzenler. Beynin bu bölgelerinin küçülmesine yol açan etmenler nedir? Bunu henüz kimse bilmiyor; ancak mutasyona uğramış genlerin önemli bir rol oynadığı konusunda çok kesin bulgular mevcut. Şimdi, araştırmacıların pek çoğu ADHD'nin poligenik (birkaç genle ilgili) bir hastalık olduğuna inanıyor. ADHD'li çocukların akrabalarının incelenmesi hastalığın kalıtsal olduğuna ilişkin ilk sinyali verdi.
Örneğin kardeşine ADHD tanısı konmuş bir çocuğun ADHD'ye yakalanması olasılığı, ailesinde ADHD olmayan çocuklara göre 5 ile 7 katı daha yüksek. Ayrıca anne veya babasında ADHD görülen çocuklarda hastalığın çıkma riski yüzde 50 civarında.
Hastalığın genetik kaynaklı olduğuna ilişkin en belirleyici kanıt, tek yumurta ikizleri üzerinde Colorado Üniversitesi'nden Jacquelyn J.Gillis ve çalışma arkadaşlarının 1992'de yaptıkları bir araştırma sonucundan elde edildi. Tek yumurta ikizlerinde, çocuklardan birinde ADHD görülmesi durumunda, hastalığın diğer kardeşte görülme riski, normal kardeşlere oranla 11 ile 18 misli daha fazla; özetle ikiz kardeşlerden birine ADHD tanısı koyulması, diğer ikiz kardeşte de yüzde 55 ile 92 oranında ADHD'nin görüleceği anlamına geliyor.
ADHD'nin genetik ile ilgili olmayan nedenlerinin arasında prematüre doğum, annenin hamilelik döneminde içki ve sigara içmesi, erken çocukluk döneminde yüksek düzeyde kurşuna maruz kalınması ve beyinde zedelenmeler (özellikle prefrontal korteksin zedelenmesi) sayılabilir. Ne var ki bütün bu nedenlerin rolü erkeklerde yüzde 20 ile 30, kızlarda ise daha düşük oranlarda seyrediyor. Bu arada bilim adamları hastalığın küçük yaşlarda tüketilen şeker miktarı ve yanlış beslenmeye bağlı olarak ortaya çıktığı inancının doğru olmadığına konusunda hemfikir.
Bozuk genler
Mutasyona uğrayan geni tespit etmek için yapılan araştırmalar, suçun dopamin salgısını düzenleyen genlerde aranması gerektiğine ilişkin ipuçları veriyor. Dopamin, hücreden hücreye sinyal aktarımını sağlayan nörotransmiterlerden en önemlisi. Beynin spesifik bir bölgesinde nöronlar tarafından salgılanan dopamin, duygu ve hareketlerden sorumlu diğer nöronların faaliyetlerini baskılamaya ya da değiştirmeye yarar. Örneğin Parkinson hastalarında görülen hareket bozukluğu dopamin salgılayan nöronların ölmesi sonucu oluşur.
Davranış bozuklukları
Beyinde bu sözü edilen deformasyonlar ve genetik bozukluklar hastalığa özgü davranış bozukluklarına yol açar. Hastalığın en belirgin göstergesi davranışsal baskılama ve öz denetim mekanizmasının zayıflaması, hatta çökmesidir. Tepkileri (motor veya duygusal) baskılama yeteneği bir çocuğun gelişim sürecinde edinilmesi gereken en önemli beceridir. Çocuk büyürken ''yürütme fonksiyonları'' denilen zihinsel faaliyetleri de gelişir. Yürütme fonksiyonları, hedefi saptama, engelleri ortadan kaldırma, ve hedefe kilitlenme aşamalarında gerekli olan fiziksel ve zihinsel faaliyetleri içerir. Kişi bu süreç içinde kendini hedeften uzaklaştıran düşünce ve dürtülerini kontrol edemez ise hedefe ulaşamaz.
Küçük çocukların yürütme fonksiyonları dışa dönüktür; çocuklar bir sorunu hallederken genellikle kendi kendine konuşur. Çocuk büyüdükçe bu fonksiyonları içselleştirir. Oysa ADHD'li çocuklar yürütme fonksiyonlarını yerine getirirken bu içselleştirme başarısını gösteremezler.
Tedavi yöntemleri
ADHD'li çocukların normal düzenlerini sürdürebilmeleri için daha kontrollu bir ortamda tutulmalarında yarar vardır. ''Güdümlü'' bir ortamın ilaç terapisine tamamlayıcı etkisi olduğu saptanmıştır. Son yıllarda ADHD tedavisinde büyük yarar sağlayan ''Ritalin'' adı verilen ''psiko-uyarıcıların'', dopamin transporter'ını baskılayarak dürtülerin kontrolunu kolaylaştırdığı biliniyor. Bu arada çocukla bire bir temasta bulunan ebeveyn ve öğretmenlerinin özel bir eğitimden geçmeleri öneriliyor.
Ebeveyn ve öğretmenler çocuğun yapması gereken işleri küçük parçalara bölerek ve anında ödüllendirerek çocuğun çevreyle uyumlu hale gelmesine yardımcı olabilir. Hastalığın ciddi boyutlarda seyrettiği durumlarda özel eğitim programları devreye sokulmalıdır. Bu programlar tedavi amaçlı olmamakla birlikte çocuğa destek sağlama ve rahatlatma açısından gereklidir. Çocuk sorunlarıyla baş edebilmeyi öğrendiği zaman programların dışına çıkabilir.
ADHD'nin tedavisi yoktur; ancak hastalıkla nasıl baş edileceğine ilişkin her gün yeni bir keşfin gündeme gelmesi, gen testinin ve özel ilaçların çok yakında piyasaya çıkacağının habercisi.
Reyhan Oksay - Eylül 1998 Scientific American
Yorumlar
şenol yavaş
saçma sapan kutlamalarla uğraşacağımıza biraz da bunlarla uğraşsak,belki birçok çocuğu kurtarmış olacağız.