OKUL ÇAĞI ÇOCUĞUNUN PSİKO-SOSYAL-BEDENSEL  GELİŞİM ÖZELLİKLERİ VE ÖĞRETMENLİK SANATI

 

Öğretmenlik mesleğini öteki mesleklerden ayıran özellik,özveri gerektirmesi ve yaptıklarının,yararlarının parayla ölçülmemesidir. Bu bakımdan öğretmenlik mesleği hemen her çağda kutsal meslek olarak tanımlanmıştır. Ama şurası bir gerçektir ki öğretmenlik mesleğinin kutsal oluşu,öğretmenlerimizin kusursuz olamayacağı anlamına gelmez. Meslek kutsaldır ama insanın beşeri olduğunu düşünürsek,hatasız olmamasını düşünmek,düşülebilecek en büyük hatadır. Bu hataya düşmemek için dönem dönem kendimize ayna tutmanın faydalı olduğunu düşünerek böyle bir araştırma yapma ihtiyacı duyduk.

Eğitim,yaşama anlam kazandıran en soylu etkinliktir. Eğitim denilince,ilk akla gelen meslek ise,öğretmenliktir. Öğretmenlik bilgiyi sevgiyle yoğuran ve yaşamı güzelleştiren mesleğin adıdır. Genelden özele inecek olursak eğitimin yapıldığı yer okul,iletişimin yoğun olarak yaşandığı yer sınıftır.

Ortalama 180 gün olan yıllık öğrenim süresinin önemli bir bölümü sınıfta geçer. Bu süre içinde öğretmen ve öğrenciler belli bir amaç ve program çerçevesinde sınıftaki yaşama katılırlar. Ancak sınıf içindeki yaşamı,önceden belirlenmiş amaçlara uygun bir biçimde gerçekleştirmesinden,öncelikle öğretmen sorumludur. Bu sorumluluğu en iyi şekilde yerine getirilmesi için;öğretmenin insan ilişkileri alanında duyarlı ve bilgili olması gerekir. Bu anlamda bir öğretmenin yapması gereken ilk şey,sınıfta eğitimin gerektirdiği fiziksel ve psikolojik ortamı sağlamaktır ki düşüncemize göre fiziki koşullar ne kadar iyi olursa olsun psikolojik ortam sağlanmadığında hiçbir etkisi yoktur. Psikolojik ortamı sağlamak için öğrencileri sevmek gereklidir,fakat yeterli değildir. Sorun,insan ilişkileri örüntüsünü karmaşık ve çok boyutlu niteliğinden kaynaklanmaktadır. İnsanın davranışlarına onun beklenti ve gereksinimleri yön verir.

Öğrenmeye elverişli sınıf ortamı için sınıfın duygusal havasının ve insan ilişkilerinin öğrencilere güven sağlayıcı olması gerekir. Duyguların önemsenmediği ve olumsuz duyguların yer aldığı bir sınıf topluluğu her zaman ruh sağlığını bozucudur. Geleneksel okullarda öğretmenin tüm dikkati öğrettiği konu,kullandığı yöntem ve sağlayacağı sınıf disiplini üzerinde yoğunlaşmış,öğrencinin kendisi ve yaşadığı duygular öğretmenin dikkat merkezinin dışına çıkmıştır. Geleneksel disiplin anlayışına göre sınıf içinde,görünürde bir sessizlik ve itaat vardır. Bu görüntü içinde öğrencinin öğretmene bağımlı bir biçimde kendi girişim gücünü ve yaratıcılığını kullanması güçleşmiş bulunmaktadır. Üstelik bu sessizlik ve bağımlılık altında,öğrenci kendi iç dünyasında yalnızdır ve başarısız olma ya da yanlış yapma korkusu içinde yaşamaktadır. Öğrencinin yaşadığı duygular,onun içinde bulunduğu sınıf ortamını,olduğundan çok daha fazla tehdit edici hale getirmektedir. Eğer bir öğretmen fazla otoriterse bu duyguların yoğunluğu daha çok artmaktadır. O zaman öğrenciler sınıfta çok daha fazla kaygı ve güvensizliğin etkisi altında kalarak kimi bağımlılığını arttırarak sinmekte,kimi de saldırganlığını arttırarak öğretmene ters düşmektedir. Pek çok öğrenci de öğretmenin sınıftaki varlığından bilinçli veya bilinçsiz bir tedirginlik duymaktadır. O nedenle geleneksel disiplin anlayışına yeni bir alternatif bulmak ve bu alternatifle öğretmeni öğrenmeyi kolaylaştırıcı bir konum içinde tutma zorunluluğu vardır. Disiplin olmadan öğrenme gerçekleşmediğine göre sınıfta öğretmenden kaynaklanan bir disiplin yerine öğrenciden kaynaklanan bir disiplinle hem öğrencilerin ruh sağlığını koruma hem de öğrenmeyi gerçekleştirme mümkündür.

 

Öğretmen-öğrenci ilişkileri Sokrat’tan günümüze kadar ,eğitim tarihinin gündeminde yer almıştır. İnsan davranışlarını hedefler doğrultusunda değiştirmede,günümüzde öğretmen davranışının çok daha önemli kabul edildiği bilinmektedir.

Öğretmenin öğrencisinin ilgilerini,ihtiyaçlarını,amaçlarını,değerlerini onun öznel gerçeğine uygun  bir biçimde algılayabilmesi ve bu algılayışta öğrenciyi değerlendirme yerine onu anlamayı ve bu anlayış içinde ona yardımcı olmayı amaçlaması öğrenciyi öğretmene yaklaştırmaktadır. Öğretmenin bütün bu etkileşim içinde öğrencisini açık ve dürüst davranması sonucunda öğrencisinin öznel gerçeği dış dünyanın gerekleri ve nesnel boyutları doğrultusunda bir değişim içine girebilmektedir. Öğretmen-öğrenci ilişkilerinde öğrenci merkezli eğitimin temel ilkeleri öğrenciye koşulsuz saygı ve empatik anlayış gösterme yanında eğitimde toplam kalite yönetimimin uygulanması ve öğretmenin öğrencisini etkin bir şekilde dinlemesinin ilişkiyi olumlu yönde etkileyeceği düşünülmektedir.

Eğitim alanında yapılan araştırmalar,baskın ve otoriter tavırlarla eğitim başarısı arasında olumsuz bir ilişkinin bulunduğunu ortaya koymuştur. Baskıcı tavırlar öğrencinin zihinsel ve duygusal enerjisini esas amaç olan eğitimden saptırmakta ve öğrencinin ya boyun eğmesine veya tepkici tavır geliştirmesine yol açmaktadır.(Baltaş,1999)

Bu sebeple eğitimin amaçlarına ulaşması açısından derste öğretilenlerden daha çok kurulacak olan ilişki biçimi önem kazanmaktadır. İyi bir öğretmen,öğretmenliğin sadece öğretmek olmadığının farkındadır ve öğrencileriyle kurduğu ilişki biçiminin sadece eğitim başarısını yükseltmekte kalmayıp,aynı zamanda onu hayatta başarısı olan “güvenli bir tavır”geliştirmesine imkan vereceğini bilir. (Baltaş,1999)

Sınıf içi çalışmada olduğu kadar,öğrencinin grup içinde kendini gerçekleştirmesinde de öğretmen rehberdir. Öğretmen sınıfta adaletiyle olduğu kadar sıradışılığı ile de dikkati çeken bir modeldir. O,çocuğun kişiliğinin oluşumunu ve gelişimini biçimlendiren insandır. Çocuk,anne-baba modeli yerine öğretmeni koyar ve onunla kendini özdeş tutmaya başlar. İşte çocuğun yaşamını doğrudan etkileyen bir birey olması nedeniyle,öğretmenin kişiliği ve özellikleri önemlidir. (Yavuzer,1994)

Öğretmenin  kişilik özellikleri öğrencileri ele alış biçimine yansır. Kullandığı disiplin yöntemlerinde,ödüllendirdiği ve cezalandırdığı davranışlarda öğretmenin özelliklerini görmek mümkündür.

Yapılan bir çalışmada sert,otoriter ve dogmatik öğretmenlerin sınıflarında öğrencilerin derse olan ilgilerinin çok az olduğu görülmüştür. Öte yandan anlayışlı,açık fikirli,ahlaki,inançlarında ve düşüncelerinde gerçekçi olarak nitelendirilebilen ikinci grup öğretmenlerin yaratıcılık çabaları konusunda destekledikleri sorumluluk duygularını geliştirmeye çalıştıkları ve derse ilgilerini arttırdıkları saptanmıştır.

Bu iki tip öğretmene karşı öğrencilerin tepkileri de farklı olmaktadır. İkinci tip demokrat öğretmenlerin öğrencilerinin değerlerine kıyasla sınıf içi faaliyetlerde daha ilgili ve bunlara daha gönüllü,daha özgür davranan ve daha kendine güvenen çocuklar oldukları görülmüştür. Bu öğrencilerin okul başarıları daha yüksek,yaratıcılıkları daha ileri düzeyde oluşmuştur. Otoriter öğretmenlerin öğrencilerinin ise,işbirliğine ve yardıma daha az yaşanan ve daha saldırgan davranışlı oldukları ortaya çıkmıştır (Yavuzer,1994). Bu açıdan bakıldığında öğretmenin öğrencileri ile kurdukları ilişkileri iki gruba ayırabiliriz. Birincisi,dostluk ilişkilerini içerir;ikincisi ise resmi ilişkileri içerir.

Dostça davranan öğretmen,öğrencileri ile olumlu bir duygusal ilişki kurar;öğrencilerine duygularını serbestçe söyler,öğrencilerin kendisine söyledikleri duygularını da samimi olarak kabul eder,onlara büyük ilgi gösterir. (Kavrakoğlu,1992)

Öğrencilerin duygularını anlatmalarına elverişli bir ortam hazırlar;kendi meslek coşkusunu göstererek ve öğrencilerini severek sınıfta renkli insanlık ilişkileri yaratır. Yeri geldikçe,öğrencilerinin toplumsal etkinliklerini destekler,değerli bululduğu etkinlikler için onları beğenir,onaylar ve över.

Öğrencilerine incelikle davranır ve onlara önem verir,öğrencilerin yaptıklarını eleştirirken ya da red ederken onlarda kınama ve aşağı görülme duygusu yaratmayacak biçimde davranır.

Öğrencilerin duygularını anlamaya çalışır,ilgi,korku,endişe,kaygı gibi duygu ve coşkularını anlatmaları için onları cesaretlendirir ve bunların üzerinde önemle durur.

Öğrencilerine dost gibi davranan öğretmen,onlarla “senli-benli” ve onlara kendini beğendirme telaşı içinde değildir. Çok konuşmak zorunluluğu duymadan öğrencilerle içten bağ kurar,onlarla gösterişe kapılmadan,yeri geldikçe yeter derecede ilgilenir;öğrencilerini fazla ilgi ,şefkat ve üzerine titreme gösterisi ile sıkıntı altına sokmaz. (Selçuk,1991)

Resmi davranan öğretmen ise öğrencilerinden çok uzak durur ve onlara karşı ilgisiz kalır.(Özgüven,1994)

Öğrencilerine karşı resmi davranan öğretmenlerin bazıları öğretmenlerini severler. Fakat öğrencilerine dostça davranmanın tehlikeli ve onlardan uzak durmanın gerekli olduğuna inanırlar. Bazıları ise öğrenciye yakın olmaktan korktukları için onlardan uzak dururlar. Her iki durumda da öğrencilerine  karşı resmi davranan öğretmenler yalnızca derslerini okutmakla görevli olduklarına inanırlar,başka bir deyişle kendilerini “derslerinin öğretmeni” olduğu kanısındadırlar.

Bu tür davranan öğretmene göre,öğretmenin görevi,bütün öğrencilerini dersinde belli bir düzeye ulaştırmaktır. Öğretmen dersi anlatır,ödev verir,sınav yapar kendi ölçülerine göre öğrenciye not verir. Dersle ve anlatılan konularla ilgili çalışmalar dışında öğrencilerle öğretmenin ilgilenmesi gereksizdir,öğretmenle öğrencilerin dünyası ayrı ayrıdır. Sınıfta resmi bir hava yaratmanın öğretmen için en yararlı yönü,belki öğretmenin dersi dışında öğrencilerin sorunları ile uğraşmaktan kurtulmasıdır (Başaran,1994)

BÜYÜME VE GELİŞME

“Büyüme" yapısal bir artışı dile getirir.  Bedende gerçekleşen sayısal değişiklikleri içerir kilo,  boy artışı gibi).  Çocuk,  sadece fiziksel olarak büyümekle kalmaz,  aynı zamanda beyniyle, iç organlarının yapı ve büyüklüklerinde de değişmeler olur.  Beynin gelişimi sonucu,  çocukta giderek artan bir öğrenme,  anımsama ve yargılama yeteneği oluşur.  Böylece fiziksel büyümeye koşut olarak,  çocuk zihinsel olarak da gelişir.
 Buna karşılık,  "Gelişme" değişikliklerin niceliği yanında niteliğini de içermektedir.  Gelişme kavramı,  düzenli,  uyumlu ve sürekli bir ilerlemeyi dile getirmektedir.

Gelişimin beş temel özelliği vardır:
Gelişim;   1.  Dinamik bir olgudur.
               2.  Genetik bireyselliğin bir sonucudur.
               3.  Giderek artan bir bireyselleşme sürecidir.
               4.  Ardarda giden,  düzenli ve dengeli bir süreçtir.
             

Yapılan gözlem ve çalışmalar, belli gelişim dönemlerinde çocuklarda ortak olan eğilim ve davranış kalıplarının bulunduğunu ortaya koymaktadır.  Gelişim süreci;
* Motor Gelişim,
* Bilişsel (Zihinsel) Gelişim,
* Dil Gelişimi,
* Duygusal ve Sosyal Gelişim  alanlarında , gelişim hızları yaşa bağlı olarak değişir.

         

Gelişim çok yönlü ve karmaşık bir süreçtir. Biyolojik özellikler,kalıtım,içinde bulunulan çevre,beslenme vb. birçok durum gelişim üzerinde etkilidir. 

            Davranışların temelinde belirli biyolojik aşamalar etkilidir. Çocuk belirli aylarda yürür,diş çıkarır, ilk kelimesini söyler. Bu davranışların gerçekleşebilmesi, çocuğun o davranışı yerine getirebilecek düzeyde olgunlaşmasına bağlıdır ve davranışlar bu olgunlaşmaya bağlı olarak belirli bir sıra izler. Örneğin; çocuğun yürümeden koşması, kelimeleri söylemeden şarkı söylemesi mümkün değildir. Buradan hareketle; çocuktan bekleyeceğimiz davranışların tümünün onun olgunlaşma düzeyine bağlı olduğunu söyleyebiliriz, çocuk bir davranışı yerine getiremiyorsa ve gelişiminde herhangi bir aksaklık yoksa (kalça çıkığı, düztabanlık, dilin normalden büyük olması... türünde normaldışı fiziksel özellikler) çocuğun o davranışı yeri- ne getirebilmesi için daha fazla zamana ihtiyacı vardır, başka bir deyişle o davranış için henüz yeterince olgunlaşmamıştır. 

            Doğumdan itibaren çevre bireyi öğrenme yoluyla etkiler. Henüz küçücük bir  Bebekken çocuk kendini rahatsız hissettiğinde, acıktığında, altı kirlendiğinde ağlar. Anababa bebeğin altını temizler, karnını doyurur ve onun kendini rahat hissetmesini sağlar. Çocuk bu rahatlık duygusuyla anababanın varlığını özdeşleştirir ve zamanla sadece anababanın varlığı bile çocuğun kendini rahat hissetmesini sağlar. 

            Bireyin küçüklüğünde geçirdiği hoş olan ve olmayan deneyimler onun gelecekteki yaşamında etkili olur. Ortamda sürekli bağıran birinin varlığı çocukta korku tepkisi doğurur ve ileride o ortamda bağırılmasa da bu tepki yerleşir. Buna benzer olarak, çocukken köpek tarafından ısırılan çocuk, köpek korkusunu yetişkin bir birey olduğunda da taşıyabilir. Tüm bunların yanında çocuğun kendi davranışları karşısında çevreden, anababadan, bakıcısından ve öğretmeninden aldığı tepkiler de onun gelecekteki davranış biçimi üzerinde etkili olur . Örneğin; çocuk annesine sarıldığında annesi de ona sarılıp öpüyorsa çocuğun annesine yaklaşma davranışı daha sıklaşır. Aynı şekilde çocuk ağladığında ebeveyni isteklerini hemen yerine getiriyorsa ağlama davranışında artma olur. 

             Çocuk, tüm gelişme süreci boyunca hep çevreyi gözler, çevresinde gördüklerini anlamaya ve uygulamaya çalışır. Bu anlamda; çevresindeki insanlar (anababa, öğretmen, akrabalar vb.) çocuk için birer modeldirler. Sürekli kavga eden ve annesine vuran bir babayı gören çocuk, büyük bir olasılıkla ilerde kavgacı ve eşine el kaldıran bir adam olur. 

            Ailenin çocuk üzerindeki etkisini ve dolayısıyla bunun topluma etkisini manipule etmek ne yazık ki imkansızdır. Milyonlarca aile ve milyonlarca anababa var ve herkes kendi doğruları ile çocuklarını yetiştirmek istiyor; kuşkusuz bu tüm anababaların hakkıdır, ancak bu durumda ortak bir zemine ulaşma görevinin tümü okulların üzerine yıkılıyor. Bir insanın kişi-liğinin 7-8 yaşlarına kadar büyük bir kısmının oluştuğunu ve yerleştiğini düşünürsek, ortak zemine ulaşmada okulların başarısız lığını anlayabiliriz. Nasıl ilkokulu okumadan orta ve liseyi okumak mümkün değilse iyi bir temel eğitim almadan kişiliğin eksiksiz ve sağlıklı oluşabilmesi de mümkün değildir. Dolayısıyla; ortak değer, eğitim ve kültüre sahip olmayan çocukların örgün eğitimden aynı şekilde faydalanması da beklenemez. İlk çocukluk çağı, çocuklar arasındaki farklılıkların en minimum düzeyde olduğu çağdır ve çocuklar arası farkların en kolay kapatılabileceği zamandır. Peki çocuğunuzun diğer çocuklardan farklı olup olmadığını nerden bileceksiniz? 

 

ÇOCUĞUN GELİŞİM DÜZEYİNİ TESPİT ETME

            Biz büyükler tepkilerimizin duruma göre normal olup olmadığını anlamak için çok sıklıkla toplumsal karşılaştırmalar yaparız. Herkes bizim yaptığımızı mı yapıyor, bizim gibi mi giyiniyor, konuşuyor vb.? Ama bizler karşılaştırma yaparken yine de bağımsızız, "herkes öyle davranabilir, ama ben böyle davranmak istiyorum" der ve zaman zaman toplumdan farklı davranırız. Çocuklar bizim gibi toplumun beklentileri konusunda bilgili değillerdir, çünkü yeni yeni toplumsallaşmaya başlamışlardır. Kendileriyle başkaları arasındaki farkları ayrımsarlar ama ortadan kaldırmak için ne yapacaklarını bilmezler. Hangi farklar ortadan kalkmalı, hangileri çocuk için zararlı, hangileri yararlı bunları bilmek ve ayırt etmek görevi ilk olarak anababanındır. Farkları ortadan kaldırmak adına çocuğun yetenekleri köreltilmemeli veya ileri düzeydeki davranışı geriletilmemelidir. Bu çocuğun gelişiminin her alanı için geçerlidir. 

            Anababaların, öğretmenlerin, bakıcıların kısacası insan olan herkesin bir başka insanı eğitirken, yetiştirirken hata yapmamasını beklemek büyük bir insafsızlık ve gerçekdışı idealizm olur. Ancak çocukla ilgilenen herkesin özellikle de anababanın hem çocuk gelişimi konusunda bilgili olması hem de çocuğunu çok iyi tanıması gereklidir. Anababa kendisine gereken bilgiyi birçok yoldan temin edebilir: Yaşamın ilk iki yılında; çocuğun huyunu anlama, çocuğu tanıma konusunda anababaya yardımcı olacak tek kaynak çocuğun kendisidir. Ebeveyn çocuğuyla sevgiye ve güvene dayalı iletişim kurmalı, oyunlar oynamalı ve çocuğun günlük genel düzenini belirlemelidir. 

            Çocuğun fiziksel özellikleri, sağlığı, metabolizmasının çalışma düzeni ile ilgili en detaylı bilgiyi çocuğunuzu devamlı götürdüğünüz doktordan alabilirsiniz. Özellikle belirtmek isti-yorum; çocuğunuzun her zaman gitmese bile belirli bir doktoru olmalıdır, çünkü zamanla bu doktor çocuğunuzun bünyesini tanıyacak, gereken önlemler veya sorunun nedeni, tedavisi konusunda çok daha faydalı olacaktır. Burada anlatmak istediğim, çocuk büyüyene kadar bir tek doktora gitmelidir, düşüncesi değil. Mutlaka çeşitli doktorların görüşünü almak çok faydalıdır, ancak genel düzende çocuğu tanıyan bir doktor bulunması son derece yararlıdır. 

            Çocuğun psikososyal yönden gelişimi hakkındaki en sağlıklı bilgiyi gözlemleriniz yoluyla elde edebilirsiniz, ancak vardığınız sonuçların objektif yani tarafsız olması bu noktada önem kazanır. Çocuğunuzu olduğu gibi kabul etmeli, çocuğa aslında onda olmayan yetenek veya özellikleri atfetmemelisiniz; aynı şekilde çocuğun başarı, yetenek ve özelliklerini gözden kaçırmamalı ve küçümsememelisiniz. Çocuğunuzun psiko sosyal gelişimini takip etmenin bir diğer yolu da; genel standartlara bakmaktır. Çeşitli kitaplar vb. çocuklarla ilgili yayınlarda çocuğun gelişim dönemlerine ilişkin bilgi verilir, bu bilgiler çok kesin olmamakla birlikte yaş grubuna göre çocuğun yapabileceği veya yapması gereken davranışları belirtir. Çocuğunuz bir davranışı belirtilen zamandan daha önce veya daha sonra yapabilir, önemli olan aradaki süre farkının çok olmaması (örneğin; bir yıl) ve yapılan davranışın niteliğidir. Çocuğunuzun psikososyal gelişimi hakkında; çevredeki diğer çocuklarla karşılaştırmalar yaparak da az çok takip edebilirsiniz, yalnız seçtiğiniz çocukların aile düzeni, kültür yapısı, cinsiyet vb. özellikler bakımından benzer olmasına dikkat ediniz. 

 

1.,2.,3. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN ÖZELLİKLERİ

Etkinlikler:

  1. Bu dönemde, çocuk çok etkin ve hareketlidir. Her an bir şey yapmak ister; sakin ve sessiz durmaktan hoşlanmaz. Herhangi bir iş görürken bütün bedenini birden hareket ettirmek eğilimindedir. Davranışlarını kontrol altına almada güçlük çeker.
  2. El işlerinde henüz beceriksiz ise de bir gün kâğıt kesmekten ve yapıştırmaktan, resim yapmaktan, makas, çekiç, testere gibi aletleri kullanmaktan hoşlanır. Erkek çocuk daha çok marangozluktan, birbirlerine eklenip çözülebilen maden ve tahtadan yapılmış yapıcılık oyun malzemesinden zevk alır. Henüz küçük kaslar ve el becerileri yeterli derecede gelişmemiş olduğu için bu çağda yapılan işler kaba saba olur. Çocukta ince ve düzgün iş beklenmemelidir.
  3. Bu dönemde ev dışı oyunlarının büyük bir önemi vardır. Çocuk, özellikle, hareket ve etkinliği gerektiren oyun ve eğlencelerden hoşlanır. Yeni beden becerileri kazanmaya çalışır. Ağaca tırmanmaktan, ip atlamaktan; top, seksek ve bilye oynamaktan; kar ve buz üzerinde kaymaktan zevk alır. Çeşitli alanlarda arkadaşları ile yarışır. Koşmak, atlamak ve zıplamak, oyun zamanının büyük bir kısmını alır.
  4. Çocuklar ritmik oyunlardan, ayaklarını müziğe uydurup dans etmekten, şarkı ve müzikli oyunlardan hoşlanırlar. Bu etkinlikler kız çocuklarını daha çok ilgilendirir.
  5. Yeni tecrübelere girişmekten, hareket ve etkinlikte bulunmaktan çok hoşlanan bu çocukların fazla atılgan davranmaları ve başlarından büyük işlere girişmeleri mümkündür.

 

Sağlık Durumu:

  1. Başlangıçta uyku ihtiyacı ortalama 11 saat iken, bu dönemin sonuna doğru 10 saate düşer. Gün ortasındaki uykudan artık vazgeçilirse de çocuğun bir dinlenme zamanına ihtiyacı vardır.
  2. Özellikle boyu hızla uzayan çocuklarda bu çağda kambur durma eğilimi belirir. Beden çarpıklıklarını önleme bakımından, okulda öğrencileri sağlıklı oturma ve çalıştırma tedbirleri alınmalıdır.
  3. Çocuklar, genel olarak, bedence kuvvetli ve sağlıklıdırlar. Gerçi kızamık, suçiçeği, kabakulak gibi bir takım bulaşıcı çocuk hastalıklarına tutulursa da, iyi bakılacak olurlarsa, bunlar önemli bir arıza bırakmadan geçer. Öksürük, bronşit gibi solunum hastalıkları, özellikle 6 yaşındaki çocuklarda daha çok görülür.
  4. Çocuk, kendi sağlığını koruma işinde bir takım sorumlulukları üzerine alabilir. Kendi havlusunu ve bardağını kullanmayı, dışarı çıkarken havaya göre giyinmeyi, kalem veya parmağını ağzına sokmamayı, öksürüp aksırırken mendille ağzını kapamayı, bulaşıcı hastalıklara karşı korunmayı ve bu hastalıkların yayılmasını önlemek hususunda kendine düşeni yapmayı öğrenebilecek durumdadır.
  5. Bu çağda beden sağlığı ile düşünme gücü arasında sıkı bir ilişki vardır. Çocuğun okuldaki başarısı geniş ölçüde sağlık durumuna ve beden enerjisine bağlıdır. Bunun için sağlığına ve iyi beslenmesine dikkat edilmelidir.

 

ZİHİN GELİŞİMİ

1. Yetenekler:

  1. Bu çağda, çocuğu zihin gücü ve belleği bir hayli gelişir. O, dikkatini daha uzun süre aynı konu üzerinde tutabilir.
  2. Çocukta henüz somut düşünme tarzı hâkimdir. Çocuk, duyuları ile düşünür; ancak gözlemler ve deneyler sonunda birtakım hükümlere varır. Bundan ötürü ilk dönemde sınıf çalışmaları, çocuğun duyularını harekete geçirmeli, okulda yaparak ve yaşayarak öğrenme ilkesine yer verilmelidir. Bununla beraber bu çağın sonuna doğru çocuk dinleyerek ve okuyarak da bir şeyler öğrenebilecek duruma girer.
  3. Bu çağda çocuk çevresini toptan algılar. Gördüğü şeyleri çözümleyemez. Onda henüz mantıklı ve soyut düşünme yeteneği gelişmemiştir. Bunun için o, bilimsel mantığa göre sınıflandırılmış konuları kavrayamaz. Özellikle bu dönemde doğru öğretim, en uygun bir öğretim sistemidir.
  4. Yedi yaşındaki çocuk, oyun çağına göre daha gerçekçidir. Temsili etkinlikten, hayali oyunlardan zevk almaya devam ederse de, artık yavaş yavaş hayal ve gerçeği birbirinden ayırmaya başlar ve gerçeği öğrenmek ister. Bununla beraber henüz duyguları düşüncesine hakimdir. His ve heyecanlarının etkisinde kalarak yargılara varır. Olayları objektif olarak eleştirme gücünü kazanmamıştır. Sık sık kendini över. Ancak, bu çağı sonunda yavaş yavaş kendi kusurlarını görmeye ve kendini objektif olarak değerlendirme gücünü kazanmaya başlar. Zeki bir çocuk, daha erken kendi kendisini eleştirme yeteneğini kazanır.
  5. Bu çağın başlangıcında zaman kavramı çok sınırlıdır. Çocuklar, ilerisi için plan yapamaz, zamanlarını ayarlayamazlar. İkinci sınıfta zaman kavramı gelişmeye başlar. Dönemin sonuna doğru da yemek zamanını, ders yılının başını ve sonunu, haftanın günlerini kavrar duruma girerler. Tarihi fikri gelişir. Öğrenciler çok eski çağlardaki insanların yaşayış tarzlarını merak etmeye başlarlar.
  6. Çocuklar, ikinci ve üçüncü sınıfta mizahtan anlamaya başlarlar. Birbirlerine bilmeceler söylemekten, şaka yapmaktan hoşlanırlar. Bununla beraber, kendilerine yapılan şakalara tahammülleri azdır.
  7. Bu dönemin başında çocuğun yaptığı resimler varlıkların kendilerine benzemeye başlar. Artık çocukların, neyin resmini yaptıkları anlaşılır. Ancak, bu dönemde çocuk resimlerinin önemli bir niteliği, bunların görüldüğü gibi değil, bilindiği gibi çizilmesidir. Mesela, bir kumbara içindeki paralar resimde görünür. Yapılan resimlerin oranları gerçeğe uymaz, çizilen adam resmi evden daha büyük olabilir. Bu dönemin sonuna doğru resimlerde daha çok ayrıntılara yer verilebilir ve bunlar gerçeği daha iyi yansıtır.
  8. Bu çağda, çocuk para ile ilgilenmeye başlar. Ona paranın değeri, ne işe yaradığı ve nasıl sayılacağı öğretilmelidir. Bunun için haftalık harçlık vermeye başlamak iyi bir tedbir olur. Böylece, çocuk alışveriş etmeyi de öğrenebilir. Ufak tefek iş görüp para kazanmak imkanını elde edebilirse, bundan hoşlanır. Bu, ayrıca, çocuk için paranın değerini anlama bakımından anlamlı ve yararlı bir tecrübe olur.
  9. Çocuk,bu çağın başında, sayıları kavramaya başlar, yüze kadar sayabilir. İkişer ikişer, beşer beşer, onar onar da saymayı öğrenebilir. Daha sonra basit toplama ve çıkarma hesapları yapabileceği gibi, yarım, üçte bir, dörtte bir kavramları ile de bazı basit işlemleri yapabilir duruma gelir.
  10. Ancak, hesap öğretiminde işlemlere geçmeden önce, çocukların temel sayı kavramlarını geliştirmelerine, bunu için gerekli alıştırmaları yapmalarına önem verilmelidir. Bu yapılmadıkça, sayı kavramları ve işlemler, anlaşılmadan ezberlenen sözlü beceriler olarak kalır.

 

2.Dil Gelişimi:

  1. Bu dönemde, dil çok zenginleşir. Çocuk şaşılacak derecede çok kelime öğrenir.
  2. Ortalama olarak 6 ve 7 yaşındaki çocuk okuma ve yazma öğrenmeye hazır duruma girer. Bunu için, hemen bütün dünya ülkelerinde bu yaşlar okumaya başlama çağı olarak kabul edilmiştir. Bu yaştaki çocukların çoğunda, okuma ve yazmaya karşı ilgi uyandığı gibi, bu işleri kavrayabilecek düşünme ve görme güçleri gelişmiştir. Birinci sınıfta okuma ve yazmayı öğrenmeyen çocukların büyük bir kısmı, ikinci sınıfta bunu başarabilirler.
  3. Çocukta toptan görüş hakimdir. Bunun için, okuma ve yazma öğreniminde harflerden başlamak yerine çocuk için anlam taşıyan küçük cümle ve kelimelerden başlamak daha uygun olur. Başlangıçta çocuk için cümle içindeki sözcükleri ayırmak, özellikle bir kelimedeki harfleri soyutlamak çok güç gelir. Harfler yerine anlamlı kısa cümle veya sözleri okuyup yazmak daha ilgi çekici olduğu gibi bu metot çocuklara yazılı sembollerin bir anlama bağlı olduğu fikrini daha iyi kavratır. Böylece, onların ileride daha hızlı ve anlamlı okuma alışkanlıklarını kazanmalarına iyi bir zemin hazırlamış olur.
  4. Çocukların, okuma ve yazmayı kolaylıkla öğrenebilmeleri için kendilerine söylenen sözleri sadece işitip anlamalı yetmez. Sözcüklerin fonetik yapısını kavramaları, bunu meydana getiren sesleri çözümleyebilmeleri de gerekir. Harf seslerini soyutlamak güç bir iştir. Böyle bir çözümleme, yazılı kelimenin hece ve harfleri çözümlenmesinden daha zordur. Çocuğun okuma mekanizmasını kavrayabilmesi için, kelimelerin bütünü içinde hece ve harf seslerini ayırt edebilmesi ve sonra da harf seslerini yazılı harf şekline bağlayabilmesi gerekir. Bu bakımdan okuma ve yazma öğreniminde çözümleme safhasına geçerken telâfuz alıştırmalarına da zaman zaman yer verilmelidir.
  5. Bu dönemin sonunda, çocuk yalnız başına okuma alışkanlığını alabilir. Onun sessiz okuması, sesli okumasına nazaran, daha süratlenir. Genel olarak kızlar okumada, erkekler ise hesapta daha önde giderler.
  6. Yapılan araştırmalar, bu çağı sonuna doğru çocukların bir yabancı dili öğrenmeye hazır olduklarını göstermektedir.

3. İlgiler:

  1. Bu çağda temsil oyunlarına ilgi devam eder. Çocukların bu oyunlarda günlük tecrübelerinin, okudukları veya dinledikleri masal ve hikayelerin etkisi görülür.
  2. Çocuklarda, bir çocuk temsilini veya filmini başından sonuna kadar seyredebilecek kadar sürekli dikkat yetisi gelişmiştir. Onların, hayvanlarla ilgili şarkılı ve sözlü temsil ve filmlerden hoşlandıkları görülür.
  3. Bu çağın sonuna doğru kız ve erkek çocukların oyunları ve ilgileri başlar. Kızlar, büyükler gibi giyinip evcilik, okulculuk gibi oyunlardan hoşlanırlar. Erkek çocuklar ise arabacılık, şoförlük, pilotluk, askerlik ve hırsız polis oyunlarını tercih ederler.
  4. Bu çağda, böcek ve hayvanlara karşı büyük bir ilgi görülür. Çocuklar hayvanat bahçesi ziyaret etmekten hoşlanırlar. Evde hayvan beslemek isterler, ama henüz bunlara bakmanın bütün sorumluluğunu yüklenemezler.

4. Moral Gelişimi:

  1. Çocukta, iyilik ve kötülük kavramları önce ana babanın beğendiği ve beğenmediği davranışları ile ilgili olarak gelişir. Bu davranış, ana- babanın beğenip beğenmemesine göre iyi veya fena sayılır. Ancak bu çağda iyilik ve kötülük kavramları daha genişler ve genelleşir. Çocuk, “Söz dinlemek ve yardım etmek iyidir”, “Başkalarına zarar vermek fenadır” gibi bir takım değer yargılarına varabilir. Bu dönemde, hangi davranışların doğru, hangilerinin yanlış olabileceğini çocuklarla tartışmak yararlı olur.
  2. Çocuklar, davranışlarını büyükler tarafından beğenilmesine önem verirler, bunların daima doğru ve iyi olarak değerlendirilmesini isterler. Yanılmak, kusurlu görülmek onları çok endişelendirir.
  3. Çocuklarda, bu mektubu postalamak, çarşıda alışveriş yapmak gibi işleri başarabilecek kadar sorumluluk duygusu gelişmiştir.
  4. Her zaman tam güvenilmemekle beraber, çocuklar, evde sofra kurmak, bulaşık yıkamak ve kurulamak, yatakları yapmak, odalarını toplu tutmak gibi alışkanlıkları kazanabilirler.

 

DUYGUSAL ve SOSYAL GELİŞİM:

  1. Duygusal Durum:
    1. Çocukların en önemli duygusal ihtiyaçları sevilmek, beğenilmek, benimsenmek ve değer verilmektir. Anneleri, öğretmenleri ve başka yetişkinler tarafından ne kadar ilgi ve şefkatle muamele görürlerse, ruh sağlıkları o kadar yerinde olur.
    2. Evde olsun, okulda olsun, çocukta ilgi merkezi olmak istediği kuvvetlidir. Evde, ana babanın, okulda öğretmenin sevgisini paylaşmak ona zor gelir.
    3. Evde veya okul hayatındaki baskılar ve gerginlikler sonucu olarak, çocukta yalan söyleme, kopya etme, başkalarına ait eşyayı alma olaylarına rastlanır. Aynı sebeplerle çocukta parmak emme, tırnak yeme, yüzde tikler gibi haller de meydana gelebilir.
    4. Başarılı olmak ihtiyacı kuvvetlidir. Bu yaştaki çocukların, gerçek başarılar elde edemedikleri zaman, hayali başarılarla övündükleri görülebilir.
    5. Bu dönemde çocuklar çeşitli duyguların etkisi altındadır. Korku, öfke, kıskançlık, neşe, sevgi gibi birçok duygular birbiri ardına çocuğun günlük hayatını doldurur; duygusal halleri çabuk değişir.

 

Korkuların konusu çok kere cin, cadı, hortlak, şeytan gibi hayal mahsulü şeylerdir. Çocuklar bunların karanlık yerlerde, kapalı odalarda bulunduklarına inandıklarından, karanlıktan, bodrumdan, tavan arasından ürkerler. Ana babaları veya arkadaşları tarafından sevilmemekten, annelerini kaybetmekten, okula geç kalmaktan veya ödevlerini yetiştirememekten korkarlar. Anlatılan masallar ve hikayeler, okunan kitaplar, görülen film ve temsiller, bu korkuların kaynağı olabilir. Bu dönemin sonuna doğru genel olarak korkular ve endişeler azalır.

           

  1. Arkadaşlarla İlişki:
    1. Bu çağda çocuklar grup veya takım halinde oynamak gücünü kazanırlar. İşbirliği isteyen etkinliklere girişir ve 7 – 8 kişilik gruplar içinde uzun süre oynayabilirler, futbol, voleybol gibi oyunlardan hoşlanırlar. Fakat bu oyunları bütün kurallarına uyarak değil, kendilerine mahsus şekilde oynarlar. Pek karmaşık oyun kurallarına henüz uyamazlar.
    2. Bu dönemde, arkadaşlıklar kısa sürelidir, yani çabuk değişir, birtakım darılmalar ve barışmalarla devam eder. Bununla beraber, arkadaşlık, hayatlarının önemli bir yanıdır.
    3. Çocuk, arkadaşlarıyla, zaman geçtikçe daha iyi geçinme gücü kazanır, daha az kavga eder ve daha az ağlar. Bu haksızlığa uğradığı zaman anneye, öğretmene gitmeyi ve kendi hakkını korumayı öğrenebilir. Onda arkadaşlarını hakkını korumaya doğru da bir duyarlılık gelişir.
    4. Bu dönemin başında kız ve erkek çocuklar birbiriyle oynamaya devam ederlerse de genel olarak en yakın arkadaşlarını gene kendi cinslerinden seçerler. Bu çağın sonuna doğru kız ve erkek çocukların ilgileri ve oyun etkinlikleri ayrılmaya başlar. Kızlar ve erkekler ayrı gruplar halinde birbirlerinin karşısına çıkar ve aralarında tartışmalar ve anlaşmazlıklar olabilir.
    5. Bu çağda arkadaşlar arasındaki anlaşmazlıklar daha çok sözle giderilmeye çalışılırsa da, bazen çocukların beden güçlerini kullanmaya başvurdukları da olur. Özellikle erkek çocuklar arasında tekme ve yumruk kavgaları görülür.
    6. Giyim, konuşma ve zevk bakımından çocuk arkadaşlarını taklit eder. Ama onlarla çeşitli alanlarda rekabete de girişir. Çocukta sosyal yönden prestij kazanmak amacıyla güç gösterilerine, eşyaları veya aileleriyle övünme hallerine rastlanır. Erkek çocuk, genellikle, kuvvetli ve iri olmakla övünür.
    7. Bu çağdaki çocuklar, arkadaşları arasında fakir – zengin ayrılığı, sosyal durum farkı gözetmezler. Fakat bu çağın sonunda aralarında öyle bir grup duygusu gelişebilir ki , onların başka sınıf, başka okul veya başka mahalle çocuklarına karşı cephe aldıkları görülebilir.
    8. Çocuklar yaşıtlarının duygu ve düşüncelerinin farkında olmaya ve bunlara önem vermeye başlarlar. Bazen arkadaşları tarafından sevilmeme endişesine düşebilirler. Bu dönemde, onlar büyüklerinin mihver olduğu bir alemden, yaşıtların mihver olduğu bir aleme geçişi başarmak zorunda, büyüklere iyi görünmek yanında arkadaşlarına da kendilerini beğendirmek ihtiyacındadırlar.
    9. Aile İlişkileri:
  2. Bu çağdaki çocuk, ana ve babasına karşı birbirine zıt toplumsal tepkiler gösterir. Bazen aile büyüklerine karşı isyancı bir tavır takınır, yaramazlık, haşarılık eder, bazen de çok saygılı ve duygulu olabilir.
  3. Çocuk, çoğu zaman, kişiliğini gösterme, bağımsız olabilme çabasıyla inatçılık, itaatsizlik ve dik başlılık eder. Büyüklerinin kendisine haksızlık ettiklerinden, çok sert olduklarından yakınır.
  4. Bununla beraber, o hâlâ büyüklerinin her şeyi daha iyi bildikleri ve yaptıkları kanısındadır. Çok kere ana babasını kendisine örnek kişi olarak seçer, onların davranışlarını taklit eder ve düşüncelerini benimser.
  5. Günün önemli bir kısmını okulda geçirmesine rağmen, çocukta, ana baba sevgisi ve ilgisine olan ihtiyaç hemen hemen okul öncesi çağındaki kadar kuvvetlidir. Ana ve babası tarafından başarısına ilgi gösterilen çocuğun, arkadaşlarına göre daha iyi geliştiği görülür.
  6. Öğretmen ve Başka Büyüklerle İlişkiler:
  7. Bu dönemin başında, çocuk öğretmenine büyük bir hayranlık duyar ve kendini beğendirmek için elinden geleni yapar. Çocukların hemen hepsi, güler yüzlü, kendilerini koruyan öğretmen tipini tercih ederler. Onlar için öğretmen, okulda ana babanın yerini tutan kişidir.
  8. Bu yaştaki çocuklar arasında sık görülen “müzevirlik” ve arkadaşlarını şikayet etme halleri, çok kere öğretmenin ve yetişkinlerin ilgisini çekmek veya onların değerler sistemini benimsediklerini ispatlamak gayreti ile yapılır.
  9. Yetişkinlerin tenkitleri çocuklara çok dokunur. Alay ve aşırı şakalara alındıkları görülür.
  10. Genel olarak, çocuklar yetişkinlerin davranış standartlarını benimsemiş durumdadırlar. Onlara göre neyin doğru, neyin yanlış olduğu konularında büyükler en üstün otorite sayılır. Çocuklar arasında bir değerler sisteminin gelişmesi belirtilerine ancak bu dönemin sonunda rastlanır.

 

EĞİTİMDE GÖZETİLMESİ GEREKEN NOKTALAR

  1. Okula yeni adımını atan çocuk, ev ve aile hayatından farlı yeni bir çevreye uyma sorunu ile karşılaşır. Çocuk, yaşıtlarından meydana gelmiş bir grup içine katılmak, bu değişik ortamda öğretmen ve arkadaşlarına kendisini beğendirmek zorundadır. Bu geçiş, bazı çocuklar için kolay, bazıları için ise çok zor olabilir. Bazı çocuklar, önce ev hayatında hiç karşılaşmadıkları, fakat okul hayatında çok önem verilen yazılı semboller karşısında şaşırırlar. Bu geçiş, bazı çocuklar için kolay, bazıları için ise çok zor olabilir. Bazı çocuklar, önce ev hayatında hiç karşılaşmadıkları, fakat okul hayatında çok önem verilen yazılı semboller karşısında şaşırırlar. Bazı çocuklar, belki ilk defa kendi palto ve atkılarını giymek gibi sorumluluklarla karşılaşırlar. Birçokları yoruldukları zaman başkalarını sıraya koyup uymayacaklarını, her an sınıfta olup bitenlere dikkatle dinlemek zorunda olduklarını ilk defa öğrenmektedirler. Öğretmenlerin anlayışlı ve sabırlı olmaları, bu bakımlardan onlara yardımcı olabilmek için, aileleri ile ,işbirliği yapmaları gerekir.
  2. Bu dönemin başında, büyük ve küçük kasları hala gelişmekte olan çocuğun hareket ve etkinliğe ihtiyacı vardır. Özellikle göz ve el arasındaki işbirliği henüz gelişme halindedir. El hareketleri, çocuğun konuşması kadar düşünme güçlerini de geliştirir. Öğretimde el işlerine ve beden etkinliğine yer verilmesi; sınıf çalışmalarında oyun ve iş ahenkli bir şekilde birbirini kovalamalıdır.
  3. İlkokulun birinci döneminde beden sağlığı ile okul başarısı arasında sıkı bir ilişki vardır. Onun için: 1) Öğrencilerin sağlık muayenelerinden geçirilmesi ve sağlık durumlarının yakından izlenmesine, 2) Okul hastalıklarına karşı lüzumlu tedbirlerin alınmasına, 3) Öğrencilere sağlık bilgi ve alışkanlıklarının kazandırılmasına, 4) Öğrencilerin göz ve kulaklarının muayeneden geçirilerek iyi görmeyen ve işitmeyenlere mümkün olan yardımların sağlanmasına önem verilmelidir.
  4. Zihin güçleri çevreden gelen uyarıcılarla beslenir. Zihni gelişimde tecrübe, kavram ve söz birbirini izleyen üç merhaledir. Birtakım tecrübe ve davranışlar kavramlara yol açar. Kavramlar da sözlere bağlanacak olursa, çocuk, tecrübelerden çeşitli şekillerde yararlanmak, bunları başkalarına iletmek ve başkalarının tecrübelerinden yararlanmak imkanlarını elde eder. Onun için;
    1. Çocuklara çeşitli deneyler yaptırmalı, tecrübeler sağlamalıdır.
    2. Başlarından geçenleri arkadaşlarına anlatma, tecrübelerini söz ve yazı ile ifade etme fırsatları verilmelidir.
    3. Bu günkü tecrübelerini eskilerine bağlatma, hayalini işletme, ileriyi tahmin etme alıştırmaları yaptırılmalıdır.
  5. Dil, okul hayatında gittikçe güçlenen bir rol oynar. Tecrübenin sembollük şekle çevrilmesi (söz ve yazıyla anlatımı) türlü yeni birleşimlere (sentezlere) yol açar, uzak ihtimallerle ,ilişki kurmayı sağlar.
  6. Başarı ile ruh sağlığı arasında sıkı bir ilişki vardır. Bunun için, çocuğun okulda başarı zevkini tatmasına büyük bir önem verilmelidir. Oyun çağında güven duygusunun genel olarak ana baba sevgisinden bulan çocuk, okul çağında bunu, çeşitli alanlarda başarılı olmakla geliştirir. Bunun için, ilkokulun birinci döneminde şu noktalara dikkat edilmelidir:

Sınıftaki bütün çocukların aynı derecede başarı göstermeleri, onlardan aynı standartlara uymaları beklenmemelidir. Her öğrenci aynı başarı seviyesine ulaşamaz, eşit miktar ve kalitede işi göremez. Zira çocukların yetenekleri, ilgileri ve ihtiyaçları birbirlerinden çok ayrıdır.

Çocuklara verilecek ödevler, onların çalışma güçlerine, ilgi ve ihtiyaçlarına uygun olmalıdır. Öyle ki, yavaş öğrenen çocuklar da kendilerine uygun işlerde çalışıp bir şeyler becererek başarı kıvancını duysunlar ve zevkle çalışma alışkanlığını alsınlar.

 

Yorumlar

Yorum Bırakın