AKILCI DUYGUSAL TERAPİYE GÖRE İNSAN  

 

Danışanın rahatsızlığının nedenini bildiğim halde, yıllarca bekleyip onun kendi başına ayın nedeni bulmasını beklemek bana çok anlamsız geliyordu. Bu sözler terapide danışmanın aktif güdümlü bir rolü benimsediği akılcı duygusal terapinin kurucusu Albert Ellis’e aittir. Ellis’e göre insanlar mantık dışı eğilimlere eğimli olarak dünyaya gelir. Bu eğilimler özellikle  de dış etkenler en çok yatkın olunan ilk çocukluk döneminde ailelelerimizce sonra da toplum kültür ve medya tarafından şekillenmektedir. İnsanlar rasyonel olmayan şekilde kendi kendileriyle konuşarak, düşünerek duygusal rahatsızlıklarını yaratır ve sürdürürler.

Akılcı olmayan nevrotik davranışlar tekrarlanarak gelişmekte duygusal rahatsızlıkları oluşturmaktadırlar, değişime karşı direnci de arttırmaktadır. Bu durumda yapılacak şey, yalnızca danışanlara davranışlarının nedeninin gösteren iç görüyü kazandırmak değil , aynı zamanda sorunlarını algılamada yeni ve akılcı bir düşünme yöntemi öğretmektir. Akılcı duygusal terapinin önemli e temel bir sayıltısı da insanın aynı anda düşündüğü, davrandığı ve duygulandığıdır.

İnsanın düşüncesini, duygu ve davranışlarını şekillendirdiğini belirtir. İnsanların bilişsel duyuşsal ve davranışsal boyutlarından herhangi birinin değiştirilmesi halinde diğer boyutlarının aynı anda değişebileceğini ileri sürmektedir. Kendisinin temel olarak değiştirmeyi  hedeflediği boyut, bilişsel boyuttur. Hatalarımızın içinde çeşitli diyaloglar sürekli olarak devam eder. Beyniniz özellikle aileniz, diğer otorite karakterler, kitaplardan öğrendiklerimiz ve geçmiş deneyimlerimizin ışığında beyin anlık verileri duyu organları aracılığıyla değerlendirerek anlam oluşturur. Beyninizin verdiği raporlara dayanarak kendinizi rahat ya da rahatsız hissedersiniz, bedeniniz gevşer ya da gerilir. Örneğin siz bir erkeksiniz ve uzun saçlarınız var. Kendime sizin bir hippi  olduğunuzu söylersem ve hippilerden korkuyorsam, sizden korkar ve öfkelenebilirim. Yerimden kalkıp o korkutucu ve huzursuz edici ortamdan uzaklaşabilir veya size saldırabilirim. Yine kendime sizin kültürlü bir araştırmacı olduğunuzu da söyleyebilirim.

Akıllı insanları taktir ettiğimden ve kendime yakın bulduğumdan, bir sohbet başlatmak isteyebilirim. Diğer yandan, kendimi aptal gibi hissediyorsam, sizin kültürlü olmanız beni utandırabileceğinden başımı eğmeye ve kendimi küçük düşmüş hissetmeye başlarım. Bütün bunlar olurken aramızda tek kelime bile geçmemiştir. Oturuşlara bak....... Sadece tahminler ve hayaller vardır. Tahminler ve hayaller kontrol edilmedikçe “ gerçekler ” haline gelirler ve bu da genellikle yanlış anlamalara tuzaklara götürür. İçsel diyaloğunuzun hakimiyeti altına girmeyin. Beynimiz sürekli olarak resim çeker. Başlar: giysilerinin renginden hoşlanmadım. Kaşlarını çatmasından sevmedim veya kendimize şöyle soruyor olabilirsiniz. Kaşlarının sürekli çatıyor mu? Neden  bana daha fazla bakmıyor? Kendinizi onunla karşılaştırıyor olabilirsiniz. Asla onun kadar akıllı olamam. Ya da eski yaralarınızı hatırlarsınız. Bir defa beni aldattı. Ona tekrar nasıl güvenebilirim. Bu düşünceleriniz doğrultusunda hislere kapılacak ve davranacaksınızdır. Duygularda düşünceleri   tetikler. İnsanlar kendilerini değersiz hissettiklerinde, kandırılmayı, ezilmeyi, başkaları tarafından aşağılanmayı beklerler. Bu da onlara birer kurban haline gelme yolunu açar. Sürekli ne kötüsünü bekledikleri için, bu insanlar genellikle en kötü durumları kendilerine çeker ve genellikle de başarılı olurlar.

Bir güvensizlik duvarının arkasına saklanır, korkunç yalnızlık duygularıyla baş başa kalırlar. Diğer insanlardan uzaklaşarak kayıtsız hali gelir; başkalarına da kendilerine davrandıkları gibi davranırlar . güvensizlik ve kendini yalıtım sonucunda oluşan korku sorunlarının çözmek için yeni yollara başvurmalarını engeller. Etraflarına bir duvar örüp içine saklanır. “ Ben değersiz birisiyim. Aksi taktirde bunlar başıma gelmezdi ” tarzı sözleri kendilerine söylerler. Başarısızlık ve  yetersizlik tanımlarını pekiştirirler. Elbette hepimiz kendimizi yetersiz hissederiz. Burada önemli olan kendimizi kınamamız değersiz biri gibi hissetmememizdir. Yani kendimize karşı tutumumuzun sınırlayıcı, aldatıcı ve  negatif olmamasıdır.

 

İLETİŞİM BİZLE BAŞLIYOR

 

 Kendimi sevmezsem, kendimi alçaltır ve cezalandırırım. Hayata korkuyla, yetersizlik duygusuyla yaklaşır, kendimi kurban gibi hisseder ve buna uygun davranırım.  Farkında olmadan kendimi ve çevremdekileri cezalandırırım. Buyurgan ve zalim bir tavırla hareket ederim. Kendi hareketlerimden başkalarını sorumlu tutarım.

Kendisine değer vermeyen kişi ayrıca bu değeri bir başkasından arkadaşından eşinden ve çocuğundan bekleyecek bu da tarafların birbirine öfke duymalarına neden olacaktır. Kendilerini seven ve kendilerine değer veren insanlar başkalarına da  aynı özenle yaklaşırlar. Kişi kendisine özen gösterdiğinde kendisini ve başkalarını küçük düşürecek, aşağılayacak, herhangi bir biçimde zarar verecek biçimde davranmaz. Örneğin kendilerine saygı duyan ve özen gösteren kişiler uyuşturucu, alkol ya da tütün bağımlısı olmaz, başkalarının kendilerini fiziksel ya da duygusal acıdan taciz etmesine izin vermez. Bu tür kişiler, ilişkilerinde şiddet kullanarak başkalarının hak özgürlüklerini çiğnemezler. Sürekli yatıştırıcı ya da uyuşturucu kullanımı buna bir örnektir. Kişinin özdeğeri güçlendikçe davranışların düzeltmek ve geliştirmek için cesaret bulması ve cesaretini koruması da daha kolaydır. Kişi kendine daha fazla değer verdikçe, başkalarından da o oranda az şey bekler. Başkalarından az şey beklediğinde de daha kolay güvenebilir. Kişinin başkalarına ve kendine güveni arttıkça daha fazla sevebilir hale gelir. Başkalarını daha fazla sevdikçe onları daha iyi tanıyabilir. Başkalarını daha iyi tanıdıkça onlarla daha sağlam ve daha sıkı köprüler kurar. Diğer insanlarla olan benzerlik ve ayrıcalıklarımızla eşsiz bir varlık olduğumuzu anlayıp kabül ettiğimizde kendimizi başkalarıyla kıyaslamaktan vazgeçebilir, böylece kendimizi yargılamayı ve cezalandırmayı bırakabiliriz.

Kendini yargılamayan insan başkalarını da yargılamamakta özen gösterir. Karşındakini geliştirerek değiştirir. Ona olduğu gibi değil; olabileceği olmak istediği gibi davranır. Kendisine de davranılmasını istediği şekilde ya da kendine davrandığı şekilde davranır.İletişim  bizle başlıyor. Kendimizi tanır, teşhis edersek, manalarımızı fark edersek, önüne geçersek genişleyen halkalar halinde iletişim kurduğumuz her insanı etkileyerek geliştireceğimizdir.

Akılcı duygusal terapiye göre psikolojik sağlığı bozan başlıca neden, akılcı olmayan düşüncelerdir. Ellis nevrotik semptomları bireyin yaptığı her işte olabildiğince yetenekli olması gerektiği düşüncesinin bir sonucu olarak görmektedir. Birey hata yaptığında, bu onun için bir felaket olmaktadır. Çünkü birey mükemmel olması gerektiğine inanmaktadır. Akılcı duygusal terapide mantık dışı düşünce ve manaların başlıcaları söyle sıralanabilir.

 

  • Kişi çevresindeki hemen herkes tarafından beğenilmeli ve sevilmelidir.
  • Kişini kendini yararlı ve değerli biri olarak algılaması için yeterli ve başarılı olması gerekir.
  • Olaylar kişinin istediği gibi gitmezse bu bir felakettir.
  • Bazı kişiler kötüdür, kusurludur ve cezalandırılmalıdır.
  • Mutsuzluk dış olaylardan kaynaklanır ve bireyin onunu üzerinde hiçbir denetimi yoktur.
  • Kaygının nedeni, tehlikeli ve korku verici şeylerdir. Bunların meydana gelme olasılığı sürekli olarak engellenmelidir.
  • Bazı güçlüklerden ve sorumluluklardan kaçmak onlarla yüz yüze gelmekten daha kolaydır.
  • Kişi başkalarına bağımlı olmalı, güvenebileceği ve danışabileceği kendisinden güçlü biri olmalıdır.
  • Geçmişteki yaşantılar ve olaylar bugünün yaşantısını belirler.
  • Her sorunun her zaman doğru ve tam bir çözümü vardır.
  • Kişi başka insanların sorunları ve rahatsızlıklarına ilişkin üzüntü duymalıdır.

 

Ellis bu düşüncelerin sosyal yaşantı tarafından ortaya çıkarıldığını ve aileler tarafından öğretildiğini ileri sürmüştür. Rasyonel-emotif yaklaşıma göre, psikolojik problemler, kaynak olarak bireyin kendi içinden gelir. Çünkü  bireyler olayları mantık dışı inanç sistemlerinden geçirerek, iç dünyalarında, duygusal problemlere dönüştürürler.

Kaygı, bireyin olaylar hakkındaki mantık dışı düşünceleri tartışarak yok edilebilir. “ Korkunç” ya da “ dehşet “ şeklinde nitelendirmelerin uygunsuz kullanımları ya da “mükemmel olmak” gibi çocukça isteklerin etkili bir biçimde tartışılması kaygının bastırılmasını sağlar.

Etkili iletişim ancak, insanların düşünce biçimlerinde mantıklı olmaları sağlandığında kurulabilir. Bu yaklaşıma göre mantıklı bireyler yaşamın bir gül bahçesi olmadığını ve her bireyin yaşamında acı verici olaylar olduğunu bilirler fakat bu talihsiz olayları olduğundan daha üzücü bir duruma getirmezler.

 

KİŞİLİK KURAMI

A-B-C  Kuramı, Akılcı duygusal terapinin kuram ve uygulamasının özünü oluşturur. Bu kuram , olaydan çok bireyin olayı algılama biçimine dayalıdır. A bireyin dışındaki bir kişinin davranışının ya da tutumunun; bir gerçeğin veya bir olayın varlığıdır.  C bu olaya ilişkin olarak bireyde oluşan duygusal davr. sonuç veya kişinin kendisinin tepkisidir. B noktasında da kişinin a olayı hakkındaki inanç sistemleri bulunur. A harekete geçiren olay, C’ ye neden olmaz. Kişinin A hakkındaki inançları olan B – C’ ye duygusal tepkiye neden olur. A noktasında eşi tarafından terk edilmek, yüksek öğretime girememek gibi yaşamdaki olumsuz üzücü ve örseleyici olaylar vardır. B noktasında bu olayla ilgili mantıklı akılcı bir inanca sahipsiniz terk edilmeyi şanssızlık olarak yorumlayabilir, üzücü bulabilir ve rahatsızlık duyarsınız. Bu olayla ilgili mantık dışı inançlara sahip bir kişi ise muhtemelen şöyle düşünecektir. “ Reddedilmenin korkunç bir şey ” , “ Eşim beni terk etmemeliydi ” , “Artık hiç sevilmeyeceğim” ya da “Üniversite programına girememem korkunç bir şey. Beni kabul etmeliydiler. Başarılı olmamı önlediler” gibi C noktasında kişi karşılaştığı olayların kişisel  ve duygusal sonuçlarını yaşar. Davranışçı ve psikanalitik kuramlar organizmanın belirli uyaranlara belirli tepkiler verdilerini savunurlar. Etki –tepki yada uyarıcı-organizma-tepki kuramı da denir. Akılcı-duygusal kuramda önemli olan, uyarıcılar ya da örseleyici olaylar değil: kişinin algılama ve olayları mantıksal bir inanç sisteminden geçiren birey üzüntü, pişmanlık rahatsızlık ve gücenme gibi oldukça normal duygusal sonuçlar yaşar: ve buna benzer olayların tekrar oluşmasını önlemek için değişmesi gereken bütün konularda değişmeye karar verir. Buna benzer olaylarla karşılaşan, fakat bu olayları mantı dışı inanç sistemi ile değerlendiren kişi ise depresyon, düşmanlık, kaygı ya da boşluk  ve değersizlik gibi sonuçlarla karşı karşıya kalır. Burada anlatılmak istenen, bireylerin yaşamlarındaki üzücü-örseleyici birçok olayı değerlendirme biçimleriyle, kendilerin duygusal olarak sağlıklı ya da duygusal olarak rahatsız bir duruma getirecekleridir.

 

TERAPİNİN SÜRESİ VE AMACI

Amaç kişiye huzursuzluğunun kaynağının akılcı olmayan düşüncelerden geldiğini göstermek ve bunların atılmalarını sağlayarak ona akılcı bir dünya görüşü kazandırmaktır. Amaca ulaşılması ve terapinin yürütülmesi A-B-C kuramının danışana açıklanması ile sağlanır. Terapist işe, kişiyi C durumunda ele almakla başlar. A uyarıcı durumdur. C danışanda meydana gelen durumdur. Danışana göre bir A-C bağlantısı vardır. Örnek “Sevgilim beni terk etti. Onun için çöküntüye (depresyona) girdim.” Bu akılcı olmayan bir görüştür. Çünkü o zaman kız arkadaşı tarafından terk edilen herkesin çöküntüye girmesi gerekirdi. Kişinin tepkilerini A yani olay değil, B yani olaya karşı aldığı tutum ve inanç sistemi belirler. Terapist, danışanı dinledikten sonra ve katarsisi sağladıktan sonra ona C deki durumun A dan değil kendi akılcı olmayan düşüncelerinden meydana geldiğini göstermeyi amaçlar.

Terapist, danışanı buradan D’ ye yani tartışma kademesine götürür. Bu noktada terapist sorduğu mantıklı sorularla danışanın akılcı olmayan düşüncelerini yıkmaya çalışır. Örneğin terapist danışanın kız arkadaşım beni terk etti diye neden ben tümden değersiz oluyorum? Gibi bir soru sormasına yardımcı olabilir. Danışan akılcı olmayan düşünceleriyle bir savaşa girebildiği taktirde  E noktasına geçilir. E ‘ de amaç kişiye yeni bir yaşam görüşü sağlamaktır. 

TERAPİSTİN İŞLEVİ

Terapist: yöneltici, ikna edici ve öğretici yöntemlerle danışana davranışları hakkında iç görü kazandırmaya çalışır.

Terapistin Terapi Sürecindeki Davranışları

 

  • Davranış bozukluklarına yol açan bazı temel akılcı olmayan düşüncelerin araştırması için danışanı zorlar.
  • Kendi düşüncesini geçerlik kılması için danışanı mücadeleye davet eder.
  • Danışanlara düşüncelerinin mantıksız yapısını gösterir.
  • Danışanın akılcı olmayan inançlarını en aza indirgemek için akılcı çözümlemeler kullanır.
  • Danışanın akılcı olmayan inançlarının ileride ne gibi duygusal ve davranışsal bir takım rahatsızlıklara neden olabileceğini gösterir.
  • Danışanın akılcı olmayan düşüncesiyle mücadele etmek için mizaha başvurur.
  • Danışanın akılcı olmayan düşüncelerinin daha akılcı olan düşüncelerle nasıl değiştirilebileceğini açıklar.
  • Danışana akılcı bir biçimde düşünmek için bilimsel yöntemi nasıl uygulayabileceğini öğretir.

 

Yorumlar

Yorum Bırakın