SOSYAL PSİKOLOJİDE GRUP DİNAMİĞİ


Grup Araştırmalarının Gelişmesi

Lewin'in başlattığı grup dinamiği çalışmaları, sosyal psikolojide küçük gruplar
konusundaki kavramsal gelişmeleri daha da çok etkilemiştir.

Bununla beraber, küçük gruplara yapılan ilk çalışmaların çok daha önce yapıldığını,
hatta bu konunun tarihçesinin 19. yüzyılın sonuna kadar uzandığım görüyoruz. 1850’lerden
başlayarak 1930’lara kadar önemini koruyan "grup ruhu" kavramı, gruba metafizik bir özellik
verdiğinden, bu çerçeve içinde grup bilimsel araştırmaya uygun bir konu olarak
görülmüyordu. Ancak 1920’lerde davranışçılık akımının bireyci temsilcisi Floyd Aliport
(1924) grup ruhunu reddetmiş ve grup olayını, birey davranışını başkalarının varlığı sonucu
hızlandırılması şeklinde açıklamıştır.

  1. Aliport bu tezini, 19. yüzyılın sonunda ve 20. yüzyılın basında yapılmış bazı
    deneysel küçük grup araştırmaları sonuçlarına dayanmıştır. Örneğin, Triplett (1897), Moede
    (1920) ve Aliport (1920) bireyin grup içindeki davranışım yalnızkenki davranışından farklı
    olduğunu göstermişlerdir.

1920’lerden sonra "grup ruhu" konusundaki felsefi tartışmalarının bittiğim, bunların
yerini deneysel araştırmaların aldığım görüyoruz. 1936 da Sherif in grup normlarının
oluşmasın! deneysel olarak saptamasıyla grup gerçeği soyut düzeyden deneysel düzeye
kesinlikle geçmiş oluyordu. 1930’ların sonlarından itibaren de grup çalışmalarında Kurt
Lewin' in yön verici etkisi ön plana çıkmıştır. Özellikle 1940’larda bu etkiyle çok sayıda
deneysel araştırma yapılmış ve 1960' a kadar olan devrede sosyal psikolojide grup dinamiği
araştırmaları tutum araştırmalarım da geçerek ön plana çıkmıştır.

 

1960’lardan sonra küçük grup çalışmalarının çok çeşitli grupları kapsamına aldığım,
oldukça dağıldığım ve uygulamaya önem verildiğini görüyoruz. Zamanımıza kadar uzanan bu
son devrede grup uygulamaları bir yandan endüstri, işletme ve yönetim alanlarına "duyarlılık
eğitimi" çalışmalarıyla girerken, diğer yandan ruh sağlığı alanında bireysel psikoterapiden
grup ve aile psikoterapi sine bir kayma görülmektedir. Zamanımızda özellikle batı
dünyasında görülen, Türkiye'de de başlama eğilimi gösteren geniş bir akım, grup olayı diye
tanımlanmaktadır. Birbirini tanımayan kimselerin sırf grup tecrübesini yaşamak, kendilerim
ve başkaları daha iyi anlamak, duyarlılık kazanmak için bir araya gelmesi ve "grubu
yaşaması" şeklinde ortaya çıkan bu sosyal olgu, gittikçe daha çok sayıda insana ulaşmaktadır.

Grup araştırmalarının gelişmesini kısaca gözden geçirmiş olduk. Bu gelişmeler içinde
acaba hangi sorunlara eğilinmiş, hangi kuramsal yaklaşımlar ortaya çıkmıştır ? Şimdi grup
psikolojisi alanım oluşturan bu konulara eğilelim.

Grubun Bireye Etkisi ( Grup Dinamiği)

Daha öncede belirttiğimiz gibi, ilk grup çalışmaları, bireyin grup içinde olmaktan nasıl
etkilendiği sorusuna cevap aramışlar, bunu sosyal hızlandırma kavramıyla açıklamışlardı.
Özellikle sosyal psikolojik nitelikteki grup araştırmaları grup içindeki bireyi hiç ihmal
etmemişler, onun grup tarafından nasıl etkilendiğim sık sık incelemişlerdir.

Genellikle grup - birey ilişkilerine yönelen araştırmalar ve kuramsal yaklaşımlar üç
kısımda toplanabilir. Bunlardan birincisi, grup içinde norm gelişmesi ve bireyin bu norma
uyması ile ilgili çalışmalardır. İkinci kısımda, grubun bireyin tutum değişimi ile ilişkisi
incelenmekte, grup bireyde tutum değişmesi yaratan yada buna engel olan bir güç olarak ele
alınmaktadır. Üçüncü kısım araştırmalarda da grubun iş üretimi ile bireyin iş üretimi
karşılaştırmakta ve bireyin verimliliğine grubun etkisi incelenmektedir. Grup - birey ilişkileri
aynı zamanda riske girme davranışı içinde ele alınmaktadır.

Bütün bu araştırmaların ortak noktası, yukarıda da belirtildiği gibi, bireye önem
verilmesidir. Ancak birey tek basma değil grup içinde ve grupla etkileşim halinde ele alındığı
için bu araştırmalar esas itibariyle sosyal psikolojik niteliktedir. Bu kısımda grup dinamiği,
grubun etkileri ve bu etkilerin hangi süreçlerle oluştuğunu kapsamaktadır. Grup dinamiği
deyince, genellikle, bir grup içinde oluşan sebep - sonuç ilişkileri oluşması ve işleyişi akla
gelmektedir.

Bireyin Birey Üzerindeki Normatif Etkisi:

Sherif‘in araştırmasında (1936) temel olarak grup normunun oluşması, Asch' in
araştırmasında da (1951) var olan bir grup normunun bireye etkisi incelenmişti. Bu
araştırmalarda kesinlikle ortaya çıkan bir husus şudur: birey, grup içinde, yalnız olduğu
zamankinden farklı davranmaktadır.

Ancak, grubun iç yapışı göz önüne alınınca, bütün gruplarda üyeler arasında statü
(mevki) farklılıkları olduğunu biliyoruz. Grup hiyerarşisi içinde acaba hangi üyeler grup
normlarına daha çok uyarlar ? Ya da grup normlarına uyma bakımından üyeler arasında fark
var mıdır ?

Dittes ve Kelley (1956) yaptıkları bir deneyle bu sorulan cevaplandırmıştır. Bu
deneyle bir çalışma grubu oluşturulmuş ve bunlar bir süre beraber çalıştıktan sonra, grup
üyelerinin her birine grubun kendisin! ne derece kabul ettiği, ona ne kadar değer verdiği
hakkında bilgi vermiştir. Aslında grup içinde birbirinden pek farklı olmayan bu deneklerin
bazılarına grup seni seçti; sana değer veriliyor, grup içinde kalman isteniyor. Şeklinde bilgi
verilirken, diğer bazılarına "seni isteyenlerde var, istemeyenler de, ortadasın, durumun ilerde
iyileşebilir de kötüleşebilir de" şeklinde bilgi verilmiştir. Bir üçüncü kısım üyeleri ise "grup
seni seçmedi, grup içinde olman fazla değerli görülmüyor" denmiştir.

Aslında bu bilgilerin hepsi asılsızdır ve grup içinde deneysel olarak statü farklılaşması
ve hiyerarşi oluşturmak için araç olarak kullanılmıştır.

Oluşturulan üç statü kesimi içinde grup normuna en fazla uyma davranışı, kendilerini
grubun kısmen kabullendiğini sanan orta düzeydekilerde görülmüştür. Bu üyeler, grubun
desteğini bir dereceye kadar kazandırmışlardır ama durumları pek sağlam değildir. Grup
desteğini tartışmasız şekilde sağlama almak veya reddedilmek kendi ellerindedir. Bundan
ötürüde yerlerim sağlamlaştırmak ve statülerini yükseltmek için bu üyeler grup normlarına en
içten bağlanmışlar ve büyük bir hevesle normlara uyma davranışı göstermişlerdir. Bu
davranışları grup içinde görüldüğü gibi, yalnızlarken de görülmüştür, demek ki "bunlarda
benimseme ile uyma" söz konusudur.

En alt statü düzeyindeki grup üyelerinde de ortadakiler kadar olmamakla beraber uyma
davranışı görülmüştür. Ancak bu üyeler sadece grup içindeyken grup normunu kabullenmişler
ve ona uyma davranışı göstermişler, yalnız oldukları zaman ise normu reddettikleri
görülmüştür. Demek ki bu kesimde benimseme değil itaat ile uyma söz konusudur. Bu itaat,
yani gruba uyar gözükme, gruptan tamamen atılmamak içindir.

Grup tarafından beğenilmediklerini bildiklerinden bu en düşük statüdeki üyeler için,
grup, cazibesini bir dereceye kadar kaybetmiştir. Bundan ötürü, grubu cazip bulan ve grup
içinde yükselme çabasında olan orta statü kesiminden daha az gruba uyma davranışı
göstermektedirler. Zaten en altta olduklarından, grup normuna uymamakta kaybedecekleri
fazla bir şey yoktur. Yani statülerinin daha fazla düşmesi söz konuşu değildir.

En üst statüde olanların uyma davranışının da ortadakilerden daha az olduğu
görülmüştür. Bu ilginç bulgu tahminlere ters düşmektedir. Bir grubun en ileri gelenleri,
liderleri o grubun normlarına en çok uymazlar mı ? Bu araştırma bulgularına göre, hayır.
Çünkü grup tarafından sevilen, kabullenilen lider, güven duygusu içindedir; kazanabileceği
kadar statü kazanmış demektir, statüsünü yükseltmek için normlara büyük bir titizlikle uyması
gerekmez. Bu bakımdan ortadaki üyeden daha rahattır. Hollander (1958) da lider'e "özgür davranabilme yetkisi" atfederek bu olguyu açıklamıştır. Hollander' a göre lider hem uyma hem uymama davranışları gösterir. Şöyle ki
önce grubun normlarına sıkı sıkıya uyarak statüsünü yükseltir ve lider olur. Ancak liderliği
iyice kabul edildikten sonra, bir dereceye kadar grup normlarından bağımsız davranışta
bulunma özgürlüğüne sahip olur.

Bu küçük grup deneyinin sonuçlarının toplum için de önemi vardır. Orta sınıf
üyelerinin yada orta sosyo - ekonomik düzeyde olan kimselerin genellikle toplumsal normlara
en çok uyanlar oldukları bilinmektedir. Toplumsal normlara uymama davranışı ise daha çok
alt sosyo - ekonomik kesimlerde görülür. En yukarı sosyal tabakalardaki kimselerin ise
davranışlarında daha serbest oldukları gözlenmiştir. Dittes ve Kelley ' in bu araştırması bize
grup yapısıyla grup normuna uyma davranışı arasında önemli bir ilişki olduğunu göstermekte,
aynı zamanda da bir küçük grup araştırması sonuçlarından toplum hakkında bazı bilgiler
edinmemize yardımcı olmaktadır.

Dittes ve Kelley araştırmasında en alt statüdeki üyelerin gruba pek değer
vermediklerim fakat gene de gruptan atılmamak için itaat türünde bir miktar uyma davranışı
gösterdiklerini söylemiştik. Burada bir soru akla gelebilir; insan değer vermediği bir grupta
kalmayı niçin istesin ?

Bu somya cevap vermek için Thibaut ve Kelley'in (1959) geliştirdiği "karşılaştırma
düzeyi" ve "diğerleriyle karşılaştırma düzeyi" kavramlarım kullanabiliriz. Homans da (1961) benzer bir görüş ortaya atarak sosyal davranışı, etkileşimin kişiye sağladığı ödül ile ona
maliyeti arasındaki bir alış veriş olarak kavramlaştırılmıştır.

Bu görüşlere göre, grubun, bir üyesi için değeri, ona sağladığı çıkar (ödül) ile ona
maliyeti arasındaki fark olarak kavramlaştırılabilir. Bu davranışçı kuramsal çerçeve içinde, bir
kimsenin ait olduğu gruptan bazı beklentileri vardır. Bu beklentiler belirli bir düzeydedir.
Eğer grup bu "karşılaştırma düzeyinin" üstündeyse, kişi için caziptir. Altında ise değildir.

Ancak, kişi ait olduğu grubu, katılması mümkün olan diğer gruplarla da karşılaştırır.
Buna da "diğerleriyle karşılaştırma düzeyi" denilir. Kişi için pek değerli olmayan bir grup,.
gene de o kişinin girebileceği diğer gruplardan daha iyi ise, kişi o grupta kalır. Demek ki bir
grup kişinin "karşılaştırma düzeyinin" altında olup "diğerleriyle karşılaştırma düzeyinin"
üstünde olabilir. Dittes ve Kelley' in araştırmasındaki en düşük statülü üyeler için de böyle bir
durum söz konuşu olmuş olabilir. Demek ki sorun, kişinin seçenekleri olup olmamasına da
bağlanmaktadır.

Benzer bir ayırım, "üyelik grubu" ile "atıf yada "özenme grubu" kavramları arasında
yapılmaktadır. Şöyle ki, bir kimse A grubunun üyesi iken B grubunun üyesi olmayı
isteyebilir, B grubunun değer ve normlarım benimseyebilir. Bu durumda, A grubu onun hem
"karşılaştırma" hem de "diğerleriyle karşılaştırma" düzeylerinin altındadır. Böyle bir üye,
ancak zorunlu olduğu sürece A grubunda kalır. İlk fırsatta A' dan çıkıp B' ye girmeye çalışır.
A' da kaldığı sürece de, A grubunun normlarına fazla uyma davranışı göstermez (Kağıtçıbaşı,
1979).

 

Yorumlar

Yorum Bırakın