ÇOCUĞUMA OTİZM TANISI KONULDU NE YAPABİLİRİM ?

Otizm Günümüzde Sıklığı İnanilmaz Derecede Hızla Artan Bir Nöro-Gelişimsel Bozukluktur. Otizm Spektrum Bozukluğu, Yaygın Gelişimsel Bozukluk (Pervasive Developmentaldisorder) Çok Hızlı Tedbir Alınmasını Gerektiren Bir Özel Eğitim Alanıdır. Uzman Desteği Çocuğunuzun Bağımsız Yaşama Becerilerini Kazanmasında Mutlaka Gereklidir. Günümüzde Otizm/YGB'ta Bilinmezliklerin Çok Fazla Olması Alanda Uzman Olmayan Kişilerin Alternatif Tedavi Yöntemleri İle Alanda Yer Edinmeye Çalışmalarına Neden Olmaktadır. Otizmde Uzman Kişilerden Özel Eğitim/Dil-Konuşma Gibi Alanlarda Destek Alınması Şiddetle Önerilir.

OTİZM

         "Otizm", “Yaygın Gelişimsel Bozukluklar” ana başlığı altındaki bir grup gelişimsel bozukluklardan bir tanesidir. Bu grupta otizmin yanı sıra "Asperger Sendromu", "Çocukluğun Dezentegratif Bozukluğu", "Başka Türlü Adlandırılamayan Yaygın Gelişimsel Bozukluk" gibi gelişim bozuklukları da yer almaktadır. Bu bozukluklar hafif, orta ve ağır derecede kendini gösterebilir.

Ne zaman otizmden şüphelenilmeli?

       Otistik çocuklar sözel iletişim, duygusal ve sosyal alan ve davranışsal olmak üzere 3 alanda zorluk yaşarlar. Çocuğunuzda aşağıdaki bulgulardan tamamı olmasa da bir kısmını fark ediyorsanız vakit geçirmeden bir çocuk psikiyatristine başvurmanız çok önemlidir. Çünkü yapılan çalışmalar bu hastalığın tedavisinde en önemli basamağın erken teşhis ve doğru yönlendirme olduğunu göstermektedir. Bu nedenle ebeveynlerin ve bakımverenlerin çocuğun davranışlarını gözlemlemesi ve yaşıtlarının gelişimleriyle kıyaslamaları, bazı sorunları erken fark edebilmeleri açısından çok önemlidir. 

  1. Sözel İletişimde Bozukluk:

       Normal çocuklarda;

           * 6-7 aylıkta agulama,

           * 8-9 aylıkta heceleme,

           * 1 yaşında iken anlamlı tek kelimeler,

           * 2 yaşında iken 2-3 kelimelerle   konuşma başlamaktadır. 

        Otistik çocukların önemli bir bölümünde bu basamakların hiç biri belirtilen zamanda diliminde ortaya çıkmamıştır. Bazılarında 8-18 aya dek olan konuşma basamakları başlamışsa da o dönemde ya duraklama ya da gerileme göstererek ilerlememektedir. Sonuçta otistik çocukların %50-75’inde konuşma gelişmemiştir. Geri kalan %25-50’lik kısmında ise konuşma gelişmesine rağmen kendine özgü bir şekli vardır. En çok gözlenen özellikler zamirleri yerinde kullanamamakendilerinden 3. tekil şahıs olarak söz etme ( örneğin kendinden bahsederken ben yerine kendi ismini söylemek gibi), söylenenleri aynen tekrarlama (örneğin kendisine “hoş geldin, nasılsın?” dendiğinde o da “hoş geldin, nasılsın? der), anlamsız yere aynı kelime veya cümleleri tekrarlamalardır. Bazı nesneleri farklı şekilde isimlendirebilirler.  Konuşmaları monotondur, bazen ses tonunu ayarlayamaz, durup dururken çığlık atma gibi davranışlar gözlenebilir. Konuşmalarında çoğunlukla diğer insanların düşünce ve ilgileri önem taşımaz. Bazen kendi kendilerine mırıldanırlar. Konuşmadaki gecikme sıklıkla ebeveynin dikkatini çeken ve doktora başvurmayı sağlayan belirti grubudur. İsteklerini çevresindekilerin elini kendi eliymiş gibi göstererek işaret edebilir. 

  1. Duygusal ve sosyal yetersizlikler:

      Normal bebekler;

       * 1-1.5 aylıkken anlamlı göz kontaktı, anlamlı gülümseme    

       * 6 aylık iken  aktif iletişimi başlatırlar, 

       * 8-9 aylıkken anneden ayrılmakta güçlük çeker,

       * 9 aylıkken “ce oyunu”  arkasından bay bay ve öpücük verme başlar

       * 2 yaşındaki çocuk yaşıtları ile paralel oyun oynar,

       * 3 yaşında karşılıklı oyuna başlar.

  

   Otistik çocuklar; 

      * Göz kontaktı kurmama, seslenildiğinde bakmama,            göz  göze gelmek güçtür

      * Kucağa gelmeye ilgi duymama,

      * Taklite dayalı oyunların gelişmemesi,

      * Jest ve mimiklerin konuşmaya eşlik etmemesi,

      * Yandan bakışların olması,

      * Arkadaş ilişkisi kuramaması,

      *Oyuncaklarla amacına yönelik oynamama (örneğin arabayı ters çevirip tekerleklerini döndürürler)

      * Karşısındakinin ne hissettiğini yorumlayamaması  gibi zorluklar yaşamaktadırlar.

    Yüz ifadelerinde donukluk, zaman zaman alışılmadık duygusal tepkiler, herhangi bir dış uyaran olmaksızın ağlama ve gülme görülebilir. Canları yandığında hiçbirşey hissetmemiş gibi davranabilirlerOtistik çocuklar ilgi ve zevklerini başkalarıyla paylaşmaz.Sosyal ilgi bazen geç çocukluk veya ergenlikte başlayabilir, ancak yüksek fonksiyonlu otistiklerde bile sosyal ilişkilerde zorluk devam eder.

  1. Tekrarlayıcı hareketler, sınırlı ilgi alanı, rutin olarak bazı davranışların tekrarı

      a) Tekrarlayıcı hareketler;

*Kendi çevresinde dönme

*Nesneleri Döndürme

*Dönen eşyalara ve elektronik aletlere ilgi (çamaşır makinası, elektrikli süpürge gibi)

*Ellerini kanat çırpar şekilde sallama

*Öne arkaya sallanma

*Garip el hareketleri

*Parmak ucunda yürüme

*Başını vurma

*Ellerini ısırma vb.

b) Sınırlı İlgi Alanı;

Markalar, telefon numaraları, haritalar, logolar, doğum tarihleri gibi konulara ilgi gösterebilirler.

c) Kendi rutinlerine sıkı şekilde bağlı olma;

*Eve aynı yoldan gitmek isteme

*Belli yerde alışveriş yapma

*Belli markaları tercih etme

*Oyuncakları belli bir sıraya dizme

*Yeni giysilere karşı direnme

*Kutular, şişe kapakları gibi alışılmadık nesnelere bağlanma,

*Değişikliklerden rahatsız olma gibi

Ayrıca yüksek sesten ve kalabalıktan rahatsız olma, cansız nesneleri koklama ve tatma gibi davranışlar gösterebilirler. Bu çocuklar reklam ve müzik kanallarına aşırı ilgili olabilirler, ve bu nedenle televizyon karşısında saatlerce oturabilirler. Bu da hastalığın seyrini daha da olumsuz etkiler.

Eşlik eden diğer belirtiler:

Otistik çocuklarda aşırı hareketlilik, hırçınlık, etrafa ve kendine zarar verici davranışlar, uyku sorunları, beslenme problemleri görülebilir. 

Otizm Hangi Yaşta Başlar?

Otistik çocukların büyük bir kesiminde ilk bebeklik çağından itibaren belirtiler kendini gösterir. Ancak anne-babanın durumu fark etmesi, genellikle konuşmadaki gecikmesi nedeniyle 2-3 yaş hatta 4-5 yaşına kadar olabilmektedir. Bir çocuğun otizm tanısı alabilmesi için belirtilerin 3 yaşından önce başlaması gerektiği kabul edilmektedir. Çalışmalar otizme neden olan beyin anormalliğinin anne karnında 2-6 aylar arasında ortaya çıktığına dair bulgular vermektedir.

Otistik Çocukları Zekaları Nasıldır?

Yapılan çalışmalar otistik çocukların 2/3’ünde zeka düzeyinin yaşıtlarından geride olduğunu, kalan kısımda ise normal veya normale yakın olduğunu göstermektedir. Bu çocukların bazıları üstün matematik becerileri ve ezber gücü gibi özel yeteneklere sahip olabilir.

Otizmin Sebepleri Nelerdir?

Otizm, genetik faktörlerin yanısıra, doğum öncesi ve sonrası bazı çevresel etkenlerden           kaynaklanmaktadır.

Aşılardaki katkı maddeleri  otizme sebep olur mu?

Yapılan bilimsel çalışmalarda otizm ile aşılardaki birtakım maddelerin otizme sebep olduğuna dair bir bulgu elde edilmemiştir. Bu nedenle çocukları aşılamamak, onları başka hastalıklara karşı korumamak anlamına geldiğinden anne-babaların çocuklarının aşılarını düzenli olarak yaptırmaları gerekmektedir.

Otistik çocukların reklam ve müzik kanallarını seyretmesi zararlı mıdır?

Otistik çocuklar reklamlar  ve müzik programlarına fazla ilgi gösterebilir.  Bu durum otistik tabloyu çok olumsuz etkiler. O nedenle bu çocukları televizyondan uzaklaştırıp sosyal ortamlara sokmak, çocukla olan iletişimi arttırmak gerekir. Ayrıca bebeklik döneminde bakımveren kişi tarafından ilgisiz bırakılmış, fazla tek başına kalmış, yaşıtlarıyla birarada bulundurulmamış çocuklarda da otizm benzeri bulgular görülebilir. İki durumun ayırdının bir çocuk psikiyatristi tarafından yapılması gerekir. Ancak her iki durumda da çocuğun yoğun bir eğitim programına alınıp tedavi edilmesi şarttır.

Otistik bir çocuğa sahip bir anne-babanın ikinci çocuğunda da otizm görülme riski nedir?

Otistik bir çocuğa sahip bir ailenin 2. çocuğunda da bu hastalığın görülmesi konusunda % 3 civarında bir risk bildirilmektedir.

Ne yazık ki bu hastalığın hamilelik döneminde, bebek anne karnındayken tespit edilme imkanı şu anda mümkün değildir. 

Otistik Bozukluğun seyri nasıldır, bu çocukların durumu ileride ne olur?

Zeka düzeyi iyi ve konuşmanın erken başladığı otistik çocukların gelişiminin daha iyi olduğu bilinmektedir.

Hayatlarının ileri dönemlerine bakıldığında  bu çocukların yaklaşık 2/3’ünün sürekli olarak bir başkasının bakımına ihtiyaç duyduğu, 1/3’ünün kendine yetebilecek bir yetişkin haline geldiği görülmektedir. Hastaların %4 kadarı normallerden ayırt edilemeyecek kadar iyileşirken, %11 kadarı bazı davranışsal acayiplikleri olsa da iyi gelişim gösterirler.

Otizm tanısı nasıl konur?

      Ülkemizde otizm tanısı çocuk psikiyatristleri tarafından konulmaktadır. Doktor tarafından çocuğun gelişim basamakları, oyun şekilleri, yaşıt ilişkisi, ilgi alanları, sözel ve duygusal iletişimi hakkında ayrıntılı bilgi alınır ve çocuk gözlemlenir. Gerekli tetkikler (İşitme testi, çeşitli metabolik hastalıklarla ilgili araştırmalar, EEG vb.) istenebilir ve gerekl durmlarda diğer branşlardaki hekimlerden konsültasyn istenebilir.

Otizmin Tedavisi

 Otistik çocuklara, bireysel terapi, grup terapisi, özel eğitim ve gerekirse ilaç tedavisi uygulanır.

Tedavide ailenin bilgilendirilmesi ve eğitimi de önemli basamaklardan biridir.

Otizmde tedavi edici bir ilaç yoktur. İlaç tedavisi sıklıkla eşlik eden davranış bozuklukları, hiperaktivite, tekrarlayıcı hareketlerin azaltılması veya uykunun düzenlenmesi amacıyla tedaviye eklenmektedir. Kullanılan bazı ilaçların çocukları konuşma becerileri ve sosyal becerilerinde olumlu gelişmelere yardımcı olabildiği bilinmektedir. 

 

Otizmden etkilenmiş çocuklara yardımcı olmak için olası birçok denemeler yapılmaktadır. Çoğu anne baba yeni tedavi yaklaşımlarını denemek için aceleci davranmaktadır. Bazı tedaviler ünlü uzmanlar tarafından veya Otizmden etkilenmiş çocuğu olan aileler tarafından geliştirilmiş, henüz bilimsel olarak test edilmemiş, kesin faydası kanıtlanamamıştır. Otistik özellikler gösteren bireylerle yapılan çalışmalarda çok çeşitli ve farklı özellikler taşıyan uygulamalara başvurulmaktadır. Ancak ne yazık ki otizm alanında yaygın biçimde kullanılıyor olmasına rağmen bu uygulamaların büyük bir bölümü bilimsel dayanaktan yoksundur. Otizm alanında kullanılan ve yeterli düzeyde bilimsel dayanağı olmayan uygulamaların sayısı bu uygulamaların tümüne ilişkin açıklamaya burada yer verilemeyecek kadar çoktur burada sadece bugün itibariyle yeterli düzeyde bilimsel dayanağa sahip olmayan bu uygulamalardan Türkiye’de sıkça başvurulduğu gözlenenlerden bazılarına kısaca değinilmektedir. (Kurt,2012)

 

OTİZMDE BİLİMSEL OLMAYAN YAKLAŞIMLAR

 

Ağır Metallerden Arındırma Tedavisi:

Ağır metallerden arındırma tedavisi için geliştirilen temel varsayım bireylerin bedenlerinde civa ve kurşun gibi ağır metallerin birikimi sonucu otizme özgü sorunların ortaya çıktığı; dolayısıyla, bedenin bu tür ağır metallerden arındırılmasıyla bireylerin işlevde bulunma düzeylerinin arttırılabileceğidir. Dolayısıyla, ağır metallerden arındırma tedavisinde vücutta biriken civa, kurşun ve diğer ağır metallerin düzeyinin azaltılması amaçlanır. Ancak Otizme ağır metallerin neden olduğuna ilişkin bilimsel bulgu yoktur. Ayrıca, Otistik özellikler gösteren bireylerde ağır metal düzeyinin yüksek olduğu da bilimsel çalışmalarla kesin olarak ortaya konmuş değildir. Dolayısıyla, otistik özellikler gösteren bireylerin bedenlerinde daha yüksek düzeyde ağır metal bulunduğu ve ağır metallerden arındırma çalışmalarının Otizmden etkilenmiş bireylerde işe yarayacağı oldukça şüphelidir. Bütün bunların yanı sıra, ağır metallerden arındırma uygulamalarının bazı bireylerde ölüme bile neden olabilecek ağır yan etkilere neden olabileceği, bu uygulama şeklinin kabul edilemeyecek düzeyde riskli olduğu Otizm için uygun bir tedavi şekli olmadığı belirtilmektedir. (ASAT, 2012; Freeman, 2008, Kurt, 2012)

Hiperbarik Oksijen Tedavisi:

Hiperbarik oksijen tedavisi uygulamalarında bir basınç odasında hastaya saflaştırılmış oksijen verilir. Bu tedavi yoluyla, vücuttaki oksijen miktarı arttırılmaya çalışılır ve oksijen yetersizliği nedeniyle görevlerini yapamayan hücreleri görevlerini yapar hale getirmek amaçlanır. Hiperbarik oksijen tedavisi beyin hasarı ya da yanık gibi çeşitli tıbbi sorunların tedavisi amacıyla kullanılmaktadır. Ancak bu tedavi şeklinin Otizmden etkilenmiş bireyler üzerinde işe yaradığını gösteren bir deneysel araştırma yoktur. Hiperbarik oksijen tedavisinin beyin ya da kulak için zararlı etkilerinin olabileceği; ayrıca bu tedavi için defalarca basınç odasına girmenin çocuklarda ya da çocuğu sakinleştirmek gibi gerekçelerle çocukla birlikte basınç odasına giren yetişkinlerde bilinmeyen başka sağlık sonuçlarına neden olabileceği ifade edilmektedir. 
(Hyman ve Levy,2011;Tohum Otizm Vakfı,2011;Kurt,2012)

Beslenmeye İlişkin Uygulamalar:

Diyet Tedavileri ve Vitamin-Mineral Desteği:


Diyet tedavilerine başvurmak, vitamin-mineral ya da çeşitli biçimlerde besin desteği sağlamak gibi yollarla beslenmeye ilişkin düzenlemeler yapmak Otizm alanında en sık başvurulan alternatif yöntemler arasında yer almaktadır. Bu tür uygulamaların maliyetinin düşük olması, tedavi sırasında kullanılan vitamin, mineral gibi malzemelere erişimin kolay olması ve bu uygulamaların zararsız olduğunun düşünülmesi nedeniyle bu uygulamalara sıklıkla başvurulmaktadır. Ancak bazı vitamin ya da minerallere aşırı dozda maruz kalmak ya da diyet nedeniyle bazı besinleri yeterli düzeyde alamamak ciddi sağlık sorunlarına neden olabilmektedir. Bazı durumlarda ise, bitkisel ve doğal olmaları nedeniyle zararsız olduğu iddia edilen ilaçlar bireyin aldığı diğer ilaçlarla etkileşime girerek onların etkililiğini azaltmak, diğer ilaçların toksik etki göstermesine neden olmak gibi nedenlerle sağlığa zararlı olabilmektedir. (Freeman,2008; Thompson,2007; Kurt,2012)

 

 

Gluten-Kazein Diyeti:

Otizmden etkilenmiş bireylerin tedavi edilmesi amacıyla sıklıkla Glüten-Kazein diyeti uygulamalarına başvurulmaktadır. Glüten buğday, arpa, yulaf gibi tahıllar ve bu tahıllardan elde edilen ürünlerde; kazein ise, süt ve süt ürünlerinde bulunan proteinlerdir. Otizmden etkilenmiş bireylerin bağırsaklarının aşırı geçirgenliği nedeniyle bu proteinleri sindiremediği bu durumun ise, beyinde sinirsel uyarım etkisi yaptığı varsayılmaktadır. Bu varsayım bilimsel olarak doğrulanmamış olsa da glüten diyetinde bazı tahılların; kazein diyetinde ise süt ve süt ürünlerinin tüketimi yasaklanmaktadır. Bu diyette örneğin buğday unu yerine pirinç unu, mısır unu, süt yerine soya sütü gibi ürünler önerilmektedir. Çeşitli kaynaklarda tahıl, süt ve bunlara dayalı ürünlerin tümüyle yasaklandığı diyetlerin özellikle gelişme çağındaki çocuklar için zararlı etkileri olabileceği uyarısı yapılmaktadır. Glüten-Kazein diyetinin otizm alanında işe yaradığını gösterir nitelikte deneysel araştırma bulgusu olmadığı gibi, son dönemde bu uygulamaların zararlı etkilerinden literatürde yoğun olarak söz edilmektedir. (NAC,2009; Kırcaali-İftar,2007; Tohum Otizm Vakfı,2011; Kurt,2012)

 

Duyusal Bütünleştirme Çalışmaları:

Duyusal bütünleştirme çalışmaları otizmden etkilenmiş bireylerin duyu organları ile elde edilen bilgileri algılama, işleme ve anlamlandırma yeteneğinde bazı sorunlar olduğu varsayımından hareketle geliştirilmiştir. Dolayısıyla duyusal bütünleştirme çalışmalarına dayalı uygulamalarda çeşitli duyular aracılığıyla alınan duyusal nitelikteki bilgilerin düzenlenmesine ilişkin yeteneğin geliştirilmesi yoluyla zihinsel işlevlerin arttırılması ve davranış sorunlarının azaltılması hedeflenir. Duyusal bütünleştirme çalışmalarına dayalı etkinliklere vücudu fırçalamak, dizleri ve dirsekleri sıkıştırmak, hamakta sallanmak, gibi etkinlikler örnek olarak gösterilebilir. Duyu diyeti denilen uygulamalarda ise vücut çorabı giydirme, ağırlıklı yelek giydirme gibi uygulamalara yer verilir. Otizm alanında yaygın biçimde kullanılıyor olmasına karşın duyusal bütünleştirme çalışmalarının etkililiğini gösteren yeterli düzeyde deneysel araştırma bulgusu bulunmamaktadır. ( tohum otizm Vakfı,2011; Kurt,2012)

 

İşitsel Bütünleştirme Çalışmaları ( BERARD vb ):

İşitsel bütünleştirme çalışmalarına ilişkin temel varsayım otistik özellikler gösteren bireylerin aşırı hassas işitme duyularının davranış sorunlarına neden olduğu ve öğrenmeyi engellediğidir. İşitsel bütünleştirme çalışmalarında otizmden etkilenmiş bireylere belli frekansların filtre edilmesiyle düzenlenmiş müzikler dinletilir. İşitsel bütünleştirme çalışmalarının bazı uygulamalarında insan sesi de kullanılabilmektedir. Bütün bu uygulamalarla işitme sistemini düzenleyerek işitmeye ilişkin bozulmanın ve seslere karşı gösterilen aşırı hassasiyetin ortadan kaldırılması amaçlanır. İşitsel Bütünleştirme Eğitimini (Auditory Integration Training) savunanlar, bu çalışmalarla çocuğun çevreden daha dengeli duyusal girdiler almasına yardımcı olduğunu ileri sürerler. Bilimsel olarak test edildiğinde bu yöntemin müzik dinlemekten daha etkin olmadığı gösterilmiştir. İşitsel bütünleştirme çalışmalarına ilişkin çalışmalarda yöntemsel sorunlar yoğunlukla gözlenmektedir. İşitsel bütünleştirme çalışmalarının etkililiğini gösteren yeterli düzeyde deneysel araştırma bulgusu bulunmamaktadır. (Kırcaali-İftar,2003;NAC,2009;Kurt,2012)


Hayvan Terapileri:

Hayvan terapileri için temel varsayım, insanlarla hayvanlar; özellikle atlar, yunuslar ve köpekler arasındaki bağın çeşitli hastalıkların iyileştirilmesinde kullanılabileceğidir. Otizm açısından bakıldığında hayvanlarla ilişkinin sosyal etkileşimi ve iletişimi kolaylaştıracağı düşünülmektedir. Terapötik çevrede bir evcil hayvan bulundurmak, sosyal etkileşim ve iletişimi arttırmak amacıyla otizmden etkilenmiş bireyin bulunduğu ortamlarda bir köpek bulundurmak, ata binmenin getireceği duyusal motor ve sosyal deneyimlerden yararlanmaya çalışmak dikkat gösterme, olumlu davranışlar sergileme ve iletişimde ilerleme gibi beklentilerle yunuslarla yüzerek etkileşmek hayvan terapilerinin popüler örnekleri arasında bulunmaktadır. Hayvan terapilerinin hiçbirinin bilimsel dayanağı bulunmamaktadır. (Freeeman,2008; Kurt,2012)

Sanat Terapisi:

Sanat terapisi uygulayan kişiler bu tür çalışmaların düşünce ve duygualrı ifade eden görsel unsurlar yaratabileceğini ve bu terapi şeklinin bireylerin sözel olarak ifade etmekte güçlük çekebilecekleri duygu ve düşünceleri ifade etmelerine yardımcı olabileceğini ifade etmektedir. Sanat terapisi çalışmalarında kil, boya gibi çeşitli malzemeler kullanılabilir. Çizim yapma, boyama, parmak boyası gibi sanatsal nitelikli bazı etkinlikler otizmden etkilenmiş bireyler tarafından yüksek düzeyde sevilen etkinlikler olabilir ve bu tür etkinlikler ödül olarak kullanılabilir. Ancak sanatsal etkinliklerin buna benzer kullanımı ile terapötik etki yaratmak amacıyla kullanımı birbirinden ayırt edilmelidir. Sanat terapisinin etkililiğini gösteren bilimsel çalışmalar bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu uygulamaların bilimsel dayanaklı olmadığı söylenebilir. (ASAT,2012; Kurt,2012; Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklar ve Eğitimleri Editör Elif Tekin,2012)

 

Kolaylaştırılmış İletişim (Facilitated Communication):

Konuşmayan çocuğun kollarını ve parmaklarını destekleyici olarak kullanarak, iç düşüncelerini yazabilsin diye klavye kullanılır.

 

Kucak Terapisi (Holding Therapy):

Çocuk direnç gösterse bile anne-baba çocuğunu uzun süreli kucaklar. Bu tekniği savunanlar; bunun ebeveyn-çocuk arasındaki bağı güçlendirdiğini ileri sürmektedirler. Bazıları ise bunun çocuğun kendi vücut sınırları hakkındaki duyuyu alan beyin bölgelerini uyardığını ileri sürmektedirler. Bunları destekleyecek bilimsel kanıt yoktur.

 

Dolman Yöntemi (Delcato Method):

Bu yöntemde, çocuğun yaşamın erken gelişim dönemlerinde yapamadığı işlemler (sürünme vs.) yapılmaya çalışılır. Bu yöntemi destekleyen bilimsel çalışma yoktur.

 

 

Otizmden Etkilenmiş Çocuklarda Bilimsel Yaklaşımlar

 

Gelişimsel Yaklaşımlar

Uzmanlar Otizmden etkilenmiş çocukların becerilerine ve ilgilerine en iyi hitap eden öğrenme ortamının oluşturulmasını önermektedir. Gelişimsel yaklaşıma göre düzenlenen programlar uyaranın uygun düzeyi ile uygunluk ve yapı sağlar. Örneğin her gün yordanabilen bir etkinlik şemasının olması, Otizmden etkilenmiş çocuğun plan yapması ve deneyimlerini organize etmesine yardımcı olur. Her etkinliğin sınıfın belirli yerinde yapılması, yapması beklenen şeyin ne olduğunu bilmesine yardımcı olur. Sınıfın o köşesine geldiğinde belirlenen etkinliğin yapılması gerektiğini zamanla öğrenmiş olacaktır. Duyusal sorunları olan çocuklar için, belirli uyaranlara karşı çocuğun sensitize veya desensitize edilmesi çocuğa yardımcı olabilir. Okul öncesi dönemdeki bir sınıfta, tipik bir ders; denge, koordinasyon ve vücut farkındalığının gelişimine yardımcı olacak fiziksel etkinliklerle başlar. Çocuklar boncuk dizer, bulmaca Legolarını bir araya getirir, boyama yapar ve yapılandırılmış diğer etkinliklere katılırlar. Yemek zamanında öğretmen sosyal etkileşim için yüreklendirir, biraz daha meyve suyu istemek için dili nasıl kullanması gerektiği yönünde model olur. Daha sonra, öğretmen tren olmayı taklit ederek, çocuklara suflörlük yaprak, yaratıcı oyun için uyarır. Sınıfta yer alan bütün çocuklar yaparak öğrenirler. Yüksek işlevli Otizmden etkilenmiş çocuklar akademik işlerle başa çıkabilirken, verilen görevleri organize etmelerine ve dikkatlerinin dağılmamasına yardımcı olmak gerekir. Otizmden etkilenmiş öğrenciye sınıf arkadaşı ile aynı ödev verilmelidir, birkaç sayfa yerine belirli zaman için bir sayfa verilmeli ve görevler listelenmelidir.

 

Biyolojik Yaklaşımlar ( Farmakoterapi)

İlaç tedavisi otizme özgü belirtilerde değişikliğe yol açmaz. Ancak Otizmden etkilenmiş çocuklarda sık görülen aşırı hareketlilik (hiperaktivite), sıkıntı (anksiyete), depresyon, uyku ve yeme sorunları, kendine zarar verici davranış, saldırganlık ve diğer düzen bozucu davranışlarda kullanılır. İlaçların konunun uzmanı tarafından ve belli aralıklarla takip edilerek uygulanması doğrudur. Gerekirse ilacın etkinliğini ölçmek için aralıklı olarak testler ve değerlendirmeler yapılır. Beyinde kimyasal sistemler vardır. Bunların başlı çaları, dopamin, seretonin, noradrenalin ve opioit sistemleridir. Otizmde bunların bir veya birkaçının bozuk olduğu sanılmaktadır. Kullanılan ilaçlar beyin biyokimyasında bazı değişiklikler yaratarak etkili olur. Otizmden etkilenmiş bir çocuğun zekâ düzeyi tedavi sonucunu belirleyebilir. Beş yaşına geldiği halde hala konuşmanın gecikmiş olması, zekâ bölümünün 50'nin altında olması, epilepsi hastalığının bulunması ve klinik görünümünün ağır olması tedaviden yararlanma şansının az olacağını gösterir. Saldırgan davranışları olan Otizmden etkilenmiş çocukların ilaç tedavisi ile bu davranışları azalmakta ya da ortadan kalkmaktadır. Ayrıca epilepsi gibi otizme eşlik eden bazı hastalıkları ilaçla tedavi etmek olasıdır. Türkiye'de belli merkezlerde Otizmden etkilenmiş çocuklara bireysel ve grup eğitimi veren özel eğitim kuruluşları vardır. Buralarda bilişsel ve davranışçı yöntemlerle tedavi yaklaşımları uygulanır.Otizmden etkilenmiş çocukların bazıları bu merkezlerden aldıkları eğitimlerle öz bakımlarını yapabilir hale gelmekte, sözcük dağarcıkları gelişmekte ve sosyal iletişimlerinde düzelmeler olmaktadır. Tedavi programlarına yoğun ve aktif olarak ailelerin katılması, davranışçı tekniklerin ailelere de öğretilmesi önemlidir. Aileler, çocuğun içine kapanmasına izin vermemeleri ve uyaranları çocuğa düzenli olarak sunmaları gerekmektedir. Uğuldaması ya da tekrarlayıcı basmakalıp davranışları olan bir çocuğun ilgisi bir oyuncak ya da bir nesne ile başka yöne çekilmeye çalışılmalıdır. Uğuldamayı bıraktığı zaman ödüllendirilmeli, hızla ilgisini çekebilecek başka bir etkinliğe geçilmeli ve olumsuz davranışın sıklığı bu şekilde azaltılmalıdır. Eşyaları tanıtmak, onunla konuşmak ve güçlü bir duygusal bağ kurmak çok önemlidir. Otizmden etkilenmiş çocuğun tedavisi zaman alıcı, uğraştırıcı, pahalı ve zordur. Otizmden etkilenmiş çocuğu olan aileler hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmamalı, çocuklarının bir şeyler öğrenebileceğine inanmalı, onlarla sıcak ve yakın ilişkiler kurmalı ve çocuklarının tedavisinde sabırlı olmalıdırlar.

Otizmin altta yatan nedenleri olarak düşünülen beyin yapılarını veya bozulmuş sinir bağlantılarını düzeltecek herhangi bir ilaç tedavisi yoktur. Bilim adamları başka hastalıklarda benzer belirtileri tedavi için geliştirdikleri ilaçların Otizmden etkilenmiş çocuklarda çeşitli ortamlarda güçlüklere neden olan belirti ve davranışları tedavide bazen kullanmaktadırlar. Aslında bu ilaçların hiçbiri otizm tedavisi için ana ilaçlar değildir. Anksiyete ve depresyonda kullanılan ilaçların otizmin belirli belirtilerini nasıl iyileştirildiği araştırılmaktadır. Bu ilaçlar fluoksetin, fluvoksamin, sertralin ve klomipramin'dir. Bu bozukluklar ve otizm, bir nörotransmitter olan serotonin üzerinden belirli yolları etkiliyor olabilir.

Bir çalışmada fluoksetin kullanan Otizmden etkilenmiş hastaların % 60'ında amaçsız davranış ve saldırganlıkta azalma olduğunu bulmuşlardır. Daha sakin olmakta ve çevredeki değişikliklerle daha kolay başa çıkabilmektedirler. Buna karşın, serotonin düzeyini etkileyen fenfluramin ve diğer ilaçların faydalı olduğu kanıtlanamamıştır. Otizmde obsesif kompulsif bozukluğundakine benzer tarzda usandırıcı, kontrol edilemeyen tekrarlayıcı davranışlar olmaktadır. Buna dayanarak bu iki bozukluğun ilişkili olabileceği düşünülmüş, obsesif kompulsif bozuklukta kullanılan ilaçların bazı Otizmden etkilenmiş çocuklarda obsesyonları ve tekrarlayıcı davranışları azalttığı gösterilmiştir. Fakat bu konuda daha çok çalışma yapılması gerekmektedir. Bazı Otizmden etkilenmiş çocuklar aşırı hareketlidir, bu taşkın hareketleri DEHB'ndakine benzer DEHB tedavisinde kullanılan metilfenidat gibi stimulan ilaçların bazı Otizmden etkilenmiş çocuklarda aşırı hareketliliği tedavi ettiği görülmüştür. Bu ilaçlar konvulziyonları ve nörolojik problemi olmayan yüksek işlevli Otizmden etkilenmiş çocuklarda çok etkili olduğu gözlenmiştir. Çoğu Otizmden etkilenmiş çocuk, duyusal sorunlar yaşamakta ve sıklıkla acıya duyarsızdırlar. Bilim adamları fiziksel duyumların geçişini azaltacak veya artıracak ilaçları araştırmaktadırlar. Endorfinler vücut tarafından üretilen doğal ağrı önleyicilerdir. Fakat bazı Otizmden etkilenmiş çocuklarda endorfinler duyuları baskılamaktan çok uzaktır. Bilim adamları endorfinlerin bu etkisini bloke eden maddeleri araştırmaktadırlar, böylece dokunma duyusunun daha normal düzeye getirilmesi amaçlanmaktadır. Az duyu olması bu çocukların bazı davranışlarını artırmaktadır. Eğer acı duyusunu hissedebilselerdi, bu çocuklar daha az olasılıkla kendilerini ısıracak, başını etrafa vuracak veya kendilerine zarar vereceklerdi. Klorpromazin, tiyoridazin, haloperidol önceleri sık kullanılmasına rağmen yan etkiler nedeniyle son dönemlerde tercih edilmemektedir. Magnezyum ile birlikte alınan Vitamin B6'nin beyin aktivitesini nasıl uyardığını araştırmışlardır. Vitamin B6'nın beyin için gerekli olan enzimlerin sentezinde önemli bir role sahip olması nedeniyle, bazı uzmanlar yüksek dozda verilmesinin Otizmden etkilenmiş çocuklarda beyinin aktivitesini teşvik edeceğini ileri sürmektedirler. Buna karşın vitamin çalışmaları sonuçsuz kalmıştır, daha ileri çalışmalar gerekmektedir.

 

Psikoaktif ilaçlarla tedavisi amaçlanan hedef semptomlar şunlardır:

Hiperaktivite, öfke patlamaları, irritabilite, içe çekilme, stereotipiler, saldırganlık, kendine zarar verici davranışlar, depresyon ve obsesif kompulsif davranışlardır. Hedef semptomların tedavisi yaş gruplarına göre farklılık gösterebilir. Erken çocuklukta hiperaktivite, irritabilite ve öfke nöbetleri daha belirginken, ileri çocukluk dönemlerinde agresyon ve kendine zarar verici davranışlar önemli olabilir. Ergenlerde ve erişkinlerde, özellikle yüksek fonksiyonlu olanlarda depresyon veya obsesif kompulsif bozukluk gelişebilir ve bunlarda işlevselliği etkileyebilir. Klinik deneyler, psikoaktif ilaçların kullanımının bu çocukların eğitimlerini ve verilenleri almalarını kolaylaştırdığını göstermiştir.

Nöroleptikler:Bu grup ilaçlardan özellikle haloperidol sistematik olarak çalışılmıştır. Geniş klinik popülasyonda yapılan çalışılmalarda, Otizmden etkilenmiş çocukların haloperidol'den yararlandıkları gösterilmiştir. Haloperidolün ZB veya öğrenme üzerine olumsuz etkisinin olmadığı gösterilmiştir. Haloperidol vermek sadece agresyon, koopere olamaması, aşırı hareketlilik gibi semptomları azaltmakla kalmaz aynı zamanda otizme ait özgün belirtileri de azaltabilir. Haloperidolün terapötik dozları kişiye göredir: 2-8 yaş arasındaki çocuklarda doz aralığı 0.25-4 mg/gün'dür (0.016-0.184 mg/kg, ortalama 0.05 mg/kg/gün). Haloperidol tedavisinin en önemli dezavantajı tardif diskinezinin oluşmasıdır. Son yıllarda otizmde hedef semptomların tedavisinde risperidon ve olanzapin gibi atipik nöroleptikler kullanılmaya başlanmıştır. Bu yeni kuşak nöroleptiklerde tardif diskinezi riski daha azdır.

Fenfluramin:Yapılan bir çalışma, otizmde fenfluramin kullanımına büyük bir ilgi oluşturmuştur. Ancak bu bulgular sonradan doğrulanmamış ve fenfluramin öğrenme üzerinde geriletici etkisinin olduğu bulunmuştur.

Naltrekson:Naltrekson, potent opiat antagonisti olup otizmin ve kendine zarar verici davranışların tedavisinde etkin olduğu belirlenmiştir. Hiperaktiviteyi ve kendine zarar verici davranışları azaltmasına rağmen öğrenme üzerine etkisi gözlenmemiştir.

Klomipramin ve Seçici Serotonin Gerialım Inhibitörleri (SSRI):Klomipramin bir serotonin gerialım inhibitörü olan trisiklik antidepresandır. Son zamanlarda otizmin tedavisinde etkinliği araştırılmaktadır. Klomipraminin OKB'nda ve obsesyonsuz tekrarlayıcı davranışların tedavide etkinliği, otizmde sıklıkla gözlenen ritualistik davranışlara da etkili olabilir mi düşüncesini ortaya çıkarmıştır. Yapılan bir çalışmada ortalama günlük doz olarak 152 mg (4.3 mg/kg) klomipramin kullanıldığında stereotipiler, kompulsiyonlar, ritueller ve kızgınlığın azalması plaseboya üstün bulunmuştur. Fluoksetin ve fluvoksamin gibi SSRI'lar ile yapılan çalışmalarda, özellikle erişkin Otizmden etkilenmiş çocuklarda tekrarlayıcı davranışları azalttığı saptanmıştır.

Yorumlar

Yorum Bırakın